İktidarın nükleer tutkusu ve gerçekler

Oğuz Türkyılmaz - Endüstri Mühendisi, TMMOB Nükleer Güç Santralları İzleme Komisyonu Üyesi

Ülkemizde nükleer güç santralı (NGS) yapma isteği ve girişimlerinin geçmişi daha eskilere gitse de, NGS projeleri, bu iktidarın işbaşında olduğu dönemde uygulama aşamasına geçmiştir. Akkuyu NGS için yer lisansı 1976’da verilmiş olmasına karşın 1977, 1983, 1996’da açılan ihaleler sonuçsuz kalmıştır. 2008’de açılan ihaleden sonuç çıkmayınca, 2009’da yalnız tek bir teklif verilince, iktidarın yeni bir rotaya yöneldiği görülmüştür.

12 Mayıs 2010’da “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Akkuyu’da Bir Nükleer Güç Santralının (NGS) Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşma” imzalanmıştır. Anlaşma, Mersin Akkuyu Sahası’nda 4800 MW toplam kurulu güce sahip VVER 1200 tipi 4 reaktör kurulmasını öngörmektedir.

Fukushima NGS kazasının yaşandığı 2011’de, Akkuyu Sahası, bedelsiz olarak yüzde 100 Rus sermayeli Akkuyu NGS Elektrik Üretim A.Ş. adlı Proje Şirketi’ne tahsis edildi. 6 Aralık 2013’de “Güncellenmiş Yer Raporu” TAEK tarafından uygun bulundu, 1.12.2014’de Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) Raporu olumlu kararı alındı. 15 Haziran 2017’de Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından Elektrik Üretim Lisansı verildi. 19 Ekim 2017 tarihinde TAEK’ten ilk ünite için “Sınırlı Çalışma İzni” alındı. 17 Kasım 2017 tarihinde 1 no’lu reaktörün reaktör temel kazısı, sondaj çalışmaları ve temel altı beton dökülmesi işlemleri tamamlandı. 2 Nisan 2018 tarihinde TAEK tarafından AkkuyuNGS’nin 1.Ünitesi inşası başladı.

Proje Şirketinin verdiği bilgilere göre Akkuyu NGS şantiyesinde halen dört yüzün üzerinde alt yüklenici şirket, sekiz binin üzerinde işçi çalışıyor. Birinci ve ikinci ünite inşaatları sürüyor, üçüncü ünitenin temel atma töreni yapıldı, dördüncü ünitenin de inşaat izni bekleniyor.

Bu süreçte gözden kaçırılmaması gereken bazı noktalar var.

-Akkuyu NGS yapım işi, şirketler arasında ticari bir sözleşme olmaktan çıkarıldı.Önce Türkiye ve Rusya Federasyonu hükümetleri arasındayapılan bir anlaşmaya dönüştürüldü.Daha sonra da ülke parlamentolarının onaylaması ile uluslararası sözleşme niteliği verildi. Böylece, sürece ulusal iç hukukun erişim ve denetim imkânları sınırlandı.

-İktidar temsilcileri projenin yapımının hızlandırılması amaçlı her türlü tedbirin alınması için genelgeler yayınladı, yapılan tüm haklı eleştirilere kulaklarını kapattığı gibi eleştirenleri vatan hainliği ile yaftalamaya kalkıştı.Yargı iktidar odakları tarafından baskı altına alındı. ÇED Raporu’nun iptali için TMMOB, TTB ve TBB tarafından birlikte açılan davada, Danıştay 14.Dairesi, davacıların son derece ciddi iddialarını görmezden geldi. Kendi yönelttiği hiç bir soruya yanıt vermeyen, çok sayıda maddi hata ve yanlış içeren bilirkişi raporuna itibar etti ve sorunlu konuların ilgili kurumlar tarafından zaman içinde çözüleceği vb. niyet okumalarla iptal başvurusunu reddetti.

Şimdi konunun kamuoyuna yeterince anlatılmayan bazı taraflarına değinelim.

