Bedeniyle barışık olmayan insanların yoğunlukla yaşadığı bir ‘dışarı’ ve ‘başkası’ korkusu vardır; İmiş, bu korkuyla soluk alıyor, bu korkunun camından bakıyor etrafına

İmiş ise

CANSU YUMUŞAK

Yabancılık, yalnızlık ve yadırgama. İmiş bunlarla başladı, bunlarla bir başına bıraktı okuyucularını.
Kırmızı Kedi Yayınları, Yeni Edebiyat serisinden, Şükrü Keleş’in kaleme aldığı, özgür bir roman İmiş. Dili kimselere benzemiyor, yazarı ise tıpkı kapağı gibi, içinden ne gelirse bize anlatmasına izin vermiş İmişaba’nın.

Anlatamadığımız sıkıntılar

‘Saksılara ektiği çiçekler tutmadı’ diye başlıyor kitap. Aslında tam orada anlıyoruz hemen, içinde bize tanıdık gelen ama kimsenin umurunda olmaz nasılsa diye anlatamadığımız sıkıntıların olduğunu. Bu sıkıntıları konuşabilmek İmiş ile, onun anlamadığı ve anlaşamadığı insanlarla arasındaki uçurumda dengede kalma çabasını seyretmek, tuhaf bir biçimde kalabalıklaştırıyor bizi. Tuhaf, sanırım İmiş’in hayatının anahtar kelimelerinden. Hepimizin içinde kimselere benzemeyen bir yan var, onu ustalıkla örtmeye çalışırız çoğu zaman. İmiş onunla yaşıyor. Onunla tanış olmuş, onu bilmiş, onu öğrenmiş. Başkalarına benzeyen yanlarını örtmeye çalışıyor, onlardan korkuyor usul usul. Aşkı farklı olsun istiyor, dostu başka olsun istiyor.

‘Dışarı’ ve ‘başkası’ korkusu

Cinsiyetsiz ve biçimsiz bir yığın gibi görünüyor bize, kitap boyunca. Bedeniyle barışık olmayan insanların yoğunlukla yaşadığı bir ‘dışarı’ ve ‘başkası’ korkusu vardır; İmiş, bu korkuyla soluk alıyor, bu korkunun camından bakıyor etrafına. Romanda, dört karakter var sanki, İmiş, Satı, Ahmet - bir de suluboya kadın. Kendine yabancı duran makarna saçları ile, İmiş’in yakın arkadaşı. Yüzünü değiştiriyor İmiş, kaşlar çaktırıyor kendine, hastane kokusunu yıkamak istiyor evden, hastalık karşısındaki çaresizliği ise başka bir biçimsizlik içinde, bir palyaço bedeninde karşılıyor sahnede. Olmak ve benzemek, yapmak ve göstermek arasında sahnedeki diğer oyunculara çarpmadan kendi görevini tamamlayıp çekilmeyi düşlüyor. Bu, kendi yaşamının güzel bir aynası. Romandaki en etkileyici, en açık katmanlardan biri de burası zaten.

Ortaklaştırıyor

Bir ayrılıkla başlayan, bir beklentiyle süren ve bir vazgeçmeyle yeniden başlayan roman, hepimizin yaşamında içine bakmaktan korktuğumuz yanlarımızı, tuhaflıklarımızı, yalnızlıklarımızı ortaklaştırıyor. İmişaba’nın kendine dair hayalleri bunlar değil, hiçbirimizin değil. Açılan yeni kapılara ve sarılan sigarayı izlemiş, ateş tutmuş her yeni ihtimale, mümkün olan her şekilde teşekkür ediyor, ve hayatımızdan sevdiğimiz biri çıkarken kapıyı aralık bırakmışçasına, bizi arkasından uzun uzun düşünmeye ve onu özlemeye, onu aramaya bırakarak ayrılıyor bizden.

İmiş, artık bizi içimizdekilerle tanıştırdı. Kimseye çarpmadan, dürüstçe oynadı, son anda bütün farklı renkte palyaço burunlarını üzerimize tek tek attı. Işığa çıktı ve bizi ışığa çıkardı. İnsanları tuhaflıkları ile yakınlaştıran bu yazara da, acılı ama içten bir teşekkür bıraktı.