Haberi önce Evrensel verdi. Daha sonra Birgün ve Cumhuriyet de haber yaptılar. Sonra Hürriyet manşetine taşıdı. Ama o kadar çok bilgi eksikl

Haberi önce Evrensel verdi. Daha sonra Birgün ve Cumhuriyet de haber yaptılar. Sonra Hürriyet manşetine taşıdı.

Ama o kadar çok bilgi eksikliği vardı ki, haberlerden bir şey anlaşılması mümkün değildi.Yazılanların özü şu: AKP Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan, TBMM'de kendi önerisiyle değiştirilen avukatlık yasası sayesinde İLKSAN'dan yaklaşık 20 trilyon lira alacaklı hale gelmişti.

Geçen hafta boyunca bu konuda araştırma yaptım. Milli Eğitim Bakanlığı sağolsun, o kadar çok mahkemeye veriliyor ki, bir diplomam eksik kaldı, dava dosyası inceleye inceleye avukat olacağım! Bu davayla ilgili elde ettiğim bilgi ve belgeleri aktarıyorum. Hukukçu olmayan biri için çok karmaşık bir konu. Bir "vurgun" mu değil mi, siz karar verin.

 

Dava, İLKSAN'ın, İstanbul Pendik'te bulunan 5 adet taşınmazın tapusunu almak istemesiyle ilgili. Bu doğrultuda İLKSAN ile avukat Nuray Turcan arasında 1 Nisan 1996 tarihinde avukatlık sözleşmesi imzalanıyor. Sözleşmeye göre

Mehmet Yılmazcan da Turcan'ın yanında çalışan sigortalı bir avukat olarak dava ile ilgili vekalet alıyor. Sözleşmenin dava açısından kritik hükmü şu: "Kazanılan davalarda, İLKSAN'a kazandırılan meblağın yüzde 20'si davaya katılan avukata ayrıca ödenir." Sözleşme, 1 Aralık 1996 tarihine kadar geçerli.

 

Bundan sonra, arsa davasının İLKSAN lehine çözülmesiyle bu zamana kadar süren bir hukuk mücadelesi başlıyor. Davada, arsaların "harca esas değeri"nin, yani mahkemeye başvuru yapıldığındaki tahmini değerinin, 189 milyar 750 milyon lira olduğu, bizzat İLKSAN avukatı Turcan tarafından belirtiliyor. Daha sonra da bu parseller İLKSAN adına tescil ediliyor. İLKSAN; avukat Turcan'a, ilk belirlenen 189 milyar lirayı aşkın miktarın yüzde 20'si olan 37 milyar lirayı aşkın parayı ödüyor. Ancak Turcan, 3 milyon 300 bin metrekare arsanın İLKSAN'a kazandırıldığını ve parsellerin esas değerinin 100 trilyon lira olduğunu belirterek, bunun yüzde 20'sini istiyor. Hakem kurullarının hukuki geçerliliği kalmayınca dava 2004 yılında Pendik 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne geliyor.

 

Bu süreçte İLKSAN'ın avukatları, sürekli olarak avukatlık sözleşmesinin geçersiz olduğunu belirtiyorlar. Bunun nedeni, Avukatlık Kanunu'nun 164. maddesi. Eski yasa maddesine göre, bu tip bir sözleşme imzalamak için, "Başarıya göre değişmek koşuluyla avukatlık ücreti belirlenmesi" gerekiyor. Yani sözleşmeye göre, arsa davası kaybedilecek olursa, avukata nasıl bir ücret ödenmesi gerektiği de yazılmalıydı! Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun daha önceki bir kararı da bu hükmü doğrular nitelikte.

 

Ancak bu sırada milletvekili olan Mehmet Yılmazcan, üç arkadaşıyla birlikte 2004'ün başında bir yasa önerisi veriyor. Bu öneri kabul ediliyor. Bu yasayla, İLKSAN'ın davadaki en önemli kozu olan "sözleşmenin geçersiz sayılması gerektiği" tezi çürüyor.

Çünkü 164. madde değiştiriliyor ve yeni yasaya göre, "ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde (...) kazanılmış şeyin değerinin yüzde 10'u ile yüzde 20'si miktar avukatlık ücreti olarak belirlenmesi" gerekiyor. Geçici bir maddeyle de, "Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, kesin hükme bağlanmamış bütün ihtilaflarda kanunun değişik hükümleri uygulanır" deniliyor.

Bu değişen yasanın yürürlüğe girmesinin ardından Pendik 2. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki davada bilirkişi arsaların o zamanki değerini belirliyor. Mahkemenin bu ay içinde verdiği karar da bu bilirkişinin tespitlerine dayanıyor: 2 trilyon 513 milyar 375 milyon 600 bin lira,1998 yılından beri işleyen yasal faizleriyle birlikte avukatlara ödenecek. Bundan sonraki süreç Yargıtay'da işleyecek.

 

Sonucu kesinleşmemiş bir davada kim haklı kim haksız bunun tartışmasına girecek değiliz. Ama geçmişe dönerek İLKSAN yönetimine sormak gerekiyor: Sonradan "geçersiz" olduğu yine İLKSAN tarafından belirtilen ve ne olursa olsun kuruma zarar verecek süreci başlatan sözleşmenin altına neden imza atıldı? Bu imzayı atanlar için bir hukuki süreç başlatıldı mı?

Daha önemlisi, 2004 yılı başında Mehmet Yılmazcan, kendi davasını da etkileyecek bir yasa önerisi verdiğinde, neden kıyamet koparılmadı? En azından olayın "etik" yönü niye tartışmaya açılmadı? Dava dosyalarına giren bu gerçek neden kamuoyundan saklandı?

Son sözümüz de Mehmet Yılmazcan'a... Hukuki olarak haklı görünseniz bile, yaptığınız yasa öneri davanın seyrini değiştirmiştir. Güçlükle geçinen ilkokul öğretmenlerinin maaşlarından yapılan kesintilerle ayakta duran İLKSAN'dan bu parayı alacak mısınız? Bunu kamuoyu önünde nasıl açıklayacaksınız? AKP'nin mangalda kül bırakmayan yöneticileri bu konuda ne düşünüyor?

Bu ilginç davayı takip etmeyi sürdüreceğiz.