1.NGS projeleri iktidarın çok sevdiği “Daha çok yerli,daha çok yenilenebilir enerji” sloganının inkarıdır. Çünkü, bir Rus şirketinin yapacağı, işleteceği ve sahibi olacağı Akkuyu NGS yerli ve milli olmadığı gibi, yenilebilir de değildir ve teknoloji, yakıt, işletme vb. her boyutta dışa bağımlıdır.

2.İktidarın enerji yönetiminin nükleer tutkularına gerekçe olarak gösterdikleri hususlara bakalım.

2.1.“Türkiye’nin elektrik enerjisinde arz talebi karşılamıyor, bu nedenle NGS’lere ihtiyaç var”. Bu iddia, külliyen bir yalan.

Abartılı talep tahminleri ve plansız bir şekilde yapılan yatırımlarla, ihtiyacın çok üzerinde kurulu güç ve üretim kapasitesi tesis edilmiştir. Türkiye’nin 2018’den bu yana elektrik talebi artmamakta ve yıllık 300 GWh civarında gerçekleşmektedir. 2020 tüketimi, geçen yıla göre yalnız yüzde 0,36 artmış ve 304,8 GWh olmuştur. Oysa, iktidar 2020 için 329,6 GWh, 2021 için 341—348 GWh gibi tüketim hayal etmekteydi. Yaşanan ve etkilerinin daha uzun süreceği belli olan kriz koşularında, elektrik tüketiminin yüksek oranlarda artmasına imkan verecek ekonomik koşullar yoktur.İktidar, hala elektrik talebini devamlı olarak yüksek göstermeye, gereksiz yeni yatırımlara gerekçe oluşturmaya çabalamaktadır.

Elektrik talebinde kayda değer bir artış olmamasına karşın, 2020 Aralık sonunda kurulu güç, geçen seneye göre yüzde beş arttı ve 95.890,6 MW’a yükseldi.

Cumhurbaşkanlığı 2019 Programı, bugünkü kurulu güce yakın bir güçle 467 TWh elektrik üretilebilir diyor. Yani bu yıl tüketilen 304,6 GWh elektriğin yüzde 53 daha fazlasını üretme kapasitesi var ve dolayısıyla birçok santral kapasitesinin çok altında çalıştırılıyor. Buna rağmen, halen içinde AkkuyuNGS’nin de yer aldığı 19.000 MW’a yakın kurulu güçte santral yatırımı sürüyor.

Yani, elektrik arz kapasitesinde bırakın açığı, fazlalık vardır ve NGS’lere ihtiyaç yoktur.

2.2 Diğer bir iddia, “Nükleer santral yapınca nükleer teknoloji ile tanışılacağı”dır. Akkuyu NGS projesi üzerinden dillendirirsek, bu proje ile ilgili anlaşmalarda teknoloji transferine dair bir hüküm yoktur. Bazı özel aksam dışında temel bütün parçalar Rusya’da imal edilmekte ve Akkuyu’ya getirilmektedir. Yatırımcı belirli sayıda öğrencinin Rusya’da eğitim görmesine imkan sağlayarak, teknoloji transferini değil, iş gücü maliyetini azaltmayı planlamıştır.

2.3 “Nükleer santral kurulunca, nükleer silah da üretiriz” Bu tür hayaller kuranların, gerek Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmelerin getirdiği yükümlülüklerin, gerekse NGS projelerinin her yönüyle dışa bağımlı, yabancı ülke/şirket sahipli projeler olduğunu unutup, bu akla ziyan hayallerle avunmaya devam etmelerinde mahzur yok. Böylece bir kaç ay içinde nükleer silah yapma becerisine (!) sahip, Boğaziçi Üniversitesi’nin kayyum rektörü gibi keşfedilmemiş yetenekleri (!) de tanıma fırsatı bulabiliriz.

