İlk emir: Oku

Malum, bitirdiğimiz haftanın en çok konuşulan meselelerinden biri, İsviçre’nin en etkili gazetesi Blick’in geçtiğimiz günlerde attığı Türkçe başlık oldu. “Erdoğan’ın diktatörlüğüne hayır oyu kullanın” başlıklı manşet, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere önemli bir kesimin tepkisine yol açtı. Tepki gösterme sebeplerimiz farklı olsa da, bir gazeteci olarak ben de bu manşetin yanlış olduğunu düşündüm.

Gazetem BirGün’deki dostlarım kızabilir elbette... Ama öncelikle bir gazetenin, herhangi bir seçimde belli bir doğrultuda oy verme çağrısı yapmasının doğru olduğu görüşünde değilim. Bir seçimin sonuçlarının yaratabileceği sıkıntıları ya da değiştirilmek istenen anayasanın neye yol açabileceğini yazmak, elbette gazetecinin görevidir. Köşe yazılarında ya da analizlerde görüş belirtmek de...

Ama Blick’in, hele bir başka ülkenin seçimlerinde nasıl oy kullanılması gerektiğini dikte ettirme çabası mesleki etik sınırlarının ötesindeydi.

Biliyorum birçokları, çamur medyası, devlet propaganda aygıtları bu kadar açık hayır propagandası yaparken bunları yazmamıza tepki gösterecektir. Ama durduğumuz yer gazetecilik çizgisiyse, kötü örneklere benzemek yerine, savunmamız gereken hattın burası olduğunu düşünüyordum.

Düşündüğüm şeyi de yazmak istedim. Hem de hatanın yapıldığı yere. Bilgisayarımın başına oturdum. Blick’in Erdoğan’ı kızdıran o manşeti yayımlamasından bir gün sonra, aynı gazetede şu başlıkla bir makalem yayınlandı: “Tuzağa düştünüz, tebrikler...

Blick’in satırına dokunmadan yayınladığı metinde, Almanya ve Hollanda’da yaşanan gelişmelerin Türkiye’deki seçimlere müdahale havası yarattığını, Blick’in “Hayır” çağrısının da gazetecilik sınırlarını aştığını yazdım. Yazı aynen şöyle bitiyordu:

Başka bir ülkedeki seçimleri etkileme çabası mesleki açıdan sıkıntılı. Erdoğan’ın tepkisindeki son cümle, bu başlığı atan Blick editörlerine ders olur umarım: ‘Bu ne demektir? Bu aslında tersinden okursanız, evet demektir.’”

Erdoğan ya da çamur medyasından bir teşekkür falan beklemiyordum elbette. Ama makalenin yayınlandığı günün akşamında ahaber’de tam ekran fotoğrafımı görünce epey şaşırdım. Meğer ben Blick’e yazı yazmakla kalmamışım, Blick’in başına geçmişim! Hatta bir gün önceki Türkçe “diktatör”lü başlığı da ben attırmışım. Hayır, yazdığım yazının içeriği Almanca, anlamamış olabilirler diyeceğim... Ama Türkçe başlığıyla sosyal medyada epey dönmesine rağmen, ne yazıldığına bakmamışlar bile. Bu yetmemiş üzerine bana hayali kariyerler yazmışlar. Yetmemiş, “hainlik, ajanlık, teröristlik” ek işlerimiz olmuş. Keşke makaleyi görünce, ilk emri hatırlasaydınız: “Oku.”

En azından yakında elinize ulaşacak mahkeme celbini okursunuz umarım.

***

Bu yasak ne işe yarayacak?

ilk-emir-oku-260529-1.

Devletimiz, 2000’li yılların başında aniden Nevruz’u keşfetmişti anımsarsanız. Mülki erkân, adeta kentin düşman işgalinden kurtuluşu törenlerindeki gibi meydanlarda buluşur, devletin memurlarına yaktırılan ateşlerin üzerinden atlardı. Bu ‘alternatif’ Nevruz kutlamalarında kazalar da yaşanmıyor değildi. Nice Valimiz, Emniyet Müdürümüz ayakkabılarını paçalarını yaktı. Aslında bu uzun atlamalar, bazı bürokratların başlarını da yaktı... İlgisi yok elbette ama o karelerin vazgeçilmez isimlerinin adları ilginç soruşturmalara karıştı. İstanbul’un ‘ıhlamur kokulu’ valisi Hüseyin Avni Coş, eski Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın darbeden sonra FETÖ’den bir süre tutuklandı. Meşhur Nevruz atlayıcılarından, sonradan İçişleri Bakanı olan eski Vali Muammer Güler’den söz etmiyorum bile... Reza diyeyim sadece...

Her neyse efendim, sivil kutlamaların çoğunu bu sene yasaklayan devletimiz, resmi Nevruz’u da aniden unuttu. Bu “operasyonel kazalar” nedeniyle mi bilmiyoruz şimdilik. İstatistik dersi de veren ekonomi profesörü sevgili Cem Başlevent çetelesini tutmuş. Yıllara göre “Nevruz ateşi üzerinden atlayan Türk siyasetçi/bürokrat sayısı” şöyle:

2000: 0

2007: 49

2014: 328

2017: 0

Bu sıfırlamanın hayırlı bir sonucu var elbette. En azından bürokratlarımızın ne paçası, ne başı yanacak artık.

***

Yerli ve milli trollerin Trump aşkı nasıl biter?

ilk-emir-oku-260530-1.

Trump-Merkel görüşmesindeki tokalaşma krizi, çamur medyası ve trollerinde ciddi sevinç yaratmış. Trump’ın, bu ara “en büyük düşman” ilan ettikleri Merkel’in elini sıkmamasını şenliklerle kutluyorlar. Bence birkaç doz “ABD yeni planında Türkiye yerine YPG’yi seçti” ya da “ABD’den YPG’ye yeni silah takviyesi” haberi okurlarsa bu sevinç hızla geçer. Trump’ın Reza Zarrab’ın davasına da bakan Bharara’yı kovmasının yarattığı coşkuyu bile silmeye yeter. Ama dediğim gibi, okurlarsa.