İmparatorluk çökmektedir. Son üç yüzyılda aklın iktidarını göremeyenlerdir bu sonucu yaratan. Başta padişahlar olmak üzere imparatorluk yönetimi gerçeği görmek yerine kibir ve yalana sarılmıştır. Her iktidar gibi…

Balkan Savaşı başlamıştır; çöküş mukadderdir. Yöneticiler ise, “kozmetik” çözümlerle anı kurtarma peşindedir. Ordu iki ana cephede savaşın içindedir. Kırklareli’de Bulgarlar, Makedonya’da, Kumanova cephesinde Sırplar ilerlemektedir. Hükümet, yabancı basın mensuplarını Sirkeci’den trene bindirir. “Düşmanın” nasıl da belinin kırılacak durumda olduğu cephede gösterilecektir. Ancak, o tren Çerkezköy’e varmadan savaş başlamış ve bitmiştir. O savaşla imparatorluk çökmüştür. Tren Çerkezköy’den geri döner. Basın, kırılan beli göremez. Koca imparatorluk iki cephede hemen hemen aynı zamanda gerçekleşen iki günlük savaşla çökmüştür. Kırklareli ve Kumanova Savaşları ile. Hatta bu iki günün en can alıcı bölümleri sinemasal olarak kurgulansa, iki saatlik bir zamana sığar. Yani altı yüz yıllık dünya devleti Osmanlı iki saatte çökmüştür. Ancak bu iki saatin arkasında yılların, yüzyılların cahilliği, iktidar kibiri ve yalanları yatar. Bu her iktidar için böyledir. Halk, bir türkü ile durumu çok yalın özetler; “Yandı Kumanova/Ali Aga hovarda”

Aslında yaşanan, uzun bir kırılmanın son anıdır. Aklın boş verilmesidir bir neden. Aklın iktidarı Avrupa’da hükümran olmuşken, Prusya Kralı II. Frederik’ten müneccim isteyen kibirli ve gafil padişahlardır kırılma nedenlerden biri. Osmanlıyı bir tarihsel, kültürel ve sosyal miras yerine, bir ereksiyon hali gibi algılayıp, yaratılan hayal dünyasını seven ırkçı akıl, çöken imparatorluğun altında kalıp, son bulmadı. Çünkü o hâlâ iktidarda. Dünya, Osmanlı’nın cehaletine gülerken o şalvar mı, pantolon mu tartışmasındaydı. Aynen şimdi olduğu gibi. Dünya bize bakıp hem gülüyor, hem şaşırıyor. Cehalette ısrar, sonunda nasıl ki Osmanlı’yı çıplak bırakıp bitirdiyse…

Akla “Müsvedde” çamuru da bu zihniyetin bir görünümüdür.

Dünyanın başka yerlerindeki başka eril/erkek egemen iktidarlar daha “beyaz” değildir. Fransız Devrimi sonrasının özgürlük ortamında, kadınlar, kadın erkek eşitliği tartışmasını başlatır. Egemen dil hemen küçümser; “Mavi Çoraplılar” diyerek.

Bu günlerde gündemde olan “Suffragette” filmine adını veren “süfrajet” kavramı da yine bir erkek iktidar kibri ile yapılan aşağılamadır. İngiltere’de efsanevi Emmeline Pankhurst ve arkadaşlarının oy hakkı için yaptıkları mücadeleye yapılır bu küçümseme. “Suffrage” oy hakkı demektir. Kadınların oy hakkı mücadelesi, “cik” küçültmesi olarak çevirebileceğimiz “ette” eki ile küçümsenmek istenmiştir. Bu aşağılamayı kadınlar hiç gocunmadan ve süfrajet olmayı onurla kabul etmişlerdir. Sonuçta Kadın Hareketi kazanmış, onları aşağılayan erkek aklı yenilmiştir. Çünkü, erkek iktidar aklı, kibiri ve tarihsel olana karşı oluşu temsil ediyordu.

Moliere de, bir yazar olmasına karşın, kadın yazarları küçümsemiş, onlara “gülünç kibarlar” diyerek alaya almıştır. Yazar olması fark etmiyor; dil, yaklaşım iktidarın diliyse, yanlış yol kaçınılmaz oluyor. Buna bizde bir de vasatın altında bir koyu cehalet ekleniyor.

Yaşadığımız bu günler için tarihsel determinizmle, soslu iyimserlik ekmek değil amacımız. Akıl, cahil, ahmak, ırkçı iktidarlara karşı hiç yenilmemiştir. Erkek aklı değil, insan aklı ama! Bizim ülkemizde de yenilmeyecek. Tarihte bu akıl mücadelesinde çok acı çekilmiştir. Yine çekilecektir. Ama sonuçta şimdinin “müsvedde” buyurucuları, kendisinden öncekiler gibi soluk bir müsvedde bile olamadan yitip gideceklerdir.

Haftaya dize; “Zarf içre mazruftur, sessizliği dine!” (Âba Müslim Çelik, yapı Kitaplığı)