‘İlk Sesten Son Nefese’ belgeseli üzerine

Mürüvvet Yılmaz

Onların köklerinde, geleneğinde şifacı olmak vardır Tıp’ın bu kadar gelişmediği erkeğin eline geçmediği dönemlerde ilaç yapan, hastaları tedavi eden şifa dağıtan kadınlar vardı. Kadınların yaptıkları iş iktidarları o kadar rahatsız etti ki şifa dağıtan kadınlar cadı diye avlandılar, yakıldılar. Gelenek sönmedi. Kadınların arayışıyla, çabalarıyla bir şekilde bu günlere geldi. Bir bakarsınız, el verme geleneği olarak bildiğimiz yaş almış bir kadının bilgisini genç bir kadına aktarması şeklinde çıkar ortaya, bir bakarsın ‘İlk sesten Son nefese’ belgeseliyle. Bir tablo gibi. Bu tabloya baktığınızda andan fazlasını görürüz. Görünenin arkasında neler var? O nedenler bugünü nasıl etkiliyor? Geleceğe dair ne yapılabilir diye düşünür. Yalnız olmadığınızı duyumsarsınız. Bu duygu yaşamı değiştirme gücünüzü harekete geçirir ve başka bir yola yönünüzü dönersiniz. Bu yılki İşçi filmleri festivalinde gösterilen yönetmenliğini Deniz Çankaya’nın yaptığı, ekibini kadın sağlık emekçilerinin oluşturduğu ‘İlk Sesten Son Nefese’ belgeseli de insanda böyle bir duygu uyandırıyor. Görmek, sorgulamak ve değiştirmek.

KISA YOLDAN EKONOMİK ÖZGÜRLÜĞÜMÜ KAZANMAK İSTEDİM

Genel bir söylem vardır. Çocuklar istediği mesleği, mutlu olacağı mesleği seçsin, okusun ve daha sonra bu güzel istemin yanına iş garantisi olsun, düzenli geliri olsun gibi istekler eklenir. Hal böyle olunca o ilk baştaki mutlu olsun, hayallerinin mesleğini yapsın söylemi ortasından bıçakla kesilir. Geriye kısa yoldan ekonomik özgürlüğe götürecek meslekler seçmek kalır ve seçtirilir. Elbette koşulların dayatması ama bu koşullar kendiliğinden oluşmuyor. Kapitalizmin, patriarkal sistemin hayallerine, ihtiyaçlarına göre oluşturulmuş politikaları istihdam politikaları, annelerin görünmediği babaların çocukları adına karar verdiği, güçlerini kullanarak ikna ettikleri durumlar koşullar olarak ortaya dökülüyor. Burada sözü sağlık emekçilerinin hemşirelik mesleğini nasıl seçtiklerini anlatan belgesele verelim. Mihriban ‘Babam istedi benim yatılı okulda hemşirelik okumamı, annem çok göndermek istemedi. Sonra ben babama ‘ben okuyup gazeteci olmak istiyorum’ deyince babam ‘sen yeter ki okumak iste istersen orayı bitirdikten sonra gazeteciliği de okursun. O altın bileziği koluna tak’ dedi. Hülya Deniz ‘Mesleğimi isteyerek seçmedim ailemin zoruyla seçtim. Ortaokuldan sonra sınavlara girmiştim. Sınav sonuçları benim elime geçseydi yırtıp atmayı düşünüyordum ama sınav sonuçları dedemin eline geçti. Sonra ailem, babam gitmezsen seni okutamam, okuyamazsın dediler. Aynur ‘Hepimiz garibanlıktan seçtik aslında. Anadolu’da ‘iş garantisi olsun, çocuklarımız işsiz kalmasın ’ailelerimiz hep böyle yaklaştı. Ben aslında veterinerlik okumak istedim. Bunu aileme söylediğimde özellikle devlette garantili iş bulabileceğimi söylediler. Sırtını sağlam bir yere dayamak. Böyle olunca ya öğretmenlik ya hemşirelik kalıyor. Ferdane ‘Düz liseye giderken bir gün eve geldiğimde babam Sağlık Meslek Lisesi açılmış seni oraya kaydettim kısa yoldan meslek sahibi olursun dedi ve ben böylece hiç farkında olmadan sağlık meslek lisesine giriş yapmış oldum.’ Betül ‘Sağlık Meslek Lisesinden mezun oldum. Kısa yoldan ekonomik özgürlüğümü kazanmak için bu mesleğe başladım. Kısa yoldan mesleğin, ekonomik özgürlüğün olması aynı zamanda eve daha fazla para girmesi denmektir. Belki kışın daha iyi ısınmak, kardeşlerin ayağını sıcak tutacak bir ayakkabı, belki eve daha sık et girmesi demek. Belki de arkadan gelen çocuklarının okuması için yer açmak demek, belki de kapitalizmin yarattığı işsizler ordusuna dahil olmamak için çözüm bulmaya çalışmak belki de evde baba eline, daha sonra koca eline bakmamak, kendi parasını keyfince harcamak isteği.’ Belgeselde sağlık emekçilerimin söylemlerine baktığımızda son karar vericiler babalar. Bu durum feministler dillendirmese görünmeyecek olan ev içi emek sömürüsünün derinliğini göstermektedir. Haftada otuz saat çocuk bakımı, yemek, bulaşık, çamaşır, temizlik işleriyle uğraşan kadınlar karar verme anında yoklar görünmüyorlar. Bu eril anlayış evle sınırlı kalmıyor sağlık meslek lisesinde verilen eğitim programlarında yer alıyor.

