İnsanın midesi bulanıyor: Suriye’ye demokrasi ve özgürlük getireceklermiş...

İnsanın midesi bulanıyor: Suriye’ye demokrasi ve özgürlük getireceklermiş, kadınları araba kullandı diye kırbaçlayan insan altı yaratıklarla birlikte; tabiî, süper haydutun direktifiyle, onun bölgedeki kalıcı kahyası olma hevesiyle.

AKP’nin kendisi de ‘insan’ nosyonunun çok uzağında; insanları ancak dinleri, mezhepleri, kabileleri, cinsiyetleri temelinde algılayıp değerlendiriyorlar; yani ‘insan’ kendi başına bir değer değil gözlerinde: Referansları insan-dışından. Her fırsatta tekrarlamıyor mu ki başbakan, “yaratılanı severiz, yaratandan ötürü” diye, şecaat arzederken sirkatin söylemek misali: Sevgisini ‘yaratan’a endeksleyen, aslında, işine/vakti geldiğinde ben yaratılanı döverim, hatta katlederim de yine ‘yaratandan ötürü’ deme vizesi çıkartmaktadır kendisine ya da ‘ılımlı dinci’ ile ‘dinci terörist’ aynı bir fotografın negatifiyle pozitifi kadar birbirlerine yakındır. tehlikelidirler.

Kendi halkına silah doğrultan bir rejim karşısında sessiz kalamazlarmış, sanki Esad sülalesi ilk defa katil oluyormuş gibi; kendi halkını yüz binlerle katleden Sudanlı katili “Müslüman soykırım yapmaz” diyerek aklayıp bağrına basan kendileri değilmiş gibi; ama, en önemlisi, öldürülen PKK’lı/PKK’lı diye öldürülenler 30-40 bini bulmuşken, bunu da yeterli bulmayıp eski ordu yetersizdi, şimdi artık biz daha fazlasını öldüreceğiz diyen, bu yolda kendi lejyoner ordusunu kurmaya koyulan kendileri değilmiş gibi.

Kendileri, terörle mücadele etmektedirler; ama, kendi halkını öldürüp de “onlar zaten teröristti” demeyen despot gördünüz mü? ‘Terörle mücadele’, artık tam tamına bir Engizisyon’dur: Engizisyon, insanları somut fiilleri üzerinden değil, ruhlarını şeytana satıp satmadıklarına göre yargılar ve de şeytan, hiçbir zaman tek başına kendisi olarak değil, daima başka bir kılıkta, hatta bazen melek görünümü altında aramızda dolaşır, sabit bir yeri/mekanı olmadığı için de her yerde olabilir; tıpkı masum görünümlü ‘parasız eğitim’ pankartı arkasına gizlenmiş ‘terör örgütü’ gibi. Ayrıca iyi besili liberal demokratların geliştirdiği ‘ileri engizisyon’ kuramına göre, kişi ruhunu şeytana satmış olmasa bile, şeytan çaktırmadan onun ruhuna sızmış da olabilir; mesela Ergenekon, öyle bir terör örgütüdür ki, üyesi olup da üye olduğunu bilmeyenler vardır; ama, neyse ki ülkemizde artık bir Taraf ve tarafgil taifesi vardır ve işte bu burnu hassas kahramanlar ‘bilmeden üye’ teröristleri bulup ortaya çıkartırlar.

Bugün Türkiye’de tam bir devlet terörü uygulanmaktadır: İnsanlar, o güne kadar suç addedilmeyen, hatta -Öcalan’ın avukatlarının ‘kuriye’likleri konusunda olduğu gibi- doğrudan doğruya devletin telkin, teşvik ve müzaheretiyle gerçekleştiregeldikleri fiillerden dolayı birden bire suçlu durumuna düşürülüp tutuklanmakta, her türlü maddî ve manevî zulme uğratılmaktadır. Bu her şeyden önce, devletin haydutlaşmasıdır; kendi vatandaşını rehin alıp, pazarlıkta elini güçlendirecek bir koz olarak kullanmaya tevessül etmesidir. Ancak çok daha önemlisi, bu tür uygulamalar toplumun tümünü sindirip esir almanın en klasik, o ölçüde de en gayri ahlakî yoludur; hukuktaki terimiyle ‘makable şamil’ (retroaktif, geriye yürüyüşlü) düzenleme yapma, yasa çıkartmaya mümasildir; ki, bu açıdan da en evrenselinden bir hukuk ihlalidir.

Makable şamil düzenleme ve uygulamalar, tam tamına bir terorizmdir; zira, dün suç olmayan fiilinden dolayı bugün insanın başına bela geliyorsa, bugün suç olmayan bir fiilinden dolayı da yarın başına pekala bir bela gelebilecek demektir; ki, hangi fiilinin yarın suç addedileceğini bugünden bilmesine imkan olmadığına göre de, insanlar bu durumda hiçbir şey yapmamaya, daha doğrusu hiç yokmuş, ölüymüş gibi yapmaya yönelecek, söyleyeceğini söyleyemez, yazacağını yazamaz, öğreteceğini öğretemez, kısacası bir toplumsal özne olarak tümüyle mefluç hâle gelmiş olacaklardır; ama, AKP iktidarının hedeflediği de zaten tam tamına budur. ‘Makable şamil’ terörüne ilaveten, insanların neden dolayı ve hangi suç delillerine dayanarak tutuklandıklarını çok uzun süre öğrenememesi, kendilerine uygulanabilecek en büyük zulüm olmanın ötesinde, kendileri dışında kalanları yıldırıp sindirmenin en etkili yoludur da.

AKP iktidarı bilmelidir ki, ‘terörle mücadele’ terörünü uygulamada her ne kadar fevkalade başarılı olsa da, sivil/silahsız siyaseti engellemek ne kelime, en zalimane şekilde cezalandırmakla, bununla da yetinmeyip silahlı güce sahip olan ve/veya silahlara hükmedebileceğini düşündüklerini muhatap almışlığı ve muhatap alacağını göstermekle, aslında silahlı siyaseti ve siyaset için silahlanmayı teşvik etmiş, dolayısıyla çatışma ortamını kalıcılaştırırken dökülen kanın da baş sorumlusu hâline gelmiş olmaktadır.

Vakıa, her şerde bir hayır da vardır:  Akan kanın durmaması, tabiî ki, kanı dökülenler açısından kötü bir şeydir; ancak piyasa toplumcusu hükümetimiz için, ‘bedelli’yi istediği fiyata pazarlayıp hazineye anlamlı ve kalıcı bir gelir kaynağı yaratmak açısından nesnel bir fırsat oluşturduğu da açıktır.