Zorlu PSM Genel Müdürü Murat Abbas, “Hem Türkiye’de hem de dünyada bir ‘tekno’ çılgınlığının yaşandığını söylersem abartmış olmam” diyor

İlkbahara giriş bileti: Sonar İstanbul

TUĞBA DAL

Modern zamanın estetik yansımalarından biri olan elektronik müzik, bugün farklı formlarda ve farklılaşan kültürel katmanlarla global müzik sahnesinin yıldızı olarak parlıyor. Barcelona çıkışlı Sonar ise geride bıraktığı 26 yıl ile bu sahnenin şüphesiz özgün bir kimliğe sahip festivallerinden. Farklı şehirlerin parmak izlerini yaratıcılık, teknoloji ve müzik çatısı altında eşsiz bir deneyime taşıyan festivalin İstanbul ayağı ise bu yıl 4. yılına girdi.

5-6-7 Mart tarihinde gerçekleşecek Sonar İstanbul’u, 4. yılında da nefesleri kesecek anlarına tanıklık edeceğimiz bir serüven olarak beklemeye aldık.

İlk olarak Ekim ayında, Berlin tekno sahnesinin matadoru Ben Klock, son yılların en dikkat çeken; house, tekno, trance gibi türlerini ustalıkla sentezleyen prodüktörlerden Denis Sulta, elektronik ögeleri breakbeat, pop, r&b türleriyle harmanlarak müzik dünyasına süzülen Catnapp, “deep reggaeton” türüyle arz-ı endam eden DJ Python, teknoyu kendine özgü noise sound’uyla müzik severlere geçiren Paula Temple, geçtiğimiz sene yine Zorlu PSM’de gerçekleştirdiği audiovisiual şovuyla dikkatleri üstüne çeken Londra merkezli DJ/prodüktör Max Cooper, şahsına münhasır indie, tekno, garaj sounduyla dikkat çelen Tel Avivli ikili Red Axes, Brooklyn’de gerçekleştirdiği Teknofeminism partileriyle ismini duyuran; tekno’ya getirdiği atmosferik yaklaşımla göze çarpan DJ/prodüktör Umfang, çağdaş elektronik müziğin kilit figürlerinden Steffi, 2018 yılında çıkardığı albümü “Comprio” ile deneysel tekno’yu derinleştiren gizemli prodüktör Skee Mask festivalin ilk açıklanan isimleri oldu.

Aralık ayına geldiğimizde ise, tekno müziğin öncü isimlerinden; plak şirketi Drumcode ile fırtınalar estiren prodüktör Adam Beyer, indie müziğe elektronik müzik perspektifinden bakan elektronik post rock grubu Seefel, çağdaş elektronik müziğin en başarılı hikâye anlatıcılarından Christian Löffler, Nina Kraviz’in keşfiyle müzik sahnesine atılan İzlanda’nın dans müzik sahnesine yeni hediyesi Bjarki, deneysel kayıtlarını piyanosu ve A/V şovuyla derinleştirmeye hazırlanan Kelly Moran, endüstriyel sesleri tekno kayıtlarına başarıyla yediren Şangaylı prodüktör Tzusing, yerli sahnenin doğu ezgileri ile harmanlanmış özgün prodüksiyonlarını sevdiren Oceanvs Orientalis, hipnotik sesleri müzik severlere başarıyla sunan prodüktör ve ses mühendisi Erdem Tunalı Sonar İstanbul’un programına eklendi.

Ve diğer yıllardan farklı olarak bir 3. gün ile kalp ritimlerimizi hızlandıran haber geldi: yıllardır beklenen, tekno tarihine imzasını çoktan atmış dj/prodüktör/yapımcı Paul Kalkbrenner sonunda Türkiye’de.