BİZE: 'BEŞ KATLI EVİN HER ŞEYİ SİZSİNİZ' DİYORLARDI

Sağlık emekçilerinin verilen eğitim görünmeyen emeğin hastanelerde, aile sağlık merkezlerinde devamını sağlayacak şekilde düzenlenmiştir. Hemşirelerden evlerdeki görünmeyen emeğini hastanelerde sürdürmeleri beklenmektedir. Belgesel ekibinden Aynur ve Günera bu durumu şöyle anlatmaktadırlar. ‘Bir kız çocuğu yetiştirilirken kullanılan vasıflardan yararlanılarak yürütülen bir meslek. Şunu da yapsan olur, bunu da yapsan olur eline yapışmaz. Okulda bize hemşirelik öğretilirken beş katlı bir ev düşünün. Onun her şeyi sizsiniz. Kapıcısı sizsiniz, misafiri sizsiniz uşağı da sizsiniz.’ Bir yerin her şeyi olmak demek yaptığınız işin tanımsız olması anlamına gelir. Oysa hemşirelik mesleği, Türkiye Hemşirelik Derneği tarafından şöyle tanımlanmaktadır. ‘Hemşirelik, bireyin, ailenin ve toplumun sağlığını ve esenliğini koruma, geliştirme ve hastalık halinde iyileştirme amacına yönelik hemşirelik hizmetlerinin planlanması, örgütlenmesi, uygulanması, değerlendirilmesinden, bu kişilerin eğitiminden sorumlu bilim ve sanattan oluşan bir sağlık disiplinidir.’ (1) Bu tanıma göre hemşirelik sağlığının, korunması, iyileştirilmesiyle ilgilenecek. Hemşirelerin sorumluluk alanı korunma ve iyileştirme. Oysa dayatılan tanımsızlıktır. Tanımsız olan bir şeyin içine her şey konulabilir. Yaşananlar da bunu göstermektedir. Belgesel ekibinden Nilgün durumu şöyle anlatıyor. ’Meslek tanımımız yok. Birinci kademe, aile hekimliğinde çalışıyorum. Aile sağlığı elemanı yani bu aile sağlığı elemanı demek aslında mesleki vasıflarının dışında işime yarayan her şeyde kullanabilirim demek ve kullanıyorlar.

