Turkuvazın ve alın en anlamlısının içinden bize gülümseyen güneşin ışıltılarıdır, ilk aşkımızın simgesi. Yediveren olup açandır her mevsim ve nesilden nesle yaşatılandır, inadına…

Aşkın tanımı dar alana hapsedildiğinde, iki kişilik kısa bir döngü çıkar ortaya. Birisi “seversin bir kızı, vermezler, aşık olursun” diyerek, aşkın ulaşılmaza olan tutku olduğunu ifade eder. Bir diğeri “ölümüme dek sürecek” diyerek, tüm ömrünü tek bir insana adar. Böyle olunca aşk, milyonlarca insana göre değişen tanımların farklılığına rağmen, genelde hedefe ulaşıldığında biten bir maceradan ibarettir. Tüketim çağında, günleşir, metalaşır, anlamının dışına taşınır. Siz, hala Nazım’ın dizelerini çevirip dururken usunuzda; “… bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte, yani yürekte” diye, bir başkası, o özel günde kendisine sunulan pahalı mücevherlerle ölçmek ister aşkın dozunu. Aşk parasallaştığında, büyü ve macera uçup gider, ait oldukları düş ülkesine. Uğruna şiirler, şarkılar, kitaplar yazılan aşktan geriye, üç harften ibaret kısa bir sözcük kalır, sadece. Yüreğin o mucizevi kapasitesini tek bir imgeye endekslemek, hayata karşı sorumsuzluktur aslında. Aşk; hayaller, başlangıçlar, hedefler ve bunlara tutkuyla sahip çıkış olarak ele alındığında, rengarenk bir şölen olur, doyasıya yaşanan.

Ana besini, karşılıklı emek olan aşk; tüm farklılıklara rağmen ortak bir noktada buluşmanın keyfidir. Empatidir, toleranstır, dilinizi dolandıran yalanlar değil, açık yürekliliğin seyrüseferidir. Her yeni güne değişim umuduyla uyanabilmektir. Kavga birlikteliğidir. Tüm haksızlıklara direnebilme gücüdür. Farklı yüreklerden aynı olmasa da benzer tonda yükselen tınıların birlikteliğidir. Yolunuzu aydınlatan anne, babanızdır bazen. Pembe yanaklarının gamzeleriyle size olanca saflığı ile gülümseyen çocuklarınızdır veya. Yeniliği zedelenmeyen, yıllar sonra görüşseniz de, kaldığınız yerden söze devam edebildiğiniz, acınızı, sevincinizi olduğu gibi paylaştığınız dostlarınızdır. Dost olabilmeyi başardığınız kardeşlerinizdir. Yüzlerini hiç görmeseniz de, bir umut mesafesinde yollarınızın kesiştiği arkadaşlarınızdır. Benliğinizde bizleşen, birlikte yola çıktığınız yoldaşlarınızdır. Yorgun yüreklerinizi, taptaze umutlarıyla yeşerten gençlerdir. Araya yenilgiler, zulümler, ölümler girse de “yeniden doğsam yine aynı yerden başlardım” dedirten bilinçtir. Kısa süreli zamanlarla sınırlanamaz aşk; anlık, saatlik, günlük, haftalık veya yıllık değildir, ömürden ömre geçen sürekliliktir. Her nefes alıp verişte “daha güzel yarınlara” ve “başka bir dünyanın mümkün olduğuna” dair inançların tazelenmesidir.

Aşkın Halleri
Mahşerin atlılarının yeni kazanç alanları yaratmak için katlettikleri insanların ve minik bebelerin gözbebeklerindeki soru işaretidir, aşkı gerekli kılan. Açlık ve sefalet çeken insanları düşünmeden geçirmediğiniz her saniye, yemek yiyişlerinizde boğazınıza dizilen lokmalardır, aşk acısı. Karnındaki bebeği ve dostlarıyla kör tezgahlarda yanarak ölen kadınların gözlerinden alev olup süzülendir, aşkın gözyaşları. Renk, dil, din, ırk, cinsiyet farkı gözetmeden sevebilmeyi başarmaktır, aşkın mozaiği. İnancı uğruna, zalim kuytularda sakat bırakılan, eksilen, yıpranan, yurdunun hasretiyle kavrulan, hatta ölüme gülümseyerek giden o romantik dostlarınıza duyduğunuz özlemdir, aşk hasreti. Demir kapıların gerisinde, işkence tezgahlarında, mahkeme kapılarında, bilinmeze endeksli kavuşma zamanlarında, tüm olumsuzluklara karşın dimdik ayakta kalabilmeyi başarmaktır, aşkın gücü. Çamur deryasında, ümidin en beyazını müjdeleyen BirGün’dür, aşkın destanı. Düşüncelerinize tercüman olan tüzüklerdir, aşkın alfabesi. Bu yazıları kaleme alanlardır, aşkın yazarları. Kadını, erkeği, eşitliği, barışı, sevgiyi, özgürlüğü dile getirenlerdir, aşkın şairleri. Yazıları sözle, sözleri kitlelerle, kitleleri sokaklarla, sokakları isyanla, aşkla, özgürlükle aşındıran ayaklardır, aşkın gezgin şövalyeleri. İktidar hırsına kapılmadan, talebi olanla dizdize oturabilmek, ona bir yürek mesafesi kadar yakın olabilmektir, aşkın sanatı. Göz-göze gelmekten korkmadan, tüm gerçekleri ortaya dökmektir, aşkın kuralı. Ayrılıkları bütünleştirerek, küskünlükleri gidererek, gidenleri döndürerek, özgürlük ve dayanışmanın o müthiş sofrasında paylaşılandır, aşkın şöleni. Geçmişi unutup, güne kenetlenmek ve yarının müjdesine olan bitmeyen inançtır, aşkın mucizesi. Turkuvazın ve alın en anlamlısının içinden bize gülümseyen güneşin ışıltılarıdır, ilk aşkımızın simgesi. Yediveren olup açandır her mevsim ve nesilden nesle yaşatılandır, inadına…