Dijital dünyanın sınırsızlığında pro aktif bir katılımcı (ya da kimi zaman baş aktör) olmanın etkisini oldukça hissettiğimiz elektronik müzik, Sonar gibi büyülü bir çatının altında ekseriyetle birbirinden yetenekli ve sıra dışı sanatçıyı bir araya geliyor. Tam bu noktada müziğin yanında, yaratıcı zihinlerin teknoloji, sanat ve endüstriyel araçların karmasıyla hayata geçen Sonar +D’den bahsetmemiz lazım.

Yaratıcı ve geleceğe ışık tutan birçok işin yer alması kadar, değişen ve dönüşen çağın tüm çıktılarını farklı formlarda sunan Sonar +D; çığır açan işler keşfetmek, yeni fırsatlar bulmak, yeni beceriler edinmek, insanlarla tanışmak ve inisiyatiflerini sergilemek için eşsiz ve ilham dolu, açık ve rahat bir çevre sunuyor. İki gün boyunca sürecek etkinlikte konuşmalar, demolar, atölyeler, teknoloji gösterileri ve sergiler, üç boyutlu deneyimler, bire bir mentorluk, topluluk buluşmaları ve çok daha fazlası yer alacak.

2019’da Digilogue desteğiyle Zorlu PSM’de gerçekleştirdiği performansı ile adından çok bahsettiren ve sanatlarında teknolojiyi bir amaç değil sadece bir araç olarak gören İtalyan sanat ve bilim stüdyosu DÖKK by Fuse, elektronikten metale çok geniş bir yelpazeye evrilen Kelly Moran Grand Piano (Live/AV), eğitimini klasik müzik üzerine tamamlamış bir konservatuvar piyanisti olan ancak müziği klasikten caza, performansı, yapay zeka tarafından oluşturulan müzikten gerçek zamanlı girdilere gösterilen tepkilerden hareketle oluşturulan Young Paint şovları ile Actress, 1992’de kurulan ambient-postrock-triphop-noise-drone tarzları arasında gidip gelen müzikleriyle İngiltere kökenli grup Seefeel, seyirciye 'kararsız istikrar' ile donatılmış bir dijital gerçeklik yaşatmaya hazırlanan, saniyelik bir istikrarı korumak için sürekli hareket eden ışıkların mimarisine gömülerek geçici estetiği somutlaştıran UMEDA, The Skin çalışmasıyla görsel ve işitsel performans çalışmaları yürüten disiplinler arası sanatçı Ecem Dilan Köse, Sanatlarında teknoloji bir amaç değil sadece bir araç olarak gören İtalyan sanat ve bilim stüdyosu fuse*’un DÖKK ve Multiverse performansları, 24 x 6 metrelik ekranda gerçekleştireceği ve bir defalık gerçekleşecek özel görsel-işitsel seti ile Ambient A.V by Max Cooper, Hem görsel şovları hem de DJ performansları ile yıllardır tüm dünyada sahne alan Darren Cunningham’ın Actress şovu, izleyiciyi alandaki yolculuklarında gördükleri ve duydukları aracılığıyla gerçekliği sorgulamaya davet eden görsel ve işitsel deneyim Chronosphere, kullandıkları ses ve görüntü ham maddelerini eş zamanlı olarak programlayarak (live-coding) canlı performansa dönüştüren, yaratıcılığı kendine özgü yöntemlerle ifade etmek için yola çıkmış bir ses ve görüntü grubu R.A.W., sınırları ve kapsamı belirsiz olan geçiş evreleri ve bölgelerinin çoklu duyusal deneyimlerini arayan bir performans ikilisi olan Memorabilia’nın deneyimsel gösterisi Zero Sum, “Renkler” anlamına gelen ve her üyesini benzersiz bir renk olarak gören aynı zamanda cazdan halk düzenlemelerine kadar geniş bir müzik yelpazesi bulunan Live Chorus Experience’ın canlı görsel işitsel koro performansları ve lo-fi, rüya gibi atmosferin egemen olduğu alt-r&b / pop sahnesiyle İstanbul merkezli bir söz yazarı ve yapımcı Yang Jahz Sónar Istanbul ziyaretçilerine unutulmaz deneyimler yaşatacak.