3. NGS’lerden nemalanmayı hedefleyen ve bu nedenle inatla savunan diğer bir kesim de santralın yapımında iş alan ve iş almayı hedefleyen ana ve alt yükleniciler ile üreteceği elektriğe yüksek fiyatla alım garantisi verilen projelere ortak olmayı öngören sermaye çevreleridir. Öte yandan ekonomik durgunluk ve yatırım azlığı nedeniyle sıkıntı içinde olan bazı kesimler de projeye, bir bakıma mecburen, destek olmaktadırlar. Santralın yapımında ihtiyaç duyulan bazı malzemeleri imal eden ve satanları, santralın yapım sürecinde istihdam edilen iş gücünün ihtiyacı olan ürün ve hizmetleri temin edenleri ve işsiz sayısının on milyonu aştığı ülkemizde iş beklentisi içinde olanları bu grupta sayabiliriz

Bütün bu kesimlerin dışında nükleer santralların zararlarını ve risklerini yok sayan, ikna edilmeleri ise pek mümkün olmayan gözü kapalı nükleer enerji sevdalısı teknik kadrolar da var.

Gelelim konunun en önemli boyutlarından birine. NGS savunucuları, NGS projeleri stratejiktir diyorlar. Evet, stratejiktir ama bu kavramın anlamını bilen, anlayan ve gereklerini bilenler için stratejiktir.

Türkiye- Rusya Federasyonu ilişkileri asimetriktir. Rusya Türkiye’nin, doğal gaz ve petrol ithal ettiği ülkeler arasında ilk sırada, kömürde ise ön sıralardadır, birincil enerji arzındaki payı dörtte birden fazladır. S-400 anlaşmasıyla Türkiye, Rusya’ya milyarlarca dolar ödeyecektir.

PROJE RUSYA’YA STRATEJİK

Akkuyu NGS Projesi, Rusya Federasyonu için stratejiktir. Bu proje ile Rusya, mülkiyeti kendine ait olan, dünyada yap- işlet- sahip ol modeliyle yapacağı ilk NGS’yi sıcak denizlerde, Akdeniz’de mülkiyet haklarına sahip olduğu bir yerde inşa etmektedir. Santral için inşa edilen limanın ne amaçlar için kullanılacağı, söz gelimi Rus savaş gemilerine de lojistik hizmet verip vermeyeceğini bilmiyoruz.

RİSKLER İNKAR EDİLEMEZ

NGS’lerin taşıdığı riskler artık inkar edilemez boyutlarıyla gün yüzüne çıkmıştır. Dünyada çok sayıda nükleer santral kazası olmuştur. Yakın tarihteki iki büyük felaket, Çernobil ve Fukuşima NGS kazaları herkesçe bilinmektedir. Bu örnekler NGS’lerin teknik ve operasyonel olarak ne denli risk yarattığını göstermiştir. Bugün kazadan onyıl sonra Fukuşimasantralı radyasyon yaymaya devam etmektedir.

GERÇEKLERİ ÇARPITIYORLAR

İktidar temsilcilerinin, NGS kazalarını önemsizleştirmeye çalışması ve uçak kazaları ile kıyaslaması, talihsiz ve gerçekleri çarpıtan bir söylemdir. Uçak kazalarının mağdurları; uçağın yolcuları, uçuş ekibi ve düştüğü yerde yaşayanlardır. Çernobil ve Fukushima NGS kazalarının olumsuz etkileri ise yalnızca kaza alanlarında yaşayanlara değil, onbinlerce kilometre uzaklıkta yaşayanlara da ulaşmış ve birçok ülke ve kıtada yaşayan milyonlarca insana zarar vermiştir. Örneğin, Ermenistan‘daki MetsamorNGS‘de bir kaza olması halinde, bu kazadan Ermenistan‘ın yanı sıra, Azerbeycan, Türkiye, İran, Gürcistan, Rusya Federasyonu, Kazakistan, Türkistan, Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail, Mısır, Körfez Ülkeleri, Suudi Arabistan ve daha birçok ülkede yaşayan yüz milyonlarca insan radyoaktif serpintilere maruz kalabilecektir.

PROJE İPTAL EDİLMELİ

Nükleer teknoloji, nükleer santrallar ciddi iştir. NGS projelerinde risk ve atık sorunu çözülmemiştir ve nükleer santral kazaları bütün dünya için bir risktir.Vakit geçmemişken Akkuyu NGS Projesi iptal edilmeli, NGS sevdasından vazgeçilmelidir.