İSVEÇ ÇAKISI

Belgesel ekibinden Çağlar ise ‘Hemşirelikte birçok birimde çalıştım. Acilden başlayıp sigara bırakma, çalışan güvenliği, idari birimler gibi birimlerde çalıştım Hemşireliğin aslında böyle bir yapısı var. Klinikte de çalışabiliyorsun veya İdari işlerde de çalışabiliyorsun. Yeri geliyor eczacı yoksa eczacı oluyorsunuz, idarede bir memur eksikse onun yerine çalışabiliyorsunuz.’ Hemşire sağlık bakanlığında çok amaçlı İsveç çakısı gibi her yerde kullanılabiliyor. Hemşireler yorulmayan, beş dakika karnını doyurup ameliyata girmeye hazır olan, iki hasta bakması gerekirken dört hasta bakan, üşümeyen İsveç çakısı gibi bir konumda çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Neoliberal politikalara göre oluşturulan sağlıkta dönüşüm, performans yasası emek sömürüsünü derinleştirmektedir. Angarya çalışma yardımcı sağlık personeli, kahramanlar, iyilik meleği gibi adlarla gizlenmektedir. Angarya çalışmanın kadının görünmeyen emeğini nasıl gizlediğini ekipten Nilgün şöyle anlatıyor. ‘Toplumda çocuk bakımı, yaşlı bakımı, ev idaresi, hasta bakımı aslında üretim dışında bırakılan, gizli emek dediğimiz her şey kadının sırtına yüklenmiş durumda. Bu nedenle bu durumdan güç alarak eril anlayış bunları bizim mesleğimizin sırtına da yüklüyor. Hasta bakımında sadece hemşire varmış gibi, davranılıyor. Biz kanatları olan beyaz melekler değiliz biz toplumda sadece anne, eş değiliz cinsel obje değiliz kimsenin kız kardeşi, ablası değiliz. Yaptığımız iş profesyonel bir iş aslında annelik, bakıcılık, yardım severlik gibi patriarkal kodların hemşirelik mesleğinin içine yerleştirilmesi mesleğin profesyonelliğini ortadan kalırken İpek’in ‘Kadın emeğinin görünmezliğinin evle sınırlı olmadığını en iyi gösteren meslek hemşireliktir’ sözü görünmeyen kadın emeğinin, sesi kısılan isyanın yakıcılığını göstermektedir.

ERKEK HEMŞİRELER BU SÜRECİN NERESİNDE

Dışardan bakıldığında erkek hemşirelerin olması toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kırılması anlamına gelmekte. Hastanelerde toplumsal cinsiyet eşitliliği sağlanıyor mu, eşitsizlik derinleşiyor mu? Hastanelerde neler yaşanıyor? Patriarkal kodların ortadan kalkması beklenirken bu kodları güçlendirecek şekilde yeniden üretiliyor mu? Belgesel ekibinde İpek ‘erkeklerde çalışmaya başladı. Bir araştırma yapılsa erkeklerin bakım alanından uzak alanlarda çalıştıkları görülür. Hatice ‘Ben anjiyoda çalıştığımda yedi kadın anjiyoyu çok iyi bir şekilde götürürdük. Sonrasında hastane değişikliğinde ben anjiyo istiyorum dediğimde şu cevap geldi. Önlükler çok büyük, kurşuni önlükler çok ağır, erkeklere göre yapılmış, hastanın kasığına basamazsın erkekler basabilir o nedenle orada sadece erkek hemşireler çalışır denmişti.’ Nilgün ‘Bu da başka bir hiyerarşi yaratıyor. Erkek hemşireler istihdam edilirken, kadınlardan daha farklı daha çok yönetici konumunda, daha rahat çalışabilecek sanki bizim bir üstümüz gibi cinsiyetçi konumlarda ayrılarak çalıştırılıyorlar.’ Erkek hemşireler olmadığında kadın hemşireler anjiyo da yapıyor, başka alanlarda da çalışıyorlar. Ne zaman erkek hemşireler çalışmaya başlıyor, üretim ilişkileri yeniden düzenleniyor. Hemşirelik mesleği içinde erkek kadın işi ayrımı başlıyor. Erkeğin lehine bir planlama yapılıyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği hemşirelik mesleği içinde başka bir boyutta derinleşiyor. Bu eşitsizliğin ortadan kalkmasıyla ilgili belgesel ekibinden Betül ‘Bu konuda katı bir algı var. Patriarkal sistem kapitalizmden daha eski. Bunların aşılması sadece meslek odaklı çalışmalarla mümkün olmaz, ancak kadın çalışmalarıyla aşılabileceğini’ söylemektedir.