TEKNO ÇILGINLIĞI SÖZ KONUSU

Festivale günler kala, elektronik müzik sahnesinin hep sıkı takipçisi hem de uzun yıllardır DJ olarak bu sahnenin bir parçası olan Zorlu PSM Genel Müdürü Murat Abbas’a ve Sonar +D’nin küratörü Lalin Akalan’a birkaç soru yönelttik.ilkbahara-giris-bileti-sonar-istanbul-695534-1.

4. Yılında Sonar’da yine birbirinden önemli isimler göze çarpıyor. Ben Klock, Paula Temple ilk defa Türkiye’de izleyeceğimiz isimler. Adam Beyer, Christian Löffler, Red Axes, Denis Sulta gibi isimler büyük heyecan yarattı. Bu seneki festivalin line-up’ını oluşturma aşamasında neleri dikkate aldınız?

Murat Abbas – Zorlu PSM Genel Müdürü: Sónar Festivali, 26 yıldır Barselona’da gerçekleşen köklü bir festival. Biz de Sónar’ın diğer edisyonları gibi programımızı öncelikle Sónar Barcelona ile koordineli yürütüyoruz. Sónar Istanbul’un merkez Sónar ile birlikte line-up’ı ve yaratıcılık ve teknolojiyi birleştiren Sonar+D programıyla en dikkat çekici Sónar’lardan biri olduğunu söyleyebilirim. Sónar Istanbul’u diğer edisyonlardan farklı kılan ise, keşfe açık müzikleri ve güncel sanatçıları harmanlayan bir programı olması. Her yıl olduğu gibi bu yıl da, ilk defa Türkiye’de izleyeceğimiz isimlerin yanı sıra merakla beklenen yerli ve yabancı büyük isimleri bir araya getirmeye çalıştık.

Bu sene, diğer senelerden farklı olarak 3. güne, çok uzun zamandır beklenen efsane isim Paul Kalkbrenner eklendi. Böylesine büyük bir ismi Sonar İstanbul çatısı altında görmek heyecan verici. Kalkbrenner’ı ikna süreci nasıl gelişti?

Paul Kalkbrenner bildiğiniz gibi çok uzun zamandır İstanbul’da heyecanla beklenen, elektronik müzik sahnesi için efsanevi bir isim. Biz de bu sebeple Paul Kalkbrenner’ı öncelikle Sónar Istanbul’un iki günlük programına dahil etmek istedik. Sanatçının programı sebebiyle Perşembe günü bir uygunluğu oluşunca da bu fırsatı değerlendirerek Sónar Istanbul festivalini üç güne çıkarmayı ve bu efsanevi ismi de festivalin açılışına koymayı tercih ettik.

Line up’ta tekno türünün farklı spektrumlardan isimler yer alıyor. Tekno sahnesinin hakimiyeti son yıllarda global sahnenin de geneline yayılmış durumda. Bu durumu nasıl gözlemliyorsunuz?

Hem Türkiye’de hem de dünyada bir “tekno” çılgınlığını yaşandığını söylersem abartmış olmam. House, tech-house, breakbeat, drum and bass gibi geçmiş yıllara kıyasla dinleyici kaybettiler. Ben kendi adıma bu durumdan çok mutlu değilim, çünkü farklı tür müzik etkinlikleri tek tip müzik etkinliklerine evrildi. Bu yüzden de Sónar Istanbul’la bunu yıkmaya ve farklı janrlara yer vererek, müzikseverleri farklı türleri keşfedip deneyimlemeye davet etmeye çabalıyoruz.

Zorlu PSM’nin kapasitesi nedeniyle büyük DJ ve prodüktörlerin etkinliklerinde biletler pahalı olabiliyor. Bunun için nasıl bir strateji uyguluyorsunuz?

