On beş yıl boyunca Türkiye milli gelirinde emek ve ücret payları önemli boyutlarda aşınmıştır ve bu gerilemenin hemen hemen tamamı AKP’nin ilk beş yılında (2002-2007’de) gerçekleşmiştir.

ILO’dan emek dünyasına bakışlar

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO’nun) son raporu elimize geçti: Küresel Ücret Raporu 2014/2015.
Bu son rapor, ILO’nun üç yıl önce yayımlanan Emek Dünyası 2011 Raporu’na göre renksizleşmiş, sağa kaymış görünmektedir. 2012’de ILO’nun başına geçen Guy Ryder’in katkısı olmuş mudur; bilemem. Bu zat, daha önce ICFTU’nun son Genel Sekreterliği’ni yürütmüştü. Soğuk harbin anti-komünizm bayraktarlarından olan bu sendika konfederasyonunun sosyalistler nezdinde pek itibarlı olmadığını hatırlatmakla yetineyim.
Yine de ILO, ana gündemi nedeniyle, emek/sermaye ilişkilerine ışık tutan bilgilerle haşır-neşirdir. Raporlarında da bu yüzden hep ilginç, önemli bulgularla karşılaşırız.
Bazılarını gözden geçirelim.
• • •
Rapordaki bulgular, metropol ve çevre ülkeleri için (“gelişmiş” ve “yükselen, gelişmekte olan” terminolojisi yeğlenerek) ayrı ayrı sunuluyor.
Üzerinde bolca durulan reel ücret hareketleri, tek başına fazla önemli değildir. İşçilerin dünyasında bölüşüm, emek/sermaye karşıtlığı ile ilgilidir. Bu çerçevede en anlamlı göstergelerden biri (işletme, endüstri veya sektörde) katma değer içinde ücretlerin (veya brüt kârların)  payıdır. İstatistikler payları hesaplamamıza imkân vermiyorsa, bölüşümdeki değişimin doğrultusunu belirleyebiliriz: Belli bir dönem içinde emek verimi reel ücret hareketlerinin üzerinde seyretmişse katma değer içinde brüt kârların payı artmış; ücret payı azalmış olur.
Raporda, verim/ücret makasının seyri metropol ekonomilerinin tümü için (milli gelir düzeylerine göre) ağırlıklı bir ortalama ile veriliyor. 1999-2013 arasında sözü geçen makas yüzde 9,2 oranında ücretlerin aleyhine açılmıştır. Makasın hareketini kriz arifesinden (2007’den) başlatırsak, sonraki altı yıl da benzer sonuç veriyor: Emek verimi, ücret hareketlerini % 2,6 oranında aşmış; katma değerde kâr payları krize rağmen yükselmiştir.
ILO Raporu bence tartışmalı bir yöntemle, “kendi hesabına çalışanlar” grubunun gelirlerinin bir bölümünü “emek geliri” olarak ayırıp bunları ücretlere ekliyor. Homojen toplumsal aidiyet taşımayan “kendi hesabına çalışanlar” kitlesini işçi sınıfı ile birleştirip elde edilen toplamın milli gelire oranına emek payı diyebiliriz. Şu şartla ki, ücret (işçi sınıfı) paylarını ayrıca belirlemeyi sürdürelim.
Rapor, emek payı bulgularını 12 büyük metropol ülkesi için ayrı ayrı veriyor. 1991-2013 arasında istisnasız bütün ülkelerde çarpıcı bir gerileme gözleniyor. Ülkelerin (ağırlıksız) ortalamasına göre emek payı yüzde 8,4 oranında düşmüştür. Kriz ertesinde ise bu gelirlerin payı, Kuzey Avrupa’da biraz toparlanmış; ABD-Kanada-Avustralya ve Güney Avrupa’da ise gerilemeyi sürdürmüştür.
Üç yıl öncesinin Emek Dünyası Raporu’nda ise ILO doğrudan doğruya ücret ve kâr payları üzerinde odaklaşmıştı. Orada, finansallaşma arttıkça ücret payının gerilediği ortaya konmaktaydı. Bu yorum 2014’e taşınsaydı, kriz sonrasında ücret payında süregelen genel erimenin Batı borsalarının rekor düzeylere tırmanması ile eş-zamanlı olduğunu vurgulamak gerekirdi.
Kısacası emperyalizmin merkezinde finans kapital/emek karşıtlığı krizden önce de, sonra da süregelmektedir.
