Öncesi, günü ve sonrasıyla Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza, siyasal alanda tozu dumana katan bir etki yarattı. Yorumların bini bir para. Komplo teorileri havada uçuşuyor. İmamoğlu’nun hakimi etkileyerek bu kararı verdirttiğini, kararın Akşener- İmamoğlu projesi olduğunu, aslında asıl failin Devlet Bahçeli olduğunu iddia edenler bile var. “Kime yaradıysa o planlamıştırcılar” da teyakkuzda. Yorumların çoğu bir üst akıl olduğunda hem fikir. Oldu da bitti maşallahçılar da az değil.

Ortak görüş, seçim sürecinin kırılma anlarından biri olduğu yönünde. Oysa bir olayın kırılma anı olmasını çoğunlukla olayı başlatan öngörmez. Olayın yaratacağı etkinin olay öncesinden öngörüldüğünü sanmak insan zihninin işleyişindeki zayıflıktan kaynaklanır. Özellikle siyasal olaylar için bu durum daha da geçerli.

İnsan, zihninin evrimsel sınırlılıkları nedeniyle, olup biten her şeyin bir düzen içinde, neden sonuç zorunlu sırasını izleyerek, bir hedefe doğru aktığını sanmaya yatkın. Kader düşüncesi de bu evrimsel sınırlılığın ürünü olarak görülebilir.

Tarihe bu şekilde bakanlar, örneğin Gavrilo Princip’ in 28 haziran 1914 tarihinde veliaht prens Ferdinand’ı öldürürken 1. Dünya Savaşı’nı başlatacağını “bildiğini” düşünürler. En azından suikastı planlayanların amaçlarının bu olduğunu sanırlar.

Tarihi soldan okuyanlar ve insan ruhuyla ilgilenen bilimsel disiplin uzmanları ise olayların etkilerinin çoğunlukla öngörülenden farklı olduğunu, bir zaman sıralaması olsa da, olup bitenlerin birbirlerinin öngörülmüş neden sonuçları olmayabileceklerini bilirler. Tarihte bir şey olmuşsa, başka türlü olamayacağından olmuştur, önermesi kadercilik anlamına gelmez. Toplumların değişimini belirleyen yasalar fizik yasaları gibi değil, ki fizik yasaları bile basit neden sonuç, öngörü ilkelerinden ibaret değil.

ENDİŞEYİ GİDERMEK

Olayların bir plana göre işlediği, en azından faillerin bir planı olduklarını sanmayı etkileyen bir diğer önemli etken ise kargaşa (kaos) yaratan olaylar. Bir olay ne kadar kargaşa yaratırsa arkasında bir akıl olduğunu sanmaya o kadar yatkınlaşırız. Olayı başlatanın ne yaptığını ve yaptığının yaratacağı sonuçları bilerek yaptığını düşünmeye ihtiyacımız oluyor. Özellikle olup bitenleri anlamakta zorlandığımız, olup bitenlerin bizi korkuttuğu ya da güçsüz hissettirdiği olaylarda, birilerinin “her şeyi bilerek yaptığına“ inanmak istiyoruz. Üst akıl, komplo teorileri bu güçsüzlük hissi ve belirsizliğin yarattığı endişeyi giderme çabasının ürünleri.

Özcesi, siyasal alanın aktörlerini birer satranç oyuncusu gibi görmeye eğilimliyiz. Ne yaptıklarını, yaptıklarının nasıl sonuçlar vereceğini bildiklerini, bir planları olduğunu sanıyoruz. Asıl “tehlikelisi“ aktörlerin de planlarının işleyeceğine güvenmeleri. Aynı zihinsel sınırlılık onlarda da var çünkü.

Endişeyi, bir yana bırakmanın yolu ilkin şu sorunun yanıtını vermeye çalışmak olabilir. Bugün Türkiye siyasetini belirleyen tüm aktörler, gerçekten yaptıklarının olası sonuçlarını öngörebilecek kadar “akıllı, bilgili, ahlaklı“ insanlar mı? Bırakın satranç bilmeyi okey oynarken taş takip edebilecek kapasitede bile olmayabilirler mi?

BİR ARAYA GELMEK

O da Belediye Başkanıyken haksız ceza aldı, sonunda Cumhurbaşkanı oldu, bunu nasıl yapar, demek ki anlaştı diyenler ile, ceza aldıysa kesin cumhurbaşkanı olur diyenlerin ortak noktası aynı. Hem siyasal aktörlere hem de kendilerine “ne yaptığını bilerek yapan” bir akıl atfetmek. Mutlak bir akılları vardır elbet ama bu bir satranç aklı mı, yoksa “saldım çayıra mevlam kayıra” aklı mı?

Bu sorunun yanıtı belli değil mi? Ama yanıtlamamız gereken ikinci soru daha önemli. Geleceğimizi asıl o soruya vereceğimiz yanıt belirleyecek. Siyasal alanı okey oyuncularına bırakıp, masanın yancısı gibi seyirci mi olacağız, masayı devirecek miyiz? Şu tarikat tecavüzcülerine sosyal medyada başlatılan isyanın sonuçları bile bize yol gösterebilir. İki yıldır üzeri örtülen dava, Gazetemizde Timur Soykan’ın haberi sonrası çıkan “sanal alem” isyanıyla, önce duruşma tarihinin önem çekilmesini sonra da zanlıların tutuklanmasını sağladı.

Siz bir de toplumun sanaldan sokağa, meydanlara indiğini hayal edin. Türkiye toplumu, kendisini yönetenlerden daha akıllı olduğunu kendiliğinden gösteremez. Sosyal medyadan tecavüz zanlılarını tutuklatmak mümkün ama devrim için bu yeterli değil. Birlikte hareket etmenin yolu bir araya gelmekten geçiyor. Kapalı kapılar ardında değil, meydanlarda, sokaklarda bir araya gelmekten.