Dünyaca ünlü sanatçılara ve prodüksiyonlara tüm ödemeler, bildiğiniz gibi yabancı para birimi üzerinden yapılıyor. Biz de kur farkını bilet fiyatlarına yansıtmamak için elimizden geleni yapıyoruz. Hatta maliyetlere oranla şu anki bilet fiyatları olması gerekenin altında olduğunu söyleyebilirim. Sponsorlarımızın desteğiyle farkı kapatarak, müzikseverlerin hayranı oldukları ismlerle buluşturmalarını sağlıyoruz.

Sonar Club, Sonar Hall, Sonar Lab, Sonar Mini, Sonar Screen. Farklı sahnelerde, birbirinden değerli isimler var. Murat Abbas’ın her sahne için favorilerini ayrı ayrı alabilir miyiz?

SonarClub by %100 Music Sahnesi için favorim line-up’ımızın en güçlü ismi olan, 5 Mart gecesi Sónar Istanbul’un açılışını yapacak olan Paul Kalkbrenner. SonarHall Sahnesinde favorim; seyirciyi ambient-postrock-triphop-noise-drone tarzlarında bir yolculuğa çıkaran İngiltere kökenli grup Seefeel. SonarLab by Red Bull Sahnesindeki favorim underground etkileriyle bezeli, canlı ve melodik house müziği ustası Denis Sulta. SonarScreen ve SonarMini Sahnelerimizdeyse isim belirtmeksizin tüm sanatçılarımızı müzikseverlerin ilgisine sunarım.

TÜRKİYE OLARAK BUKALEMUN GİBİYİZ

Henüz tanışmayanlar için Sonar +D’nin kapsadığı kavramlar ve değerler hakkında bilgi verebilir misiniz?ilkbahara-giris-bileti-sonar-istanbul-695535-1.

Lalin Akalan – Sonar +D Küratörü: Sonar+D, festivalin yaratıcılık ve teknoloji platformu – aynı anda da festivalin bütün içerisindeki yaratımların, operasyonların ve bel kemiğini oluşturan bilgileri oluşturan kurumlar, markalar, kişiler ve sanatçıları bir araya getiren bir yer. Özünde yaratıcı endüstriler ve teknoloji arasındaki bağları inceleyen, göz önüne seren ve bunun etrafındaki konulara dikkat çekmeye, ama her şeyden çok da rahat bir ortamda üreten profesyonelleri bir araya getirip, aralarındaki etkileşimi tetiklemek ve birbirlerinden öğrenme fırsatı oluşturmaya çalışıyor.

Sonar +D’nin, festivalin gerçekleştiği ilk yılı olan 2017’den beri küratörlüğünü yapıyorsunuz. 4. senesine giren Sonar İstanbul’un Sonar+D platformunda son üç yılda neler değişti?

