İlaç devlerinin patent inadı yoksul insanları öldürüyor
Milyonlarca insanın ölümüne neden olan salgına rağmen patent inadından vazgeçmeyen büyük ilaç şirketleri, aşılardan sağladıkları gelirle kasalarını doldurmaya devam ediyor. Onlar zenginleşirken dünyada her gün yüz binlerce insan hayatını kaybediyor. Şirketler ve zengin hükümetler kârı, insan haklarına tercih ediyor.
C.J. POLYCHRONIOU
Yoksul ve zengin ülkeler arasındaki uçurum, Covid-19 aşılarına erişimde yaşanan eşitsizliklerle birlikte daha fazla derinleşti. Büyük ilaç şirketlerinin, büyük ölçüde kamu kaynaklarından finanse edilen çalışmalarla geliştirdikleri aşılar üzerindeki “Fikri Mülkiyet Hakları”, Dünya Ticaret Örgütü’nü (DTÖ) de arkasına alarak, sağlığa erişim hakkında zenginleri koruyor ve yoksulları yok sayıyor. Dünyanın tanınmış ekonomistlerinden Jayati Ghosh ile gerçekleştirilen bu özel röportaj, DTÖ’nün uluslararası emperyalizmin hukuk kurallarını, yoksullara karşı nasıl işlettiğini anlatıyor.
►Salgın, kapitalist sistemin içerisindeki birçok çarpıklığı gözler önüne serdi. Dünya Ticaret Örgütü’nün aşılarla ilgili olarak “fikri mülkiyet hakları”na ilişkin kuralları bunlardan sadece biri. DTÖ’nün bu kurallarının arkasındaki gerçekler ve mitler nelerdir?
Jayati Ghosh: Fikri mülkiyet, küresel düzeyde Dünya Ticaret Örgütü tarafından Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Anlaşması (TRIPS) adlı bir anlaşma uyarınca yönetiliyor. Bu anlaşmanın bizzat kendisi de aktif kurumsal lobicilik faaliyetinin bir ürünü. Susan Sell; ilaç, yazılım ve eğlence dünyasından 12 güçlü kişinin, hükümetin bu anlaşmayı (TRIPS) 1994 yılında imzalanan Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşmasının (GATT) Uruguay turunda müzakere edilen sözleşmelere dahil etmesi için ısrarcı olmasına yönelik yürüttükleri lobi faaliyetlerini de detaylı bir şekilde açıklamıştı. TRIPS anlaşması; kanıtlama sorumluluğunu suçlanandan ziyade suçlayana bırakıp, bilginin daha çok özel sektör kontrolüne imkan sağlayan gevşek bir “icat” tanımı benimseyerek, “telif hakkı ihlalini” iddia etmeyi çok daha kolay hale getiriyor. Bu anlaşmayla birlikte sıkı kurallar getirerek tüm üye ülkelerin hukuk sistemlerine müdahale etmesine olanak sağladı. Bu da, firmaların, üretimi kısıtlayıp kendi piyasa güçlerini arttırmak için kullanabildikleri, bilgi üzerinde bir tekel yaratmaları sonucunu doğurdu. Bu, geçtiğimiz on yıllarda, bilgi ve teknolojinin kamu yararına yaygınlaştırılması önündeki en büyük engel oldu ve bundan sadece fikri mülkiyet haklarının büyük bir çoğunluğunu elinde tutan büyük firmalar faydalandı. Patentler ve diğer fikri mülkiyet kuralları genellikle, teknolojik değişimin onsuz olamayacağı ya da çok daha kısıtlı olacağı gerekli finansal ödülü garanti altına almak gibi görünür. İlaç endüstrisi, yeni ilaç geliştirme maliyetlerinin çok yüksek olduğunu ve yüksek riskler üstlendiklerini, bu nedenle bu bilgi üzerine mülkiyet haklarının ve sonrasında yüksek fiyatlar belirleme imkanının kendilerine sağlanması gerektiğini ileri sürerler.
Ancak aslında ilaç firmaları çoğu ilaç, aşı ve tedavinin sadece “son etap” araştırmasını yaparlar: Aslında temel bilim ve çığır açan gelişmelere kapı aralayan daha ileri buluşların araştırmaların büyük kısmının maliyeti ise genellikle “kamu” tarafından karşılanır. Büyük firmalar, umut verici madde ve diğer bilgileri, giderek artan bir şekilde, kamu yatırımlarıyla desteklenen laboratuvar ve daha küçük firmalardan elde ederler. Örneğin, ABD’deki ilaç firmaları Ar-Ge’ye görece az para harcamaktadırlar; bu pay, reklam ve pazarlamaya harcadıklarından çok daha azdır ve hisse bedelini arttırmak için tasarlanan hisse geri satın alımın veya hissedarlarına verilenin çok küçük bir kısmını teşkil etmektedir.
Ayrıca, Covid-19 aşıları özelinde, büyük ilaç firmaları; sadece önceki kamu kaynaklarıyla gerçekleştirilen araştırmalardan faydalanmakla kalmadı, aynı zamanda denemelere ücretsiz katılanlar sayesinde klinik deneme maliyetlerini de azalttı ve halihazırda Ar-Ge masraflarının çoğunu karşılayan hükümetlerden devasa teşvikler aldı. Sadece ABD’de altı büyük aşı firması devlet teşviklerinden 12 milyar doların üzerinde yardım aldı; diğer zengin ülke hükümetleri de bu aşıları geliştirdikleri için bu firmalara teşvik sağladılar. Yine de bu firmalara bu bilgilerin münhasır hakları veriliyor; onlar da gelişmekte olan dünya küresel pandeminin etkileriyle kavrulurken dahi bunu tedarik kısıtlamak ve fiyatları yüksek tutmak için bir fırsat olarak kullanmaktan geri durmuyorlar.
