Sanılanın aksine ne din ne de milliyet karın doyurmazlar. Her ikisi de ancak olası gelecekte bir doyma umudu varsa tutunulan dallar. Bir imkan ihtimali olduğu sürece güçlüler. İftarı olmayan orucu, kimse tutmaz.

Türkiye, son yirmi yıldır Siyasal İslamcılarla yönetiliyor. Siyasal İslamcılığın kaynağı toplum olmasa da, toplumun bu süre boyunca din temelli bir yönetim sistemine onay vermiş olduğu söylenebilir. Demem o ki, toplumun, bazı seçimlerde yarıdan fazlası, dindarların yönettiği bir ülkede daha iyi koşullarda yaşayacakları umuduna oy verdiler. Din tek başına yetmediğinde milliyetçilikle güç birliği yapmasına da onay verdiler. Pandeminin de hızlandırmasıyla her iki umut kaynağının da içlerinin boş olduğu, ham hayalden öte bir vaatlerinin olmadığı açığa çıkmaya başladı.

Geçtiğimiz yirmi yıl boyunca hem iktidardakiler (RTE-AKP-MHP) ve hem de muhalefettekiler (CHP vb.) toplumun din ve milliyetçilikle olan bağını galiba yanlış okudular. Kürt siyasetinin odağı kendilerine yönelik olduğundan, onlar da kendilerine verilen oyları çok doğru değerlendirmiş değiller.

AKP, kendisine verilen oyun asıl nedeninin din ve dindarlık olduğuna inanırken nasıl hata ettiyse, CHP de oylarını artıramamasının nedeninin dindar görünmemek olduğunu sanarak hata etti. AKP ve medyası, tüketiciliği artan, babyshower partileri veren, jan janlı mevlüt davetlerinden instagram storyisi atan, 4x4’leriyle gezen AKP’lileri nasıl “süslüman” diye eleştirdiyse, CHP ve medyası da aynı kişileri “bu nasıl dindarlık” diye eleştirerek, mitinglerde hadis vs okumaya başladı.

Oysa toplumun ezici çoğunluğu, yani ezilenler, “tam da öyle dindar” olmak istiyorlardı. Para kazanan, harcayan, lüks araçlar alabilen, defilelere giden, 5 yıldızlı otellerde tatil yapan… Örnekler çoğaltılabilir ama özü, dindar ama “modern hayatın nimetlerinden” yararlanan ya da “gelecekte yararlanma umudu olan” olmak istiyorlardı. Çünkü belirleyici olan ekonomik değişimdi. Neoliberalizmin vahşetinde din, hem umut hem de meşrulaştırma aracıydı sadece.

♦♦♦

İktidarın da muhalefetin de yanlış okumasını kanıtlayacak çok sembolik bir örnek var geçmişte. Hem de AKP’nin daha ilk yıllarından. Şimdi profesör olan Nebahat Göçeri, daha 2006 yılında Çukurova Üniversitesi’nde İlahiyat Fakültesi öğrencileri arasında tam adı “Üniversite gençliğinin kadına ilişkin dini bilgilere dayalı dini ve dünyevi görüş oluşturma düzeyleri” olan bir araştırma yapmıştı. Üniversitedeki güya “laik, kemalist” akademisyenler (ve fetullahçılar) araştırmayı, “radikal İslamcı grupların üniversitede zemin yoklama araştırması” diye nitelemişler ve neredeyse bir linç kampanyası yürüterek araştırma için verilen iznin araştırma bittikten sonra (!) iptal edilmesini sağlamışlardı. Göçeri, üniversiteden ayrılmak zorunda kalmıştı.

Oysa Göçeri’nin araştırması İlahiyat öğrencileri arasında “bile”, hem Kuran’da hem de hadislerdeki kadını ikinci sınıf kabul eden ayet ve hadislerin, “doğru olarak değerlendirilmediğini”, özellikle kız öğrencilerin, dinin aksi görüşte olduğunu bilmelerine rağmen, kadın erkek eşitliğine inandıklarını gösteriyordu. Göçeri’nin araştırması din eğitimi alanların bile dünyevi hayatlarını din temelli yaşamak istemediklerinin ipuçlarını taşıyordu. O dönem Çukurova’sının akıllarınca “laik” akademisyenleri, gençlerin hızla sekülerleştiğini gösteren bir araştırmayı, siyasal İslamcı sanmışlardı! Eh kılavuzları CHP olunca başka türlü olması da beklenemezdi belki.

♦♦♦

AKP’ye belki de hiç bir zaman sadece din için oy verilmedi. Dini araçsallaştırarak özgürleşme, zenginleşme “umudu” her zaman asli belirleyiciydi. Kadınların AKP’ye oy vermesinin belki de tek nedeni özgürleşme umuduydu. AKP kadın kolları sayesinde evden çıkabiliyor, kamusal hayata katılabiliyor, kocalarını partiye şikayet edebiliyorlardı. Geçen son yirmi yıl iletişim olanaklarının artması ve tüketim ekonomisinin yaygınlaşmasıyla da dünyevi zevklerden kendisini mahrum etmek bir yana bu zevkleri hak belleyen, ama soran olursa da tabi ki dindar olanlar, asıl çoğunluğu oluşturdu. İşin özü, “yeni, eskinin giysileriyle” geldi. Boşuna mı, “dinciler” deizm yükseliyor diye kendilerini paralıyorlar. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını neden AKP tabanındaki kadınlar da protesto ediyor?

Şimdi, pandemi, iktidarın takkesini düşürüp kelini ortaya çıkarıyor. Daha iyi koşullarda yaşama umutları ölen, içinde yaşadığı koşulları daha da yoksullaşanların, din bezirganlarına vereceği tepki, yağmur duası tutmayan imama köylülerin verdiği tepkiden öte olmayacak.

Not: Merak edenler için, Nebahat Göçeri, araştırmasını ancak 2010 yılında kendi olanaklarıyla “Kelebek Kanatlı Kadınlar” adıyla bastırabildi. O dönem BirGün’ de haber yapıp, köşe yazmıştım.