İstanbul +D platformu kendi yaratıcı komünitesi ile beraber gelişiyor ve aslında o sene olan değişiklikleri temsil eden bir hal alıyor. O yüzden her sene için bunun cevabı farklı, bu sene örnek olarak temalara bakacak olur isek Sanal Gerçeklik çok daha fazla yer kaplıyor. VR teknolojisi yeni bir şey değil, ama son senelere bakacak olursak eskiden 1-2 VR projesi dahil edebilirken bu sene 15+ proje gösterimi yapıyoruz, bu da aslında İstanbul ekosistemi içerisinde son senelerde ne kadar fazla VR/AR işlerinde üretimin arttığını, bu üretime alan açan laboratuvarlar ve girişimler olduğunu gösteriyor. Kesinlikle daha genç sanatçıların üretimlerinin öne çıktığı ve genç olmalarına rağmen ellerindeki dijital/web kaynaklarını çok etkili kullanabilen ve bu yüzden daha kaliteli eserler üretebilen bir jenerasyona rastlıyoruz. Son senelere nazaran daha fazla enstalasyonlara yer veriyoruz – bu sene özellikle Sonar+D’ye başvuran eserleri bir galeri alanında küçük bir seçki ile göstermeye karar verdik, ileriye dönük çok daha iyi set-up’larda daha fazla ve büyük eserler sergileyebilmek istiyoruz. Komunite’nin her sene geribildirimleri oluyor, onları dinleyerek, ihtiyaçlarına göre ve onlara sağlayabileceğimiz katkıya göre modifiye etmeye çalışıyoruz. Gece kürasyonunu yaptığım görsel-işitsel performansları da komuniteye katkı sağlayabilecek şekilde seçmeye çalışıyorum. İlk senelere göre böyle bir farkındalık oluştu, hangi performansı görürlerse onlar için ders niteliği taşır, yeni bir kapı açar, kimde öğrenebilirler gibi düşünmeye çalışıyorum. Müsaitlikleri el verdikçe zaten gece programındaki sanatçılar ile yaptıkları işler üzerine konuşmalar yaparak – komuniteye bilgi akmasını sağlamaya çalışıyoruz.

Sonar, gittiği her şehirde farklı altyapılara sahip sanatçıların işlerini yansıttıkları bir festival olarak öne çıkıyor. Sonar +D de bu kültürel kimliğin dışavurumunu görmek ve bu şehre ait multi disipliner zemini kavramak açısından eşsiz bir fırsat. Küratör olarak sizin bu konudaki gözleminiz nedir?

Evet, özellikle bu son 4 sene içerisinde takip ettiğimiz bazı sanatçıların gelişimlerine şahit olmak çok güzel. Türkiye olarak hep bukalemun gibi olduğumuzu düşünmüşümdür. Yani çok iyi taklit kabiliyetimiz var – ve bunu negatif anlamda söylemiyorum –özellikle içinde deneme-yanılma zorunluluğu ve dijital araçlar içeren üretimler olduğunda taklit aslında bir öğrenme sürecine dönüşüyor. Yani global ana akım ve yeni medya sanatlarında öncü isimlerden ilham alan çok iş görebiliyoruz. Zamanla bu işler sanatçının daha kendi sınırlarında, içinde, daha şahsına münhasır durumlara dönüşüyor. Aslında sadece İstanbul değil, özellikle son iki senede Ankara’nın da çok ciddi bir oyuncu olduğunu görüyoruz yaratıcılık, teknoloji ve müzik ekosisteminde. Sonar+D’nin de bu deneme-yanılmaya alan açabilmesini seviyorum. Üretimin kendisine odaklanabilmek ve üretim üzerinden bir diyalog kurabilmek – son ürün/çıktı üzerinden katılımcıları yargılamamak, seçkileri buna göre yapmamak – kısacası daha dahil etmek üzerine kurulu bir düzen olduğu için – ön plana dahil olma hissinde ve anlayışında insanlar çıkıyor. Kültür derken belki benim için en görünür olan bu.

Genç jenerasyon da değişen değer yargıları ile çok farklı bir perspektifi yansıtmaya başladı. Kariyerimde bazen daha old school şekilde bu işi yapmaya alışmış olan (ve çok da iyi yapan!) kişiler tarafından bazen eleştirilirdim.

Ele aldığımız genç sanatçıları ve kariyerinde ilerlemiş sanatçılar sanki yan yana olamaz gibi benim de kendi pratiğim üzerine düşündüğüm zamanlar olmuştu ama zamanın yaratıcıları ile etkileşerek belki kendi yaşımın da yansıtmadığı bir şekilde genç jenerasyonla birlikte bu sınırların ortadan kalkması gerektiği düşüncesini iyice benimsedim. Sonar+D’yi de yaratıcıları kritik eden, eleyen bir yer gibi değil onlara sadece ve sadece alan açmak ve dahil etmekle yükümlü bir yer gibi görüyorum.