IMF’nin Dünya Ekonomik Görünüm raporunda Türkiye’yi de ilgilendiren şöyle bir ifade dikkat çekiyor: Dış finansmanda ani ve istikrar bozucu bir ters dönüş (reversal) yaşayan ülkeler, çıkışa karşı geçici sermaye akış önlemleri uygulayabilirler. Bu IMF’nin açıkça sermaye kontrollerine yeşil ışık yakması demek

IMF raporları ve Türkiye

IMF-Dünya Bankası’nın tahmin edilebileceği gibi sanal ortamda gerçekleşen Bahar Toplantısı’ndan somut bir karar çıkmadı. En yoksul 70 ülkenin devletlere olan borçlarının askıya alınması beklendiği üzere itirazla karşılaşmadı. Ancak Özel Çekme Hakkı (ÖÇH) adı verilen kotaların artırılması, bu şekilde yaratılan 1 trilyon dolar kaynağın IMF’ye yardım başvurusunda bulunan ülkelere tahsis edilmesi önerisi ABD tarafından veto edildi. Washington’un itiraz gerekçesi bu olanağın Tahran ve Pekin’e yarayacağı iddiasıydı. Böylelikle borç kuyruğuna giren 102 ülkenin hevesi kursağında kaldı.

Türkiye’nin 4.656 milyon ÖÇH’si bulunuyor. Bu 6.4 milyar dolara denk geliyor. Kotanın yüzde 150’si, 9.6 milyar dolar borçlanma zaten olanaklı. Eğer kota artırımı gerçekleşse ve ABD, Almanya, Japonya gibi zenginler kulübü kota haklarını sıkıntıdaki ülkelere devretseler, sıkıntıdaki ekonomiler için kayda değer bir finansman olanağı doğacaktı. Türkiye’deki hararetli “IMF’ye gidilmeli mi” tartışması da, Amerikan Hazine Bakanı Steven Mnuchin’in plana kırmızı ışık yakmasıyla son buldu. Yani yorgan gitti kavga bitti…

Bizlere de IMF’nin toplantıya yetiştirdiği dumanı üstünde üç raporu tartışmak kaldı. IMF yılda iki kez Dünya Ekonomik Görünüm (World Economic Outlook), Küresel Finansal İstikrar Raporu (Global Financial Stability Report) ve Mali İzleme (Fiscal Monitor) başlıklı üç rapor yayımlıyor. Bu raporlardan dünya ekonomisine ilişkin öngörülerini ve politika önerilerini izleyebiliyorsunuz. Gelgelelim pandemi ortamında öyle ciddi bir belirsizlik söz konusu ki, Fon’un adeta âdet yerini bulsun kabilinden tahminler yaptığını söylemek yanlış olmaz.

IMF’nin daha ocak ayında 2020 küresel büyüme beklentisi yüzde 3,3’tü. Bugün ise yüzde 3 küçülme tahmin ediyor. 3 aylık bir zaman diliminde yüzde 6,3’lük aşağı yönlü bir revizyona ilk kez rastlanıyor. Aslında ekonomi politikası önerileri de, salgının ne kadar hüküm süreceği bilinmediği için havada kalıyor. Ekonomilerin daralması karşısında talep artırıcı önlemler gündeme getirmenin de anlamı yok. Çünkü insanların evden dışarı çıkması istenmiyor. Belirli özlemler, lokantaya gitmek, konser izlemek gibi, bedeli karşılığında dahi giderilemiyor.

Salgın geride kalsa bile, hem bir süre korku ve endişenin egemen olması beklendiği için, hem de bozulan ekonomik ortam sonucu satın alma gücünün zayıflaması nedeniyle bireysel tüketim zayıf kalacak. Pandemi nötron bombası misali sadece insan kaynağına zarar veriyor. O nedenle, savaş sonrasındaki gibi devletin köprüleri, yolları, fabrikaları yeniden inşa etmesi gibi bir altyapı yatırım hamlesine girişip, ekonomik büyümeye ivme kazandırması da olanaksız.

İsterseniz tüm bu kısıtları göz ardı etmeden IMF’nin raporlarına kısa kısa bir göz atalım.

DÜNYA EKONOMİK GÖRÜNÜM RAPORU

Dünya Ekonomik Görünüm raporuna göre, 2020 ve 2021’de dünya ekonomisinde 9 trilyon dolar üretim kaybı meydana gelecek. IMF içinden geçtiğimiz küresel eve kapanma halini “Great Lockdown” olarak adlandırıyor. Bunun da 1929 Büyük Krizi’nden bu yana en kötü, küresel finansal krizden açık ara daha kötü bir durgunluğa yol açacağı söyleniyor. 2021’de küresel büyüme yüzde 5,8’lik bir sıçrama gösterse bile bu virüs darbesinden önceki dönemki beklentilerin altında bir ekonomik aktiviteye işaret edecek.

Raporda Türkiye’yi de ilgilendiren şöyle bir ifade dikkat çekiyor: Dış finansmanda ani ve istikrar bozucu bir ters dönüş (reversal) yaşayan ülkeler, çıkışa karşı geçici sermaye akış önlemleri uygulayabilirler. Bu IMF’nin açıkça sermaye kontrollerine yeşil ışık yakması demek (tabii geçici olma koşuluyla…).

2020’de ABD’nin yüzde 5.9, avro bölgesinin yüzde 7,5, Japonya’nın yüzde 5,2 ekonomik daralma yaşaması öngörülüyor. Tüm olumsuz koşullara karşın aynı dönemde Çin’in yüzde 1,2, Hindistan’ın yüzde 1,9 büyüme sağlaması beklendiğinden Türkiye’nin de aralarında bulunduğu “Yükselen Piyasa ve Gelişen Ekonomiler” grubunda ekonomik küçülme yüzde 1’e kadar çekiliyor.

