Süreç sabırlı ve umutlu olmayı gerektiriyordu. Bir arada yaşama arzusunu güçlendirip, ortak bir gelecek düşünü kurmaya imkân tanıyacak adımlar atılmalıydı. Barışa ihtiyacımız vardı. Çok ölmüş, çok ağlamıştık. Bu sefer umutluydular. Onlar, Şerafettin Elçi’nin sorunu çözebileceğine inandığı son kuşaktı. “Bizden sonrakilerle zor bu iş” demişti. O kadar haklıydı ki, barışa zarar gelir diye ödümüz kopuyordu. Roboski’de, 34 çocuğu TSK’nin bombalarıyla katledilen Kürtler yas içinde adalet beklerken, barış avuçlarımızın arasından kayıp düşecek diye kahroluyorduk. Masa devrildi. Kürt hareketinin en güçlü barış savunucularından Tahir Elçi, “silah, çatışma, operasyon istemiyoruz” dedikten dakikalar sonra hepimizin gözü önünde öldürüldü. Bugün, kendi yurtlarında çekmedikleri eziyet kalmayan insanların, çocuklarına öğütleyebileceği ne bir sabır ne de umut var.
• • •
Kürt illeri 10 bin askerle abluka altında. Ekmek, su bulamayan o çocuklar, haftalar süren sokağa çıkma yasağında; devletin, top oynadığı sokağı tankıyla yıkıp dökmesini izliyor. Özel harekat polislerinin kapısını kırıp girdiği evlerin bodrum katlarında etrafı tarayan makineli tüfekleri dinliyor. Yaşadığı eziyeti zihnine, hissettiği korkuyu yüreğine yazıyor. Büyüdüğü zaman, bu öğrendiklerini kardeşlik söylemlerinin, etle tırnak gibiyiz edebiyatının yanına koyacak. Kürt çocuğu olduğu için öğretmensiz bırakıldığını; hissettiği o yalnızlığı hiç unutmayacak. Şarkılar söylediği sınıfa, devletin ağır silahlarıyla nasıl çöktüğünü; içine işleyen o kimsesizliği hep hatırlayacak. Sonra mı? Midesini bulandıran o öfke, seni, beni, onu, umudu, barışı... her şeyi yakacak. Biliyoruz, çünkü 30 yıldan fazladır aynı filmi izliyoruz.
• • •
Okuldan koparılan çocuk, gelecekten koparılan çocuktur. Bunu herkes bilir. Şiddeti beslemenin en kolay yollarından biri, gelecek umudu olmayan çocuklar yaratmaktır. Kürt olduğu için, Kürtçe konuştuğu için eşit yurttaşlık hakkı daha doğar doğmaz elinden alınmış çocukları bir de kendileri için tek kurtuluş olarak gördükleri okullarından etmek, onları tamamen kaybetmek, yoksul ve yalnız bırakmaktır. Umudu çalınan insanın yakamayacağı köprü yok. Şerafettin Elçi’nin ölmeden önce bize yaptığı o uyarının ne kadar gerçek, ne kadar önemli olduğunun bugün capcanlı tanığıyız. “Bizden sonraki kuşakla barış zor..” demişti. 30 yılı aşan bir mücadele ve bu süreçte yaşanan acılar, adaletten yoksun bırakılan kayıplar, duygusal kopuşlar... Yapılması gereken gerçeğin ve adaletin iyileştiriciliğine sığınarak, güvene dayalı, kararlı bir barış süreci yürütmek iken, olan şu: Bir kişinin ihtiraslarına teslim edilmiş koca bir ülke ve umutları buzdolabında çürümeye terk edilmiş bir halk!

• • •
35 yıldır sürdürülen baskı ve şiddet politikaları Kürt sorununa bir çözüm üretmediği gibi meseleyi daha da içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Üzerine kararlılıkla gidilen barış değil, savaş oldukça bu karanlıkta çürümeye devam edeceğiz. Sokağına tank gönderilen, okuluna cephane yığılan çocuklar her geçen gün kendilerine söylenen en büyük yalanın barış olduğuna inanacak. Barış için mücadele etmekten, barış adına çalışmaktan vazgeçecekler. Baskı ve şiddet, umutlarını azaltıp öfkelerini çoğaltacak. O gün geldiğinde, barış elçilerinin korun(a)madığı ülkemizin dağlarına çıkmaktan başka yol olmadığına inanan gençleri, silahın bir çözüm olmadığına kim, nasıl ikna edecek?
• • •
Değil miydi ki, bu döngüyü kırmak için barış süreci başlatılmıştı. Bugün iktidarın Kürt illerine açtığı savaşı alkışlayan havuz medyasının o zaman sürecin mimarı olarak Nobel Barış ödülüne layık gördüğü Başbakan Erdoğan, barış için kefen giydim diyordu. Baskı ve şiddetle çözülmüyordu, görülmüştü, artık barış zamanıydı. O günler, barış ciddi bir iştir, kimsenin gizli ajandasına ipotek edilemez, diyenlerin barış sürecine karşı olmakla suçlandığı zamanlardı. Henüz 7 Haziran hezimeti yaşanmamış, barışa, demokrasiye ve seküler değerlere sahip çıkan Demirtaş, doğudan batıya halkı birbirine yakınlaştırmamış ve başkanlık hayallerine taş koymamıştı. Barış kazandırıyordu. Sonrası malum, yaşadık gördük. Barışa karşılık başkanlık projesi çöktü. Kazandırmayan barışın yerini savaş aldı.
• • •
Baskı ve şiddettin çözüm olmadığını söylemenin bir anlamı yok; çünkü bunu herkes biliyor. Mesele, ne acı ki, çatışma ortamının planlanarak, olası etkileri hesaplanarak sürmesini istemekte. Çünkü ille de başkanlık! İçte ve dışta; içerden parçalayan, dışardan yalnızlaştıran savaşlara kapı açmak pahasına... Yazık bize... Çok yazık!