Canı sıkkın dolanıyor odada bizim ufaklık. Bir diyeceği var belli. “Dertli ne ağlayıp gezersin burada?...” “Off dalga geçme ya,” diyor ufaklık; “Sana şiir okuyorum, Yunus’tan, iyilikbilmez şey...” “Hah, tam üstüne bastın, Akrostiş işte, akrostiş...” “Ne olmuş ona?” “Öğretmen ödev verdi, bir de örnek istedi, yazacakmışız...” “Akrostiş, ilkleme demek. Bir şiirde harfler yukardan aşağıya okunduğunda ortaya çıkan söz. Al kağıdı kalemi eline, dene...” Oflaya puflaya oturuyor masanın başına...


Yazının her türünde karalamaktayım kendimi bildim bileli, şiir dışında; ama okumalarım arasında en geniş zaman dilimi ona ayrılmış durumda romandan, öyküden çok. Her gün, birkaçının dizeklerinde gezinmesem olmaz. Kitaplığımın bir bölümü raf raf Türk ozanları; diğer bölümü yine raf raf Rilke, Celan, Trakl, Baudelaire, Whitman, Plath, Furuğ, Şamlu, Paz, Catullus, Yesenin, Voznesenski, Eluard, Brecht, Lorca, Neruda ve nicesi... Sevdiklerimin en başlarında yer alan Rimbaud’la ilk İlhan Berk’in çevirileriyle tanışmıştım sanırım 1962 yılında(Seçme Şiirler, De Yayınevi). Ancak yıllar içerisinde çeşitli çevirileri yapıldı. Apışıp kalıyor insan; hele karşılaştırmalı okuduğumda, o aynı şiirin Türkçesi bir çevirmende başka, diğerinde başka... Nasıl mutluyum Nâzım’ı kendi dilimde okuduğuma. Ancak o da başka bir dile çevrildiğinde yabancılar için sorunsal bence. O yaratıcı sıra dışı anlatılarında yerel olan dokunun, kokuların, tatların başka bir dilde duyumsanmaları, algılanmaları, hangi karşılıklarla nasıl aktarılabilecekleri, ne denli olanaklı?... Çeviri çok zor iş. “Yazdım!” diyor ufaklık bağırtılı. “Dur sevinme hemen, oku bir bakalım...” “Adını da koydum: İlkleme Hayır!” “Vay canına, haftaya halkoylaması var ondan esinlendin ha?” “Hayır’cıyım ya...” diyor. “Ufaklık biliyor musun?” “Neyi?” “Sen daha oy kullanacak yaşta değilsin.” “Olsun, yüreğim sizinle...” “Doğru, bu da yeter. E, dinleyelim şunu...”

Okuyor:
H ayır
A rtık yeter diye
Y akında sandıklarda
I rakta değil 16 Nisan’da
R eferandumda haykıracağız hayır’ı...

Karşılıklı susuyoruz önce. Giderek, kaçış yok, konuşmam gerekiyor: “Coşkusu güzel de şey, harflerin yanına, uysun diye, yani, o harfle başladığı için, sanki, şey, biraz zorlama var gibi...” diyorum. “Kem küm, sus, anladım!” diyor. “Yoo sen iyisin, şiir yazmada yeteneksiz olan benim diyorum...” “Biliyorum olmadı, ama bırakmayacağım, deneyeceğim...” “Evet,” diyorum, “denemelisin hayır’ı yine...”