İletişim Başkanlığı ne için var?

ÖZGÜR KARABAT

Başkanlık sistemine resmen geçmemizin üzerinden tam 2 yıl geçti. Tüm sorunlarımıza çare diye anlatılan yeni rejim, özellikle ekonomide yıkım getirdi. Tek Adam Rejimi ekonomiyi tarumar etti ancak becerikli olduğu bir konu var; Hazine’den yüzlerce milyon lira harcamak pahasına ülke gündemini manipüle edebilmek…

Düşünün ki, sadece 2019’da tek adam rejiminden önce bulunmayan bir kurum olan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na 344 milyon 531 bin lira ödenek tahsis edildi. Ancak bu para “iletişim” için yeterli olmamış olacak ki Fahrettin Altun’un başında olduğu kurum yıl boyunca 418 milyon 921 bin lira harcadı. Halkın sağlığıyla uğraştığı bu yılın ilk 5 ayında bu kurumun harcadığı para 155 milyon 756 bin liradır. Halkın gerçek gündemini manipüle etmekten başka ne yapar bu kurum? Mesele Türkiyenin tanıtımıysa Kültür Bakanlığı’nın görevi nedir? İcraatlara ve kurumun başındaki isim Fahrettin Altunun gündemine taşıdığı sorunlara bakılırsa kurumun asıl amacı ülke gündemini iktidarın işine gelecek şekilde yönlendirmek, bunun için algı oluşturmak. Bu kurum ve yönettiği medya imparatorluğu olmasaydı neleri konuşuyor olurduk şöyle bir göz atalım.

HALK TAM ANLAMIYLA CAN DERDİNDE

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) diyor ki bu ülkede 3 milyon 971 bin kişi iş aramasına rağmen bulamıyor. Ülkede ümidi olmadığı için iş aramayanların sayısı son 1 yılda 2’ye katlanarak ölçüm tarihinin rekorunu kırmış ve 1 milyon 174 bine yükselmiş. DİSK’in üyeleriyle yaptığı “Covid-19 işçileri nasıl etkiledi?” saha araştırmasına göre işçilerin yüzde 40’ı öncekinden daha ucuz besinlere yönelmiş durumda, yüzde 82’si işini ve sağlığını tehlikede hissediyor, yüzde 63’ünün ise gelir akışı kesilse 1 ay dahi geçinebilecek birikimi bulunmuyor. Türk-İş diyor ki haziran ayı itibarıyla 4 kişilik bir ailenin sağlıklı beslenebilmesi için gereken aylık asgari gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 2 bin 431 lira. SGK verilerine göre ise bu ülkede yaklaşık 10 milyon kişi asgari ücret civarında gelir elde etmektedir.

Bunlar ülkedeki istihdamın yüzde 70’ini oluşturan ücretli çalışanların genel görünümüydü. Esnafın da bundan farksız sorunları yok. 83 milyonluk ülkede 21 milyon icra dosyası var. Bebekler de dahil edildiğinde ülkede her dört kişiye 1 icra dosyası düşüyor. 2019 itibariyle ülkede 18 yaşın üzerinde olan her 10 kişiden 7’sinin borcu bulunuyor. Salgın koşullarında ise bu tutarın arttığı biliniyor. Bankalararası Risk Merkezi verilerine göre Mart ayında ilk kez ihtiyaç kredisi kullanan 114 bin kişi bulunuyordu. Bu sayı Nisan’da 8 katına çıkarak 920 bini buldu. Konut kredisi deseniz, farklı bir tablo çıkmıyor. Halkın çektiği konut kredisi faizi düştü ama bu sefer de ev fiyatları uçtu, parayı banka yerine müteahhidin cebine koymaya başladık.

HEPİMİZİN ALIN TERİ İÇ EDİLİYOR

Hazine de tam takır, uçuruma sürükleniyor. Başkanlık sisteminin yürürlüğe girdiği 2018’in ikinci yarısında 296,1 milyar lira net borcu bulunan kamunun 2020’nin ilk çeyreğinin sonundaki net borcu 782,2 miyar lira. Bunlar Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın kendi verileri. Üstelik bu borçlara paralel Hazine olan Varlık Fonu borçları dahil değil. Onun ne kadar borcu var derseniz, bilmiyoruz, konuya ilişkin soru önergeleri, “ticari sır” denerek geçiştiriliyor. Geçen hafta Hazine aldığı borçlara karşılık ödediği borçlara ilişkin verileri yayımladı. Anlaşıldı ki ocak-haziran arasında hepimizin vergileriyle finanse edilen Hazine vadesi gelip ödediği borçların yüzde 196sı kadar yeni borç aldı. Aynı dönemde 17 milyon ücretli çalışanın maaşından 50 milyar liraya yakın gelir vergisi kesintisi yapıldı.

Buna karşılık gün geçmiyor ki yeni bir yolsuzluk haberi duymayalım. Tüm kamu ihaleleri 4-5 müteahhite Hazine’den sağlanan garantilerle veriliyor. 3 liraya yaptırılacak işler, pazarlık usulüyle adını sıkça duyduğumuz şirketlere 5 liraya yaptırılıyor. Arada fazladan ödenen 2 liranın diyeti ise iktidarın vakıflarına ödeniyor.

SARAY’IN GÜNDEMİ KENDİ KOLTUĞU

Bunlar halkın gerçek gündemi. Ancak kamu bankalarından verilen kredilerle iktidarın emrine alınan medya imparatorluğu sayesinde bu gündemin konuşulması engelleniyor. Son 2 ayda hükümetin gündeminde ne vardı?

14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İş Bankası’nın Hazine’ye devir işini 10 gün içinde bitirin” dediğini öğrendik. Aradan 2 ay geçti, yakın zamanda tekrar ısıtılmak üzere rafta bekletiliyor. Sonraki hafta beyefendinin Ali Babacan’la polemiği gündemdeydi. Hemen ardından Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi gerektiği Saray’ın gündemine alındı. Bu süreçte sık sık halka seslenen Cumhurbaşkanı, Ayasofya’yı siyasete açtı. Yetmedi, halk can derdindeyken kıdem tazminatının fona devredilmesi Saray’ın meselesi oluverdi. Tüm işçi sendikaları yasaya karşı çıkarken Erdoğan, sanki memleketin böyle bir gündemi varmış gibi “İşveren sendikaları, işçi sendikaları bir araya gelin bu konuyu kendi aranızda halledin” diye çıkıştı haziranın sonunda. Temmuza ise Erdoğan’ın öfkesini cezbeden baro düzenlemesiyle girildi. Bir sabah uyandık ki ülkede birden fazla baro olması gerekmiş, bunun için hükümet temsilcileri birer birer konuşur olmuş. Arada sırada AKP milletvekillerinin ve hükümet temsilcilerinin durup dururken LGBTİ yurttaşları hedefe oturtması da son derece profesyonel. Bir anda Netflix dizilerini konuşmaya başladık. Temmuzun ikinci haftasında ise sosyal medyanın fişi çekilecek mi yoksa çekilmeyecek mi bunu konuşuyoruz.

Ve işin en çarpıcı kısmı tüm bu manipülasyonlar yine halkın cebinden çıkan paralarla, tek bir merkezden yönetiliyor. Hal böyleyken “AKP ile halkın gündemi aynı mı?” diye hepimizin düşünmesi gerekmektedir.