►Hindistan ve Güney Afrika, Ekim 2020’de Covid-19 aşıları üzerindeki patent haklarından feragat etmeyi önerdi. Daha sonra beklenmedik bir şekilde Biden yönetimi, aşıların fikri mülkiyet haklarının geçici olarak kaldırılması çağrısında bulundu. Memnuniyetle karşılanan bu açıklama sonrası birçok ülke bunu desteklerken, şirketler bu öneriye karşı çıktı. Peki, bu feragat tartışması Covid-19 aşılarına özel geçici mi olmalı yoksa kalıcı hale mi getirilmeli?
Hindistan ve Güney Afrika, pandemi süresince küresel sürü bağışıklığı sağlanana kadar tüm ülkelere, Covid-19 ilaç, aşı ve diğer teknolojileriyle ilgili patent ve diğer fikri mülkiyeti mecburiyet getirmeme imkanı sağlamasını DTÖ’den talep etti. Bu feragat sadece Covid-19’la bağlantılı aşı, ilaç ve tedavilere uygulanacaktı. Yani bu, tüm TRIPS yükümlülüklerinden feragat anlamına gelmiyordu. Böylelikle onlar da araştırma ve geliştirme, teknoloji transferi, Covid-19 araçlarının üretilmesi, çoğaltılması ve tedariki noktasında daha kolay işbirliği yapabileceklerdi.
Bu, zaten TRIPS anlaşmasında varolan, fikri mülkiyet haklarından “istisnai koşullarda” feragat edilebileceği argümanını geliştiren çok sınırlı bir talep. Sağladığı tek şey, ülkeleri DTÖ’de zengin ülke hükümetleri tarafından getirilen ticari anlaşmazlık mekanizmalarına karşı korumaktır- daha fazla önlem gerektiren bilgilerin transferine, örneğin hükümetleri devlet teşviklerinden faydalanan firmaların diğer üreticilerle teknolojilerini paylaşmalarını zorlamaya imkan sağlamaz.
Bazıları, TRIPS anlaşmasının zaten üretim kapasitesi olan ülkelere zorunlu lisanslama yoluyla patentlerde esneklik sağlayan bir hükmü olduğunu ileri sürüyor. Ancak bu, firmalar arasında madde madde yapılması gerektiğinden ve DTÖ’de anlaşmazlıklara sebep olabileceğinden kapsam açısından çok kısıtlı ve zaman alıcı.
İlaç firmaları ve dolayısıyla zengin ülke hükümetleri bu çok kısıtlı talebe karşı bile kıran kırana mücadele veriyor. Başkan Biden’ın, bu feragate karşı yaptığı çağrı iyi bir haber, ancak büyük ilaç firmaları olan birçok Avrupa hükümeti hâlâ buna karşı çıkıyor. Bu şaşırtıcı bir şey, çünkü patentlerin askıya alınması, kendi nüfuslarına da fayda sağlayacak; şayet daha fazla aşı hızlıca hazır edilebilirse, daha fazla tedarik, ek aşı masraflarını azaltacak ve böylelikle, nihayet salgının kontrol altına alınması umuduyla dünyadaki hükümet ve vergi mükelleflerine daha ucuz hale getirecek.
Bu, bozuk ve düzetilmesi gereken bir sistem. Bu sistemden tek fayda sağlayan kesim büyük ilaç firmaları. Çünkü virüs yaşamlarımızı altüst etmeye devam ettiği sürece ekonomik faaliyet düzelemeyecektir. Böyle bir salgının ortasında insanlar da işletmeler de her geçen gün daha büyük sıkıntılarla yüzleşmeye devam ediyor. Güncel feragat talebi sadece bu pandemiye uygulanıyor, ancak kamunun destekleyip fonladığı sağlıkta inovasyon sisteminin tümü, dünyada kamu faydası adına işleyeceği şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Aksi takdirde, gelecekteki sağlık tehditleriyle kolektif bir şekilde savaşmak daha da zor olacak. BM Genel Sekreterinin İlaçlara Erişim Yüksek İstişare Kurulu da, hükümetlerin sağlıkla ilgili inovasyonlara yönelik kendi yatırımlarını arttırmasını ve bilginin özelleştirilmesini önleyerek sonuçlarına daha geniş erişim sağlamasını öneriyor.
İLAÇ ŞİRKETLERİ, KAMU KAYNAKLARINI ADETA DOLANDIRDI VE SÖZÜNÜ TUTMADI
Örneğin, Oxford Üniversitesindeki kamu kaynaklı laboratuvarda geliştirilen AstraZeneca aşısını ele alalım. Orijinal dağıtım modeli aşıyı her üreticiye ücretsiz sunacak bir açık lisans modeliydi. Buna rağmen, Oxford’a sağlıkla ilgili araştırmalar için 750 milyon dolar bağışta bulunan Gates Vakfı, AstraZeneca’yla farmakoloji devine imtiyaz hakkı veren münhasır bir aşı anlaşması imzalamak konusunda üniversiteyi ikna etti. Firma pandemi süresince aşıdan kâr elde etmeme sözü vermekle birlikte, doz rekabeti ve sözleşmelerde şeffaf olmayan hükümler sayesinde, bildirilen aşı fiyatlarını doz başına 2,19 dolar ile 40 dolar arasında geniş bir skalada tutmayı başardı. Covid-19 aşıları üreten büyük ilaç firmaları, zaten bilgi üzerinde kurdukları tahakküm nedeniyle suni olarak yaratılan kıtlıktan kaynaklı olarak 2021 yılında büyük süper-kar öngörülerinde bulunuyorlar.
Kaynak: truthout.org
Çeviren: BirGün Çeviri Kolektifi