KREŞ HAKKI

Sağlıkta dönüşümle birlikte her şey para merkezli planlanmaya başlandı. Çalışma saatleri, iş yoğunluğu, artırıldı. Sağlık emekçilerinin çocuklarını bıraktıkları hastane kreşleri kapatıldı. Çocuklar ortada kaldı. Belgesel ekibinden Ferdane ‘Hemşirelik mesleğinde en can yakıcı sorun kreşlerin yirmi dört saat açık olmaması; ayda yedi sekiz kez, yirmi dört saat nöbet tutmak zorundasınız. Çocuğunuz var ama çocuğunuzu bırakacak yer yok.’ Fadime ise’ hemşire anneler çocuklarını hastaneye getirmek zorunda kalıyorlar. Kreşlerin belli bir saati var; o saatten sonra kapanıyor ve mecburen çocuğu kreşten alıp hastaneye getiriyor. Çocuk babası gelene kadar hastanede kalıyor’ diyor. Bakıcı sorunu, çocuğun değişen psikolojisi sağlık emekçilerinin yaşamını, psikolojisini alt üst etmektedir. Bu sadece kadın sağlık emekçilerinin sorunu değildir. Toplumsal bir sorundur. Toplum bu sorunu çözecek duyarlılıkları geliştirmelidir. Belgesel bize kimsenin iyilik meleği olmadıklarını, görünmeyen kadın emeğinin görünür olması gerektiğini, kreş hakkının sadece kendi sorunları olmadığını yirmi dört saat açık hastane kreşlerinin olması gerektiğini haykırıyor. Tıpkı evlerde kadının yaptığı işlerin görünmemesi, işten sayılmaması gibi hemşirelere dayatılan angarya çalışma ‘iyilik meleği’ nitelemeleriyle saklanmaktadır. 12 Mayıs Hemşireler gününde bu sesin duyulması gerekirken yine aynı şeyler söylendi 12 Mayıs Hemşireler günü nedeniyle Sağlık Bakanı Fahrettin Koca yaptığı açıklamada ‘Hemşirelerimiz, kusursuz oldukları görevlerinde şimdi birer kahraman. Korona virüse karşı mücadelede hem sağlık profesyoneli hem de adeta hasta yakını konumunda ve hastayla iletişimde daima ustalar. Duyarlı olmakta ise dünyada örnekleri yok’ (2) demektedir. Koca hemşirelerin sorunlarına, bu sorunların çözümüne, hele döner sermayenin dağılımına yönelik bir çözüm koymamış. Hemşireleri süper anne reklamdaki gibi bir konuma koymuştur. Hem sağlık personeli hem hasta yakını, yani her şey. Hasta yakını ne yapar? Hastanın yapamadığı tüm işleri. Hemşirelere hasta yakını olma görevi yüklemek, onlara angarya çalışmayı sürdürün demektir. Hemşirelerin ‘angarya çalışmak istemiyoruz; angaryadan sorumlu değiliz’ seslerini duymamaktır. Oysa tam da 12 Mayıs’ta Sağlık Bakanlığı yönünü hemşirelerin sesini duymaya, kreş hakkını yaşama geçirmeye, kadın hemşerilerin görünmeyen emeğinin görünür kılınmasına yönelik yapılacak çalışmalara, toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı, insan merkezli bir sağlık sistemine dönmesi gerekliydi.

İşte ‘İlk sesten Son nefese’ belgeseli bu anlamda bir çığlıktır. Sağlık emekçilerin robota dönüştüren performans sisteminden çıkmak için şifacı geleneği bugüne taşımaya, Sağlıkta kadının görünmeyen emeğinin sesini yükseltmesine dair bir çağrıdır.

https://nenedir.com.tr/thd-turk-hemsireler-dernegine-gore-hemsirelik-nedir/

https://www.cnnturk.com/turkiye/saglik-bakani-kocadan-hemsireler-gunu-mesaji