Türkiye İstatistik Kurumu, 2014’ün ilk altı ayının milli gelir tahminlerini yayımladı. Bir önceki yılla karşılaştırarak durumu özetleyelim

Türkiye İstatistik Kurumu, 2014’ün ilk altı ayının milli gelir tahminlerini yayımladı. Bir önceki yılla karşılaştırarak durumu özetleyelim: Ekonomi giderek durgunlaşmaktadır. Ocak-Haziran 2013’te milli gelir yüzde 3,9 oranında büyümüştü; on iki ay sonra büyüme hızı yüzde 3,3’e düşmüştür.

2015 seçimlerinde AKP’nin iktidardan uzaklaştırılmasını ekonomideki tıkanma, kriz olasılıklarına bağlayan yorumlar artıyor. Biz de son altı ayın milli gelir hareketlerine bakarak soralım: Yakın gelecek nasıl görünüyor?

Harcamalara göre milli geliri sabit (1998’e ait) fiyatlarla veren ve son iki yıl için karşılaştıran aşağıdaki tablodan hareket edelim. Tablodaki özel tüketim, devlet tüketimi, yatırım ve mal ve hizmet ihracatı toplamından ithalat çıkarılırsa milli gelire ulaşılır.

Tablonun son satırı ise milli gelir hareketleri için önem taşıyan bir değişkeni içeriyor: Türkiye ile dış dünya arasındaki tüm sermaye hareketlerinin toplamı…

 


•••
Kısa dönemde ekonominin genişleme, durgunlaşma, hatta kriz konjonktürlerini belirleyen ana etkenin dış kaynak hareketleri olduğunu öteden beri ileri sürüyoruz. Örneğin Bağımsız Sosyal Bilimciler topluluğunun (bir bölümü Yordam Kitap tarafından yayımlanan) yıllık ekonomik raporlarında bu olgu nicel verilerle ısrarla ortaya konmuş; 2001 ve 2009 krizleri bu açıdan incelenmişti.

Tablomuz da bu saptamaları destekliyor. 2014’ün ilk altı ayındaki dış kaynak girişleri yüzde 42 oranında gerilemiştir. Nedenini hatırlatalım: Mayıs 2013’te ABD Merkez Bankası’nın (Fed’in) likidite pompalamasını frenleme niyeti ortaya çıkınca, uluslararası sermaye hareketleri daralmaya başladı. En sert etkilenen ülkelerden biri de Türkiye idi.

Yabancı sermaye “net çıkış” göstermediği için bu konjonktür bir krize dönüşmemiş; durgunlaşma ile sonuçlanmıştır. Dış kaynaklardaki gerileme iç talebin iki ana kalemine yansımıştır: Ocak-Haziran 2014 ve 2013’ün özel tüketim ve yatırım harcamalarını (Tablo’nun ilk ve üçüncü satırlarını) toplayınız: Bir yıl içinde sıfır büyüme elde edeceksiniz.

Bu olumsuz etkiye rağmen ekonomi (yüzde 3,3 oranında da olsa) nasıl büyüyebildi? Seçim konjonktüründe AKP kamu harcamalarını artırdı; bunlar “otonom” özellik taşır; yani yabancı sermaye hareketlerine doğrudan doğruya bağımlı değildir. Daha da önemlisi, ithalat yavaşlarken ihracat yüzde 8 oranında arttı; dış ticaret açığındaki daralma milli geliri yukarı çekti. Ancak, bu etkenler, büyüme hızındaki gerilemeyi önleyemedi.

Bu durumda, 2014’teki durgunlaşmanın ardında, dış kaynak girişlerindeki gerilemenin yattığını söyleyebiliyoruz.
•••
Bu saptamalardan hareketle önümüzdeki aylara bakalım. Ne görüyoruz?
Yabancı sermaye girişlerindeki daralma son bulmuştur; ama dış dünyada belirsizlikler süregelmektedir. Fed likidite pompalamasına son verecek; politika faizlerini yukarı çekmeye başlayacaktır. Ancak, bu olumsuz etken, Avrupa Merkez Bankası (AMB) tarafından telafi edilecektir. Bu ay başında AMB özel sektörden yüzlerce milyarlık tahvil alımı kararını ilan etti. Bu, Avro Bölgesi bankalarından, çevre ekonomilerine dönük sıcak para akımlarını da besleyecek; AMB kaynaklı “taşıma suyla spekülasyon” canlanacaktır.

Türkiye ekonomisi elbette kronik, ağır dışsal kırılganlıklar taşımaktadır. Ne var ki, 2015’in başlarında dünya ekonomisinde bu tür kırılganlıkları finansal krizlere dönüştürecek genel bir konjonktür ufukta görünmüyor.

Ne var ki Türkiye’nin kendine özgü bir konjonktürü de var. Ortadoğu bataklığına saplanmanın özel ekonomik bağlantıları, yansımaları göz ardı edilemez: Mafyalaşan, sınırları eşkıyanın giriş-çıkışına açılan bir ülkenin ekonomisi de kara paraya teslim olmuştur. Sadece 2014’ün ilk yedi ayına bakınız: Ekonomiye net kara-para (kayıtdışı sermaye) girişi 8,2 milyar dolardır. Brüt giriş-çıkışların bu rakamı bir hayli aşması doğaldır. Delik deşik sınırlar, ithalat ve ihracat rakamlarını da güvenilir olmaktan çıkarır.

Bol kepçe girerken ekonomiyi ihya eden kara para akımlarının tersine dönmesi bir finansal krizin tetikleyicisi olabilir. Doğrudan etkisi bir yana, Ortadoğu bataklığının ekonomik boyutunun açık-seçik ortaya çıkması, uluslararası finansı tedirgin edebilir. Türkiye spekülatif yatırımcılar için dahi çekici olmaktan çıkabilir.

Bu olasılıkların tartışılması, iktisat alanının dışındadır. İktisatçıyı çok zorlarsanız, “her şey mümkün” diye geçiştirmek zorunda kalır. Belki şunu da ekleyebilir: Siyasi iktidarı sarsacak ekonomik etken durgunlaşma değil; küçülme ve krizlerdir.
Toplumsal muhalefet ise, kriz beklentisi rehaveti ile yapılamaz.