Alevi-Sünni yok! Hepimiz zaten Müslüman’ız ya…Kürt-Türk yok! Hepimiz zaten Türk’üz ya….

Alevi-Sünni yok! Hepimiz zaten Müslüman’ız ya…

Kürt-Türk yok! Hepimiz zaten Türk’üz ya….

Sağcı-solcu yok! Hepimiz zaten hem muhafazakâr hem liberaliz  ya…

Açılım var, açılım!

Peki ama kardeşim, ezen sınıf-ezilen sınıf, patron-işçi hiç mi yok?

Şimdi…. Solculuk bu memlekette cılız… Söz sahibi olmak için kendi gücü yetmiyor, kendi gücüne güvenmiyor, bir başka güce dayanmak istiyor… Eskiden beri Kürtlere yaslanan bir solculuk revaçtaydı ve şimdi bir de ılımlı İslamcılara dayanan solculuk ortaya çıktı ve kendine liberallik dedi, özgürlükçülük filan dedi. Yani? Ilımlı solculuk! Oysa siyasi tarihimizde sınıf temelli sağcılık ve solculuk vardı değil mi? Aşırı sağcı… Aşırı solcu… Böyle derlerdi…. Bilhassa aşırı solculuk öcüydü…

Aşırı solculuk dedikleri, devrimcilik! Ki bu da ezilenlerin sınıf kardeşliğidir, emek ve ekmek kardeşliğidir; bu kardeşliğin iki ucu keskindir ve bu kardeşliği gerçekleştirmek en zorudur. Değirmen ezmezse öğütmezse buğday nasıl un olsun?

Su yoğurmazsa un nasıl hamur olsun?

Fırında ateş yakmazsa pişirmezse hamur nasıl ekmek olsun?

Ezilmesini,öğütülmesini, yoğrulmasını, yanmasını, pişmesini bileceksin; katlanacaksın bunlara...

Şimdiii, bir mazoşist gibi mutluluğu-sevinci -erinci böyle ezilmekte, yoğrulmakta, yanmakta, hülasa acı çekmekte mi aramaktasın behey şaşkın, diye sormazlar mı? Sorarlar. Sorsunlar...

Fakat, emekten yana olmak, ekmekten yana olmaksa… Emek ve ekmek kardeşliğini savunuyorsan, bunları göze alacaksın. Almayacaksan, o zaman, ekmek olmaktan vazgeçeceksin. O zaman da, kardeşim, ekmek denli olmasa da başka yararlı bir şey olacaksın.

Ne gibi? Efendim, sözgelimi, serada yetiştirilen turfanda hıyar olacaksın! Nazlı nazlı büyütecekler, fideni tatlı tatlı belleyecekler, dibine su verip filizlerini kıpır kıpır elleyecekler, tozunu toprağını yelleyecekler, hasılı, el üstünde tutacaklar ve de ekmekten pahalı satacaklar. Kıymetin bilinecek...

Fakat, eloğlu yine hart diye ısırmayacak mı sonunda? Isıracak. Demek ki, "kurtuluş" yok, yalnızca hıyarlığın yanında kar kalacak! Çünkü hemen her nesnenin bir kullanılır, tüketilir, yok edilir özelliği var.

İnsanın da var. Ama insanın, bir de insanlığı var. İnsan, işte bu insanlığının tutsağı. Ve bu yüzden mutlak özgürlük yok onun için. Hıyardaki hıyarsal mutluluk da yok. Ekmekteki, harcanan emekten gelen mübarek sabır var ama. Bir de başkaları için doyurucu olmanın verdiği huzur...

Ama sabır, elbette tevekkül değil. Devrimcilikte kararlıysan zamana uymayacaksın, zamanı değiştireceksin! Gerçi onlar hep “Zaman sana uymaz sen zamana uy” demişlerdir… Ama sen kendin olmaktan vazgeçmeyeceksin; asıl olanın zamanı kendine uydurmak olduğunu bileceksin.

Üzüm üzüme baka baka kararsın ve Ilımlı İslam ılımlı solcusunu da yaratsın, aldırmayacaksın. Peki ama ılımlı solcu, kendini yaratan ılımlı İslam’a kurban olmuyor mu? Varsın olsun.

Zaten bugün kurban bayramı! Kurbanların yakınlarının başı sağ olsun…