• • •
Küresel Ücret Raporu 2014/2015’te çevre ekonomileri için emek verimi/ücret makasları yoktur. Bunun yerine dört ülkede (Çin, Rusya, Meksika ve Türkiye’de) ücretlerin veya emek gelirlerinin milli gelir içindeki paylarının seyri ile yetinilmiştir. Ücretlerin milli gelirdeki payı Rusya’da 1995-2005 arasında iniş; sonraki yedi yılda ise çıkış gösteriyor; Çin’de ise 1992-2011’de kesintisiz olarak aşınıyor. Benzer (ancak emek payı için) bir aşınma 1995-2012’de Meksika için de geçerlidir.
Rapor, bu bakımdan da 2011 tarihli Emek Dünyası Raporu’na göre eksiktir. Üç yıl öncesinde ILO dört büyük bölgedeki çevre ekonomilerinin ortalama ücret paylarının 1990’lı yılları izleyen on yıl boyunca belirgin boyutlarda gerilediğini ortaya koymuştu. Bu eğilim önemli bir neoliberalizm eleştirisi ile açıklanmıştı. Özetliyorum: Çevre ekonomilerinde sermaye hareketleri serbestleştikçe ücret payı düşmekte; bunlardaki dalgalanmaların  ve finansal krizlerin maliyeti büyük ölçüde emeğe yansımakta; dış ticarette serbestleşme de ücretlerin  aşınmasına katkı yapmaktadır.
• • •
Türkiye’ye gelelim. ILO Raporu, AB’nin AMECO veri tabanını adres göstererek Türkiye’de 1995-2013 yılları için (ücretliler ve kendi hesabına çalışanlardan oluşan) emek gelirlerinin milli gelir içindeki payını veriyor. Türkiye’de “kendi hesabına çalışanlar” başlığı, çok farklı özellikler taşıyan  köylülüğü,  küçük esnaf/zanaatkârları ve profesyonel meslekleri kapsar. 1995-2013 arasında bu çok geniş “emekçiler” grubu içinde ücretlilerin (işçi sınıfının) oranı yüzde 63’ten yüzde 77’ye çıkmıştır. Bu değişimi dikkate almayan ILO’nun AMECO’dan aktarma bulgularına fazla güvenemeyiz.
Yine de meraklılar için, Küresel Ücret Raporu’nun Türkiye için sunduğu emek payı bulgularının bir kesitini tabloda aktarıyorum. Tablodaki ücret payını (son satırı),  ilk satırdan hareketle (ve  TÜİK’in 1998-2013 istihdam/işgücü verilerini kullanarak) türettim. Kullandığım katsayılar, “kendi hesabına çalışan” ve “ücretli/yevmiyeli” grupların her yıl değişen oranlarından elde edildi.
Her iki satırı birlikte değerlendirelim: On beş yıl boyunca Türkiye milli gelirinde emek ve ücret payları önemli boyutlarda aşınmıştır ve bu gerilemenin hemen hemen tamamı AKP’nin ilk beş yılında (2002-2007’de) gerçekleşmiştir.
2007-2013 döneminde ise, emek ve ücret paylarında (kabaca) istikrar vardır. İşgücü piyasalarının büyük ölçüde esnekleştiği; sendikacılığın fiilen son bulduğu bir dönemde bu türden bir “bölüşüm istikrarı” bulgusuna güvenebilir miyiz?
Sanayide emek verimi/reel ücret makası için yaptığım hesaplar, aslında, benzer bir eğilimi ortaya koyuyor: Makas, 2002-2007’de ücretler aleyhine açılmış; sonraki altı yılda fazla değişmemiştir. Nasıl açıklanabilir? Mustafa Sönmez arkadaşımızın asgari ücretlerin seyriyle ilgili bulguları bir ipucu veriyor: 2007-2013  yıllarında asgari ücretlerin reel olarak artış oranı, kişi başına ve toplam milli gelirin üzerinde seyretmiştir. Son ILO Raporu da bu hususa değiniyor (s.59).   Bu artışa rağmen toplam ücret payı sabit kalmışsa, asgari ücretlilerin dışında kalan işçilerin milli gelirdeki paylarının gerilemiş olması beklenebilir. Asgari ücretli çalışanların toplam ücretliler içindeki payını da ayrıca bilmemiz gerekir.
Yeni çalışmalar tamamlanıncaya kadar bu kaba önerme ile yetineceğiz.

* Prof. Dr. / Marksist İktisatçı