Türkiye ekonomisinin yüzde 5 küçüleceği tahmini, IMF’nin aksine 2020 program hedeflerinin (yüzde 5 büyüme) gerçekleşmesinden kuşkusu bulunmadığını açıklayan Hazine ve Maliye Bakanı’nın gerçeklerden ne denli uzak olduğunun kanıtı. Tüketici enflasyonu yüzde 12 tahmin ediliyor. Cari dengede ise GSMH’nin yüzde 0,4’ü fazla öngörülüyor. 2020 Ocak-Şubat döneminde 2.8 milyar dolar cari açık verildiği düşünülürse, bu sonraki 10 ay için 5.8 milyar dolar fazla sağlanması demek. Buna rağmen dolar kurunun 7’ye dayanması, finansal piyasalarda Türkiye’nin dış borçlarını çevirmede büyük zorluk yaşayacağı kanısının egemen olduğunun belirtisi sayılabilir. 2020 için yüzde 17,2 işsizlik rakamı öngörüsü fazla iyimser görünüyor. Bu beklenti olsa olsa işsizlik 2. Çeyrek sonunda yüzde 20’ye vurduktan sonra, kısa çalışma-ücretsiz izin programlarından yararlanan çalışanların işbaşı yapmaları sonucunda yıllık ortalamanın aşağı çekileceği varsayımından kaynaklanabilir.

MALİ İZLEME RAPORU

Bu raporda Covid-19 salgınının ciddi bütçe açıklarına yol açacağı, bunun sonucu olarak da kamu borçluluk oranlarının hızla yükseleceği vurgulanıyor. Başta sağlık gelmek üzere, bireyleri ve firmaları korumak için yapılacak harcamalar ile vergi gelirlerindeki azalışların küresel maliyetinin 3.3 trilyon dolar olması bekleniyor. Doğrudan bütçeye yansımayan ancak zaman içinde maliyeti hissedilebilecek kamu sektörü borçları ve şirketlere sermaye enjeksiyonları 1.8 trilyon dolar, garantiler ve durumsal yükümlülükler ise 2.7 trilyon dolar tahmin ediliyor.

GSMH’nin oranı olarak dünyadaki bütçe açıklarının 2019’da yüzde 3,7 iken 2020’de yüzde 9,9’a tırmanacağı düşünülüyor. Ülke istatistiklerinde yüzde 15,4 bütçe açığı ile ABD, yüzde 11,2 ile Çin dikkat çekiyor. Mali İzleme Raporu’nun öngörüsüne göre kamu borçlarının GSMH’ye oranı da dünyada yüzde 83,3’ten yüzde 96,4’e çıkacak. Bu oran ABD’de yüzde 131,1’e sıçrayacak.

Raporun sonunda tek tek ülkelerin pandemi karşısında uygulayacağı mali önlemler rakamlarıyla ayrıntılandırılmış. Örneğin Almanya’nın sırf sağlık bütçesi harcamalarının 11.2 milyar avro, diğer harcamalarının 131.8 milyar avroyu bulacağı belirtiliyor. ABD’de ise, kişi başı 1200 dolar nakit ödemenin maliyeti 250 milyar dolar, ücretli izinlerin maliyeti ise 83.3 milyar dolar şeklinde somut rakamlarla verilmiş.

Ne var ki Türkiye’ye gelince sedece minimum emekli maaşının yükseltilmesi, yoksul ailelere nakit yardımı gibi kalemler sayılmış. Ancak Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan Ekonomik İstikrar Kalkanı’nın ne toplam maliyetinden ne de alt kalemlerin maliyetinden söz edilmiş. 100 milyar TL olduğu ilan edilen, ancak dökümü belirtilmeyen, emekli ikramiyelerini 1 ay erkene çekmenin dahi toplama dahil edildiği kuşkusu uyandıran paket, anlaşılan IMF’ye de inandırıcı gelmemiş. O nedenle müphem noktaları sorgulamak yerine, kibarca rakam vermemekle yetinmişler.

KÜRESEL FİNANSAL İSTİKRAR RAPORU

IMF’nin bu üçüncü raporunda pandemi ile birlikte küresel finansal koşulların da hızla bozulduğunun altı çiziliyor. Yatırımcıların Amerikan hazine kağıtları, Alman Bundları gibi “güvenli limanlara” yönelmeleri sonucu, riskli varlıkların fiyatlarının düştüğü, Türkiye gibi ülkelerin tahvillerinin risk primlerinin arttığı belirtiliyor.

Yükselen piyasalar tabir edilen Türkiye’nin de arasında bulunduğu ülkelerden 21 Ocak’tan bu yana rekor düzeyde 100 milyar dolarlık portföy yatırımları çıkışı gerçekleşmiş. Hisse senetleri ile başlayan satış dalgası, daha sonra tahvil piyasalarına da yayılmış. Bu eğilimin yabancıların son 12 haftadır hisse senetlerinden, 10 haftadır da devlet iç borçlanma senetlerinden aralıksız çıkışıyla Türkiye piyasalarına da yansıdığını biliyoruz.

Üretimdeki keskin düşüşlerin ve borçlanma maliyetindeki ani artışların; sınırlı bütçe alanı, yüksek finansman ihtiyacı ve dış finansman kırılganlıkları bulunan Brezilya, Kolombiya, Mısır, Macaristan, Hindistan, Güney Afrika ve Türkiye gibi ekonomilere daha fazla zarar vereceği öne sürülmüş. Bir anlamda “kırılgan yedili” listesi ilan edilmiş…