Ülkemizde gündem çok hızlı değiştiği, felaketler birbiri ardına geldiği için yüz yüze kaldığımız olaylara gereken önemi veremiyoruz.

Yoğun gündem içinde hızlıca tükettiğimiz gündemlerden birisi de geçtiğimiz haftalarda Erzincan’ın İliç ilçesinde yaşanan çevre felaketiydi. İliç’te Anagold Madencilik tarafından işletilen bir madene ait boru hattında yaşanan yırtılma nedeniyle büyük miktarda siyanürlü solüsyon çevreye yayıldı.

Bölge halkının duyarlılığıyla gündeme yansıyan bu felaket önce gizlenmeye ve inkâr edilmeye çalışılsa da olaya ilişkin görüntüler basına düşünce Erzincan Valiliği tarafından da kabullenilmek zorunda kalındı.


Yırtılma sonucunda 20 metreküp siyanürlü solüsyonun çevreye yayıldığının kabul edildiği açıklamada, kirlenen alanın nötralize edildiği ve endişeye yer olmadığı ifade edildi. Sonrasında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da bir açıklama yaparak adı geçen maden şirketine gereken cezanın kesildiğini belirtti. Şurası gerçek ki kamuoyu duyarlılığı olmasaydı ne bu yaşananlardan haberimiz olacaktı, ne de konuya ilişkin resmi girişimler yapılacaktı.
Siyanür sızıntısı yaşanan maden sahası daha önce de benzer haberlerle gündeme gelmişti. Bölgede devam eden madencilik faaliyetinin çevreye verdiği zararlar ve oluşturduğu tehdit konusunda zaten halen devam eden çok sayıda dava var. Son olarak 2021 yılında maden sahasının genişletilmesine ilişkin projenin ÇED Olumlu Kararına karşı TMMOB tarafından dava açıldı. Dava devam ederken yaşanan bu felaket, mahkeme dosyasında dile getirdiğimiz uyarıların önemi açısından acı bir deneyim oldu.

SİYANÜRLÜ MADENCİLİK

Bilindiği gibi madencilik faaliyetinde altın çıkarılırken, yer altında bulunan diğer ağır metaller de yerüstüne çıkarılır. Yer üstüne çıkarılan mineraller siyanür ve diğer asit çözeltileriyle çözüldükten sonra sadece altın ve gümüş alınıp, topraktaki toksit ağır metalleri içeren atıklar atık barajında depolanıyor.
Atık havuzlarında yaşanan sızıntılarda geri dönüşü olmayan çevre felaketlerinin nedeni, siyanür ile birlikte, kurşun, kadmiyum, çinko, bakır ve cıva gibi toksik ağır metallerin de doğaya karışmasıdır.

Yapılan çalışmalar dünyada son 30 yılda 100’e yakın ciddi atık maden barajı kazası yaşandığını ortaya koyuyor. Madencilik faaliyetlerinde kullanılan siyanür ve ortaya çıkan diğer ağır metallerden kaynaklanan çevresel tahribat, faaliyetlerde kullanılan tehlikeli kimyasalların taşınması esnasında yaşanan kazalar, işletme içi kazalar ve atık barajlarında yaşanan taşma ve sızıntılar çevre açısından büyük risk oluşturuyor.

İliç’te, 2018 yılında madene sülfürik asit taşıyan tankerin ilçe merkezinde devrilmesi sonucu tehlikeli kimyasalın civarda ve sularda yarattığı tahribat bu durumun yarattığı tehlikeyi açıkça ortaya koyuyor.

İliç’te devam eden proje alanı ve genişleme sahası, ülkemizin en geniş havzasına sahip Fırat Nehri’nin hemen yanı başındadır. Nehir Erzincan, Tunceli, Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman, Gaziantep illerimizden geçmektedir. Ülkemizin en büyük barajları da Fırat Nehri üzerinde bulunuyor.
Ayrıca saha, Munzur Dağları ekosisteminin ve ülkemizdeki önemli biyoçeşitlilik koruma alanının bir parçası. Bu bölgenin fay hatlarına yakınlığı da göz önünde bulundurulduğunda karşı karşıya olduğumuz tehlike daha da büyüyor.

DERHAL VAZGEÇİLMELİ

Orman alanlarının, ekolojik ve biyolojik değerlerin, flora ve fauna bileşenlerinin, tarım ve mera alanlarının, su kaynakları ve havzalarının, kültürel ve tarihi mirasın, yerleşme alanlarının tahribine yol açan siyanürlü maden işletmeciliğine ilişkin projeler çevre ve insan sağlığı üzerinde geri dönüşü olmayan tahribatlara yol açıyor.

Kimyasal işlem üzerine kurulu madencilik faaliyetleri doğayı ve insan yaşamını hiçe sayıyor. Yeraltındaki zenginliğimizin en kısa sürede ülke dışına çıkarılması, geriye ise verimsizleştirilmiş ve zehirlenmiş bir toprağın bırakılmasına dayalı bu anlayış, yaşamı da sürdürülemez hale getiriyor.
Bu yıkıcı madencilik anlayışından derhal vazgeçilmesi, bu anlayışla sürdürülen madencilik faaliyetlerinin ve projelerinin durdurulması gerekiyor. Çok geç olmadan…