Türkiye’de yargıç ve savcıların ilk ve tek sendikal örgütlenmesi olan ve 20 Ocak 2011 tarihinde kurulan Yargıç ve Savcılar Sendikası (YARGI-SEN) hakkında...

Türkiye’de yargıç ve savcıların ilk ve tek sendikal örgütlenmesi olan ve 20 Ocak 2011 tarihinde kurulan Yargıç ve Savcılar Sendikası (YARGI-SEN) hakkında Ankara Valiliği tarafından açılan kapatma davasında Ankara 15.İş Mahkemesi 28 Temmuz 2011 tarihinde kapatma kararı verdi. Bu karar Türkiye’nin hukuk ve demokrasi tarihi ile dünya sendikal literatürüne geçecek vahim ve akıl almaz bir karar. Yürütme ve yargı erki el birliği ile Anayasanın ve (Anayasa dolayımıyla) uluslararası sözleşmelerin açık ve emredici hükümlerini hiçe sayabildi.

Bu kararla tuz kokmuştur. Daha önce de benzer bir karar Emekli-Sen için verilmişti. Çiftçi-Sen ve Genç-Sen’e valilikler tarafından açılan kapatma davaları ise devam ediyor. Yargı-Sen’in kapatılması Ankara Valiliği tarafından talep edildi. Kısaca bu siyasi iradenin bir tasarrufu. Doğrudan İçişleri Bakanlığı sorumlu. Valilik 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasasındaki “meslek esasına dayalı olarak sendika kurulamaz, Yargıç ve Savcılar sendika kuramaz” şeklindeki hükümleri gerekçe göstererek Yargı-Sen’in kapatılmasını talep etti. Mahkeme de kapattı.

Bu inanılmaz bir anayasal hak ihlalidir. Bırakalım hukukçu ve üst düzey idareci olmayı, bugün Hukuk Fakültesi 1. sınıf öğrencileri bile Anayasanın 90. Maddesinin ne anlama geldiğini bilir. Anayasa’nın 90 maddesi, temel haklara yönelik uluslararası sözleşmelerle yasaların çatışması halinde, uyuşmazlığın çözümünde, uluslararası sözleşme hükümlerinin esas alınmasını şart koşmaktadır.

Türkiye’nin onayladığı Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 87 ve 98 sayılı sözleşmeleri, BM İkiz Sözleşmeleri ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi gibi sendikal haklara ilişkin belgelerde yer alan hükümler ile bu sözleşmelere ilişkin denetim organı ve yargı kararlarına göre yargıç ve savcıların sendika kurması ve sendikal faaliyette bulunması serbesttir ve engellenemez. Uluslararı sözleşmeler sadece polis ve askerlerin sendikal haklarının kısıtlanabilmesine olanak vermektedir. Bunlar dışında hiç bir kamu görevlisi kategorisinin sendika kurması engellenemez. Bu açık gerçeğe rağmen siyasi irade kapatma istemiş ve yargı da kendi mensuplarının sendikasını kapatmıştır.

Bu karar ile yargıç ve savcılar idare ve yargı üst bürokrasisi karşısında savunmasız bırakılmıştır. Sendika her alanda olduğu gibi yargı alanında da idarenin (işverenin) keyfiliğine karşı bir savunma ve korunma mekanizmasıdır. Hukuku uygulamakla görevli yargıç ve savcıların kendi hukukları çiğnenmiştir. Yargı-Sen kapatma kararı yargı bağımsızlığına da bir darbedir.

Yargı-Sen kapatma kararı temyiz aşamasında. Umarız yüksek yargı bu kez, daha öncesinde olduğu gibi davranmaz ve bu hukuksuz kapatma kararını bozar. Her durumda bu kapatma kararı ILO’da ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nde mahküm edilecek. Ama geç kalan adalet, aadalet değildir.

Bir garip “ileri demokrasi” ile yüz yüzeyiz. Liberaller “devrimsi değişiklikler” nedeniyle büyük bir duygu boşalması yaşarken, öte yandan sendikalar kapatılıyor, kitaplar toplatılıyor ve gazeteciler hapsediliyor. Hoş, bunlar Türkiye liberalleri ve onlara intisap etmiş eski solcular için teferruat! Onlar “ileri demokrasi”de fikirlerinin iktidarda olduğunu sanıyor.

Tarihe saygı, gazetecilik ve yoldaşlık üzerine zorunlu not:

Taraf’ta 29 Temmuz 2011’de yayınlanan “Yoldaş General” haberinin gerçek dışı olduğu BirGün ve tarihine saygı duyan bir çok insanın ortak çabasıyla ortaya çıkarıldı. Haberde Balyoz davasında tutuklu olan korgeneral Ziya Güler’in 1970’lerde THKP-C, 1980’lerde ise TBKP mensubu olduğu iddia ediliyordu. Önce Ziya Güler’in eski TBKP MK üyesi ve F. Almanya Yöre sekreteri Feridun Gürgöz’ün parti adı olduğu ortaya çıktı. Ardından Bianet THKP-C iddianamesinde Ziya Güler’in adının yer almadığını ortaya çıkardı. Meşhur “gazeteci” MİT belgeleri ile tarihi tahrif etmek ve sola çamur atmak istemişti ama haberinin altında kaldı. Bunda şaşılacak bir şey yok.

Ancak haber karşısında Taraf yazarı ve eski TBKP Genel Sekreterinin verdiği tepki ise not etmeye değer. Önce Ziya Güler’i tanımadığını söyleyerek haberin yapılmasına yol açtı. Ardından eski partisine ve tarihine sahip çıkacak yerde, haberin sahte olduğunu ortaya çıkaranları sorumsuzlukla ve boş işlerle uğraşmakla suçlayarak Taraf’a ve asparagas haberi yapan muhabire siper oldu. Eski partisinin tarihine değil, yeni gazetesinin tahrifine taraf oldu. Tarihin tahrifatına itiraz edenleri sorumsuzlukla ve boş işlerle uğraşmakla suçlayanlar unutmamalı; bugün yaptıkları/yazdıkları da yarın tarih olacak. Ne hazin ve ne yazık!