‘Ilımlı savaşçılara’ bel bağlamayın

MUVAFFAK SAFADİ
David Cameron’un, Suriyeye’ye hava harekatını öngören tasarı meclisin önüne gelmezden hemen önce gündme getirdiği ‘“yetmiş bine yakın” aşırılıkçı olmayan ve İslam Devleti’yle savaşta kendileriyle işbirliğine gidebilecek Suriyeli rejim muhalifi’ iddiası parlamentoda tartışma yaratmıştı. Cameron’un Birleşik İstihbarat Komitesi’ne (JIC) dayandırdığı veriler henüz kesin olarak doğrulanmış değil. Ama önümüzdeki matematiksel değil kavramsal bir çıkmaz. Sayısı 70 binin altında ya da üzerinde olsun; esas hata bu savaşçılar arasında “ılımlı” unsurlar olduğuna inananmak olur.
JIC’ye göre Suriye’deki silahlı gruplar arasında terörden vazgeçmiş unsurlar “ılımlı savaşçılar” olarak anılabilir çünkü bu tavırları kendilerinin Nüsra Cephesi ya da IŞİD’ye mensup olmadıklarını kanıtlamaya yetiyor. Demek ki temel kriterlerimiz bunlar.
Yurtdışında yaşamakla beraber anavatanımı iç savaşa sürükleyen dinamikleri yakından takip eden bir Suriyeli olarak diyebilirim ki, ülkemdeki pek çok genç adam IŞİD’ye bir çağrıya uyarak katılmaktan ziyade bir ekmek kapısı olarak gördüğü için bu yola giriyor. Başka alternatif yoksa başvurulabilecek bir kariyer imkanı. Her işin piyasasında olduğu gibi bunda da, işverenler en iyi yetenekleri kendine çekebilmek ve elini güçlendirmek için cazip seçenekler sunuyor.
Hangi gruba bağlanılacağı, savaşçıların çoğu açısından aslında pek bir anlam ifade etmez. El Kaide, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye, uluslararası koalisyon, İngiltere hükümeti ya da başka biri... Örgütlenmek isteyen savaşçının önceliğinin uluslararası jeopolitik durum olmadığı kesin. Muhalif güçlerin çoğunun asıl derdi Beşer Esat’ın devrilmesi olduğuna göre, kabaca mantık yürüterek tercihlerini Esat’a karşı savaşan gruplar arasında en sağlam teçhizata sahip ve en donanımlı gruptan yana kullanacaklardır. Ailelerini geçindirmek gibi hayat gaileleriyle boğuşan kimi savaşçılar da göğüs göğüse çarpışmak istemeyeceğinden düşük bir maaşa razı olup savaşın görece daha sakin seyrettiği alanlarda faaliyet gösteren gruplara talim olacaktır.
Belli bir ideolojiye bağlı olan savaşçıları da tabii unutmamalı. İslamcılar, milliyetçi İslamcılar, Kürtler hatta Esat karşıtı Aleviler. Onlar da siyasal çizgisini kendilerine en yakın buldukları gruplara meyledecektir. Söylemek istediğim, savaşçıları kağıt üzerinde ılımlı ya da aşırı olarak iki uçta toplamanın yersiz olduğu. Savaşçılar belli durumlarda belli gruplara dahil olurlar, işler değiştiğinde de ayrılıp başka oluşumlara katılabilirler. Bugünün “ılımlı” savaşçıları yarın “aşırılıkçı” olup çıkabilir.
JIC’nin ılımlı savaşçıların çoğulcu bir Suriye’ye katkı sunabileceği yolundaki yorumu bu anlamda fazlasıyla iyimser. Ne var ki, gelecekleri üzerinde söz hakkı bulunmayan pek çok Suriyeli için bir ülke olarak Suriye diye bir yer, artık yok. Bir gün yeniden hayat bulsa dahi çoğulcu olmayağı kesin. Böyle bir varsayım, her saftan Suriyelinin hep birlikte katıla katıla güleceği bir şaka olabilir ancak; dilerseniz bunu çoğulculuk sayabilirsiniz.
Üstelik ortada gerçekten çoğulcu bir ülke için savaşan gruplar olsaydı dahi kimse onların samimiyetine inanmazdı. Baas rejimi elli yıldan beri farklı cemaatler arasındaki tarihsel, etnik ve dini anlaşmazlıkların hakkından baskıcı yöntemlerle geldi. Tüm bu bastırılmış çatışmaları yeniden açığa çıkaran iç savaşın kendisi, uzun süre de devam edeceğe benziyor. Bunun parçası olan grupların ise çoğulculuğun ne demek olduğu hakkında en ufak bir fikri yok. Eğer İngiliz Hükümetiyle işbirliğine gidecek olurlarsa da, bunu ancak işlerine gelmesi halinde ve kendi amaçları doğrultusunda yapacaklardır.
Bu gruplarla işbirliği yapılması meselesinde gözardı edilen bir çok sıkıntı var. Bunlardan biri, belli bir mesafeden bakıldığında ılımlı görünen pek çok grubun hali hazırda birbiriyle savaş halinde olması. Bunun bir örneği bu yakınlarda, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile Halep’in kuzeyinde uluslararası koalisyonun desteklediği PYD tabanlı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve çoğunluğunu YPG’nin oluşturduğu Ceyş el Suvar arasında su yüzüne çıktı.
Bu iki grup 27 Ekim’de, Rusya’nın ÖSO’ya karşı düzenlediği hava saldırılarının hemen ardından, daha önce ÖSO’nun denetiminnde bulunan Halep’in Şeyh Maksut beldesine girdi. “Ilımlı” ÖSO da buna karşılık olarak “ılımlı” SDG ve Ceyş el Suvar’ı Rusya’yla işbirliği yapmakla suçladı. Şu an birbirleriyle savaş halindeler.
Nüsra Cephesi örneği, JIC’nin “ılımlı savaşçılar” yakıştırmasının ne denli Batı merkezli olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Suriyeli bir perspektiften bakılacak olursa, Nüsra Cephesi’nin IŞİD’ye nazaran fazlasıyla ılımlı olduğu söylenebilir. Yerel halk arasında büyük ölçüde kabul gördüğü de su götürmez. Bunun bir nedeni örgüt tabanının, IŞİD’nin aksine Suriye’nin yerel halkından oluşması ve kendine ait bir “milli projesi” (Nüsra’nın şiarı) olması. Bunun yanı sıra kontrol ettiği bölgelerde diğer gruplara nazaran daha az sertlik yanlısı yöntemler kullanıyor ve belli başlı adli güvenceler ve can güvenliğinin temini gibi konularda halka daha iyi hizmet veriyor. -Hatta kendilerine ait fırınları bile mevcut.
ABD destekli Hazm Hareketi, Mart ayında Nüsra Cephesi tarafından Batı’nın ajanı olmakla suçlanarak hedef alındığında, misilleme yapmak yerine kendini lağvetme kararı aldı, bünyesindeki savaşçıların bir çoğu da Şamiye Cephesi’ne katıldı. İşte çıkmaz burada: Ilımlı savaşçılar Nüsra Cephesi tarafından “Batı ajanı” damgası yediğinde David Cameron’un ılımlı savaşçıları ne yapacak? Karşılık mı verecek yoksa “mücahit kanı dökmemek için” kendini fesih mi edecek? Bilmiyoruz. Ve korkarım ki David Cameron da bilmiyor.
http://www.theguardian.com/commentisfree/2015/dec/16/dont-rely-syria-moderate-fighting-force-anti-isis)’den çeviren Defne Sarıöz


