Albümdeki 10 şarkının 8’i Yankın’ın kendi söz ve bestelerinden oluşuyor. Şarkılar temel olarak şehir, göç ve mültecilik hikâyeleri üzerine kurulu

İlk solo albümü yayımlanan Burcu Yankın: Jî, benim kendi mütevazı hikâyem

MELİS GÜNDEN - melisgunden@gmail.com

Kardeş Türküler ve Miraz ile adını duyduğumuz Burcu Yankın’ın ilk solo albümü “Jî/Mother-Root” dinleyicilerle buluştu. Albüm, Yankın’ın kendi söz ve bestelerinden de oluşan on şarkıyı içeriyor. Doğulu ve Batılı enstrümanların bir arada kullanıldığı, serbest müzikal formların yer aldığı albümde Yankın, şarkılarında temel olarak şehir hikâyelerini ele aldığını söylüyor.

BirGün’e konuşan Yankın albüm içeriğini “gündelik meselelere, şehir hayatına dair anlatımlar olmakla birlikte alt metinde hep belirli sembollerle kendini hissettiren bir göç ve mültecilik teması da var” diyerek tanımlıyor. bgst records etiketiyle yayımlanan Jî/Mother-Root albümüne, müzik mağazalarından ve dijital platformlardan ulaşılabilir.

»Albümün adı olan Jî, nereden geliyor?
Jî Kürtçede anakök anlamına geliyor. Jin (kadın), jîn, jiyan (yaşam) gibi sözcüklerin kökünü oluşturması muhtemel. Aslında tesadüfen karşıma çıktı. Albümdeki bir şarkıya “Jî” adını vermek istedim. Bir kadın şarkısıydı. Sonrasında albümün adını düşünürken de Jî’nin albümün genel temasına, anlattığı hikâyelere çok uygun olacağına karar verdim.

»Jî için köklere dönüş diyebilir miyiz?
Belki. Albüm kapağında da kısmen anlatmaya çalışıyorum. Kürtçe ne yazık ki anadilim değil. Sonradan öğrenmeye çalıştım, hâlâ da çalışıyorum fakat anneannemin ve babaannemin anadiliydi. Kürt dili, müziği ve kültürüyle bağ kurmak manevi anlamda çok önemliydi benim için. Bu bağın kendi üretimlerimle kurulması ise çok daha özel bir yerde duruyor. Tarifi zor….

»Jî’nin içeriği nelerden oluşuyor?
Kendimden ve gördüklerimden hareketle şehre dair hikâyeler... Çünkü şehir bir yandan çokkültürlülüğü, hareketi, yerleşikliği temsil ederken bir yandan da arka planında ekonomik ya da zorunlu göçleri, savaşı, fakirliği, yalnızlığı sembolize ediyor. Bir sürü farklı hikâye ve mücadele alanı şehir. Ben albümde büyük cümleler kurmadım. Yağmurun buluttan ayrılması, acılardan yağması; zorunlu göçle büyük şehre gelenler; denizi olmayan ama mavi, dalgalı, sınırsız bir denizi düşleyen balıklar; avareler, yalnızlar, sevgililer… Aslında sembolik anlatımlarla yürüyen bir göç ve mültecilik teması hep var alt metinlerde.

Sound olarak daha serbest bir çalışma olmasını istedik. Çünkü zaten çok farklı müzik türlerini dinleyerek, zaman zaman icra ederek büyüyoruz. Batılı müzik formları veya başka coğrafyaların geleneksel müzikleri yanında buralı geleneksel müzik formlarıyla da bir ilişkim oldu her zaman. Bu durum doğal olarak, bestelere, düzenlemelere, kullanılan enstrümanlara yansıyor. Albümü birlikte hazırladığımız sevgili müzisyen dostum Barış Yerli’nin müzikal birikimi ve katkıları da çok önemliydi bu albümde. Açıkçası albümü hazırlarken en çok istediğim şey, sırtını Kürt müziğine yaslayan, farklı denemelere açık fakat içinde yeşerdiği müzik geleneğinin dinamiklerini de koruyabilen bir atmosfer kurmaktı. Şarkıların birbirinden farklı ama hem sound hem de tematik olarak birbirini tamamlayan bir bütünlük içinde olmasıydı. Dinleyicilerden, dostlarımızdan aldığımız olumlu tepkiler bu yönde güzel bir adım attığımızı düşündürüyor bize.

»Şarkıların sözleri size mi ait?
Sekiz şarkının sözleri bana ait. Bir tanesi “Şiliya Usarî”, Fırat Alkış’ın bestesi. Sözleri de ona ait, albümün tek Zazaca şarkısı o. Bir şarkının sözleri de Erivanlı Êzidi bir şair olan Egîdê Şemsî’nin şiiri; “Çavê Te”. Bu şiire Selim Temo’nun Kürt Şiirleri Antolojisi çalışmasında rastlamış ve çok sevmiştim. Lirik bir aşk şiiriydi, bestelemek istedim. Tabii şaire ulaşma şansımız olmadı, ne yazık ki hayatta değil.

»Albümde yer alan Şiliya Usarî adlı şarkıyı dinlerken çok derin bir his duyuyorum. Hikâyesi nedir?
O şarkı biraz önce de bahsettiğim gibi Fırat’a ait. Şarkının teması için ayrılık sonrası bekleyiş diyebilirim. Fırat, Vartolu Kürt-Alevi bir aileye mensup. Şarkıyı yazarken de Varto’nun belli ritüellerinden, ziyaretlerinden hareketle bir atmosfer kurmaya çalıştı. Ziyaretlere gitme, dilek tutma, sevgiliyi çağırma, bahar yağmuru altında pepûk kuşu gibi bekleme… Hepsinin birleşimi böyle bir dünya yarattı. Hem şarkıyı hem de sevgili müzisyen dostum Ruşen Arslanargun’un finaldeki çello solosunu dinlerken bizim de gözlerimiz doluyor.

»Jî ortaya çıktıktan sonra ne hissettiniz?
Çok farklı bir hismiş. Sonuçta yıllarca birçok albümde yer aldım ama kendi şarkılarını yapmanın ayrı bir güzelliği varmış. Aynı zamanda mahrem bir tarafı da var. Kendi iç dünyanızdan çıkan, kimi zaman hissettiğiniz, kimi zaman hayal ettiğiniz şeyleri, durumları ezgiye, şiire dönüştürmeye çalışıyorsunuz. Yayımlanana kadar kişinin kendisi ile arasında kalan bir şey bu. O yüzden çok özel. Kamuya açıldığında ise insanlar ne hissedecekler acaba, sevecekler mi bilmiyorsunuz. Dinleyeni bir yerlerden yakalayacak ve bu şarkılara başka hikâyeler de eklenecek mi diye meraklanıyorsunuz. Heyecanlı bir süreçmiş.