Açlık ve yoksulluk kol gezerken, milyonlarca yurttaş iflas ve icra kıskacında yaşamaya mahkum edilmişken, toplumda umutsuzluk ve öfke çığ gibi büyürken iktidar belki de son kozunu oynamaya hazırlanıyor. 19 yıldır defalarca ortaya attıkları ama hiçbir zaman sonuçlandırmadıkları “sivil anayasa” tartışmasını canlandırmak istiyorlar. Erdoğan’ın “Türkiye’nin yeni anayasaya ihtiyacı var” çıkışına Bahçeli’nin hemen destek vermesi bu konunun bir süredir iktidar blokunda konuşulduğunu gösteriyor. Soru şu, Erdoğan ve Bahçeli’nin hesabı ne?

Muhalefet istikrarlı bir biçimde ekonomiden siyasete ülkenin yaşadığı tüm sorunların arkasında mevcut ucube sistemin olduğunu yüksek sesle dillendiriyor. Tek adam rejimi yerine güçlendirilmiş/iyileştirilmiş parlamenter sisteme geçiş Millet İttifakı’nın seçmene vaatlerinin başında geliyor. Ve bugün geldiğimiz noktada muhalefet partileri kendi sistem önerilerini artık formüle etmiş gibi görünüyor. Sözü edilen önerileri ortaklaştırma konusunda da bir hazırlık göze çarpıyor, liderler arasındaki trafiğin hız kazanmasının bir nedeni de bu.

İktidar bloku, kendi anayasa hazırlığını dikte ettirerek muhalefetin çabalarını boşa düşürmeyi ve politik gündemi işgal etmeyi hedefliyor. Ancak tek amaçları da bu değil. Parlamenter sistemin mantığına göre hazırlanmış mevcut anayasanın tüm anti-demokratik hükümlerine rağmen tek adam rejiminin işleyişini zorlaştırdığının farkındalar. Nitekim Bahçeli de yeni anayasa hazırlığına rejimin önündeki engelleri kaldırması şartıyla destek veriyor. Sorunlar ise birkaç noktada düğümleniyor. Muhalefet, partili CB’nin anayasa aykırı olduğunu sürekli bir biçimde Erdoğan’a hatırlatıyor. İktidar ise “öyleyse değiştirelim, tarafsızlık hükmünü kaldıralım” diyor. Bu tavır başlı başına iktidarın partili cumhurbaşkanı modelinden geri adım atmayacağının bir kanıtı.

İktidar için bir diğer “sorun” Anayasa Mahkemesi (AYM). Yakın dönemde iktidar ile AYM üyeleri arasında bir dizi polemik yaşandı. Hükümet AYM’nin aldığı kararları iktidara meydan okuma olarak görüyor. Berberoğlu gerekçeli kararının Meclis’e gönderilmesi ise bardağı taşıran son damla oldu. Daha önce AYM’nin yapısının değiştirilmesi yönünde iktidar ortaklarının yaptıkları çıkışlar yeni anayasa tartışması için bir nevi altlık işlevi gördü. İktidar bloku AYM meselesini de yeni anayasayla bir çırpıda halletmenin ve kendisi için dikensiz gül bahçesi yaratmanın peşinde. Böylece anayasal düzlemde yürütmeyi sınırlandıracak bir güç kalmayacak.

Bundan yaklaşık 4 yıl önce bir AKP milletvekili anayasanın ilk 4 maddesi değiştirilebilir demişti. Dönemin başbakanı Yıldırım ise böyle bir amaçları olmadığını söylemişti. Ama özellikle son 5 yılda değiştirilemez yazan anayasa maddelerinin birçoğu rafa kalktı. Hal böyleyken iktidarın yeni anayasa hazırlığı, cumhuriyetin temel nitelikleri olarak tarif edilen laik, sosyal, hukuk devleti kavramları üzerinde siyaset cambazlığının ilginç bir örneği olacak. Sosyal hakları sadakaya, laikliği “devlet dini himaye eder”e dönüştüren ifade ve örgütlenme haklarını tamamıyla göstermelik hale getiren bir metin hazırlanacak.

Hem Erdoğan hem de Bahçeli, yeni anayasa hazırlığını Cumhur İttifakı’nı genişletmenin bir yolu olarak görüyor. AKP ve MHP’nin yeni anayasayı Meclis’ten geçirmesi mümkün değil, bunu iktidar da biliyor. O nedenle, yeni anayasa büyük olasılıkla bir seçim vaadi şeklinde düşünülüyor ve muhalefetteki kimi unsurları da bu vaadin etrafında AKP-MHP blokuna eklemlemeyi hedefliyor. İktidarın organik aydınlarının Milli Görüş tabanına, İslamcı Kürtlere hatta Erdoğan muhalifi milliyetçilere hitap edecek bir formül üzerinde çalıştıklarını tahmin edecek kadar bu iktidarı tanıyoruz.

Türkiye’nin yeni bir “yetmez ama evet” dalgasına, iktidarın değirmenine su taşıyıp sonradan “kandırıldık” diyeceklere tahammülü yok. Halkın en az yarısını “terörist”, “hain” olarak kodlayan; üniversiteden medyaya toplumsal ve siyasal alanda hiçbir eleştiriye tahammül edemeyen bu iktidarın bırakın yeni anayasa yapmayı, bunu vaat edecek kadar dahi siyasi meşruiyeti olmadığını haykırmak gerekiyor. Bununla birlikte Türkiye’nin demokratik bir anayasaya ihtiyacı olduğu ise yadsınamaz bir gerçek. Böyle bir anayasa ancak mevcut tek adam rejiminin çözülmesinden sonra, en geniş katılımı mümkün kılacak bir siyasal zihniyet ve seferberlik ile ete kemiğe bürünebilir. Sol siyaset, tabanda örgütlenecek katılımcı bir sürecin lokomotifi olabilirse saltanat sevdalılarına, kayyım rektörlere, kayyım belediye başkanlarına, halkın sırtından geçen sermayedarlara geçit vermeyen bir düzen inşa edilebilir. Grevi yasaklanan işçinin, üniversite için direnen öğrencinin, çocuğu için ücretsiz, bilimsel, laik eğitim isteyen velinin ve daha nicesinin beklentisi de budur