“Olea prima omnium arborum est.”*

Geçen cuma günü İklim Şûrası’nın son günüydü. Bizim haşmetli ve bakanlar büyük toplantıları, gösterişi, kilometrelerce uygulanmayacak bildirgeleri, en pahalısından kuşe kağıtlara basılmış dokümanları pek seviyorlar. Ağaç sevgilerini sadece kapağı altın varaklı yayınlarda gösterebiliyorlar. Dünyanın küresel ısınmanın getirdiği ikim krizini aşmak için ortak adımlar attığı toplantılara da rağbet ettiğimiz yok. En son Glasgow’da düzenlenen zirveye kişisel güvenliğini yetersiz bulduğu için katılmayan Erdoğan kendi şûrasını düzenletmiş. Cuma günü Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, “Cumhurbaşkanımızın engin ufuklarıyla, ülkemize bir istikbal ve istiklal vizyonu olarak ortaya koyduğu Yeşil Kalkınma Devrimi’ni bu mümtaz toplulukla birlikte gerçekleştireceğiz. Milli hedeflerimize sizlerle birlikte ulaşacağız. Ülkemizi yarınlara hep birlikte taşıyacağız” cümleleriyle açıkladığı sonuç bildirgesinin “Türkiye’nin sözünü yükselterek etkisini küresel düzeyde hissettirmesini sağlayacağını, yeşil kalkınma yolunda liderliğini hızlandıracak ve inancını pekiştireceğini” gururla aktardı.

***

Şûranın üzerinden bir hafta bile geçmeden ‘yeşil kalkınma’nın bakanlık kararıyla zeytin ağaçlarını katlederek zeytinliklerin madenciliğe açılması anlamına geldiğini anladık. Yine ne büyük bir vizyon, ne büyük bir “milli” plan! Ülkemizin sözünü yükseltecek ve dünyayı yine, yeniden kıskandıracak adımlar. Hiçbir belediye başkanının davetli olmadığı toplantıda iklim krizi ile ilgili adımların yerellikle ilgisi olmadığı düşünülüyor belli ki. Zaten belediyelerin yetkisinde olan yerel topraklarda istenilen kararlar alınamayınca, sahte ÇED raporları, o da olmazsa yetkilerin bakanlığa aktarımı şeklinde ilerleyen kuvvetli bir sistem var nasılsa. Bakan Kurum, ‘geleceğe bırakılacak en büyük mirasın doğal kaynakları korunmuş yemyeşil bir doğa, muhteşem güzellikleriyle bir ülke, tertemiz bir dünya olduğunu’ vurguladığı şûrada "Yeşil Kalkınma’nın Lider Ülkesi” Türkiye hedefinin önderi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarını sunarken salondaki davetlileri oluşturan mümtaz topluluk arasına belediye başkanlarını çağırmadığı gibi Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı’nı da çağırmamış anlaşılan! Dün mecliste defalarca reddedilen zeytinciliğin idam fermanıyla zeytinliklerin madenciliğe açılması kararı imzalanarak resmi gazetede yayımlandı.

***

Cuma günü Karşıyaka Belediye Başkanımız Cemil Tugay’ın öncülüğünde bir başka zirvede daha iklim krizi konuşuluyordu. “Yerel Yönetimlerde Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı” buluşmasında bir araya gelen Türkiye’nin farklı kentlerinden CHP’li başkanlar, krize karşı yerel yönetimler düzeyinde yapılması gerekenleri konuşarak, konuya ilişkin başarılı projelerini aktararak bir eylem planı oluşturmanın yanı sıra katılımcı, paylaşımcı ve toplumcu bir anlayışla sürdürmeye ve çoğaltmaya ilişkin önemli adım attılar. Cemil Tugay “Merkeziyetçi bir anlayışla, yerelin dâhil edilmediği bir sürecin başarıya ulaşmasının mümkün olmadığını söyleyerek yaşamın/sermayenin daha yoğun olduğu kentlerin iklim değişiminin etkilerini daha ağır travmalarla yaşadığına dikkat çekti. Dünyanın yüzde 55’i kentlerde yaşarken, kent nüfusu her gün artarken kent odaklı mücadele bilincinin önemine değindi. Toplantıya katılan başkanlar bölgelerinde kuruyan gölleri kurtarmak, kirletilen suyumuzu temizlemek, yeşili yani nefesi korumak ve tarımı güçlendirmek üzere projelerini paylaştılar.

***

Enerji Kaynaklarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak için kaçınılmaz olan enerji üretiminin ve eşit paylaşımının önce insan hakkı olduğuna değinerek yereli, doğayı koruyarak bilinçli ve bilimsel enerji üretiminin mümkün olduğunu belirtti. Bu vurgu önemli. Biz enerjiye, kalkınmaya karşı değiliz elbette ama korumacı ve bilimsel yaklaşımları reddeden talana tamamen karşıyız. Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç iklim krizinin bakanlık tarafından ciddiye alınmadığını vurgularken doğa ve enerji politikalarının bütüncül bir bakışla ve koordinasyon içinde ele alınmasının önemi ve bunun nasıl bir ihtiyaç olduğunu düşünmemek elde değil.

***

Toplantıya en önemli katkılardan birini sunan Şişli Belediye Başkanımız Muammer Keskin’in saptamasını çok önemli buluyorum. “Toplumcu belediyecilik meseleye özelden bakmaz, başarıların paylaşılması ve çoğaltılmasıyla kalıcı çözüm üretir ve sonuç aldırır. Endüstriyel kapitalizmin pompaladığı tüketim çılgınlığı, neoliberalizm sanayiciler, siyasetçiler ihtiyaçlar yerine bireysel tüketimi hukuk ve ahlak tanımaksızın köpürtüyor. Sözümona kalkınma adı altında kâr hırsıyla sera gazı çoğaltılarak pompalanıyor. Sera gazı aynı zamanda yoksulluk, işsizlik demek” sözleriyle İstanbul’un en az yeşil alanına sahip ranta teslim olmuş bir ilçeden sesleniyordu Muammer Keskin. Bu anlayışla değişimi mümkün kılan projeleriyle de karamsarlığın yerine mücadele ve umudu yerleştiriyor. Özetle yerel bilinç ve bakış karanlığa direniyor.

Zeytinliklerin madenciliğe açılması kararıyla birlikte ilk açıklama Tunç Soyer’den geldi. “Zeytin ağaçlarına maden ocağı hançerini saplamak geleceğimize ihanettir.”
İzmir Büşükşehir Belediyesi yürütmeyi durdurma davası açıyor. İlyada destanında Homeros zeytinin ölümsüzlüğünü “Ben herkese aitim ve kimseye ait değilim, sen gelmeden önce de buradaydım, sen gittikten sonra da burada olacağım” sözleriyle vurgular. Kutsallığın, bolluğun, bereketin, adaletin, sağlığın, barışın, arınmanın ve yeniden doğuşun kısaca insanlık için önemli erdem ve değerlerin sembolü olan zeytin ağacı tek erdemi rant olanların hedefinde yine. Hakkaniyet ve doğruluğun simgesi, yaşamın en benzersiz formu zeytin ağacı için mücadeleyi sonuna kadar büyüteceğiz. Çünkü zeytin yaşamdır.

“… Ve İnsanlık Zeytinle Yeniden Doğar.”

*Zeytin tüm ağaçların ilkidir.