TMMOB İMO Ankara Şubesi’nin, 17 Ağustos depreminin 22’nci yılına ilişkin açıklamasında, deprem zararlarını azaltma çalışmalarının, “Kurumların kendiliğinden yaptığı çalışmalardan” öteye gitmediği vurgulandı. Açıklamada, “Alınmayan önlemler felaketin habercisidir” denilerek yapı stoku için bina envanteri çalışmasının acilen tamamlanması gerektiği belirtildi.

İMO Ankara Şubesi: Alınmayan önlemler felaketin habercisidir

BirGün/Ankara

Cumhuriyet tarihinin en büyük depremlerinden biri olarak kayıtlara geçen 1999 Gölcük depreminin üzerinden 22 yıl geçti. Marmara Bölgesi’ni derinden etkileyen 7,4 büyüklüğündeki sarsıntı, büyük can kayıpları ve ekonomik sonuçları itibariyle tüm Türkiye’yi sarstı.

Gölcük Depremi, Türkiye’nin depreme bakış açısının değişmesinde milat olarak kabul edildi. 1999’dan sonra depremin neden olduğu yaraları sarmaktan çok deprem öncesi alınması gereken tedbirlerin düşünülmesi gerektiği tüm çevrelerce benimsendi. AKP iktidarları döneminde olası depremlerin yaratacağı kayıpların önüne geçilmesi adına atılması gereken adımlar için neredeyse harekete geçilmedi. Hemen her şiddetli deprem, ölüm ve büyük maddi hasarlarla geride kaldı.

ÇALIŞMALAR YETERSİZ

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, 17 Ağustos depreminin 22’nci yılına ilişkin bir açıklama yaptı. Açıklamada, Marmara Depremi’nin üzerinden geçen 22 yılda olası deprem zararlarını azaltma çalışmalarının kurumların kendiliğinden yaptığı çalışmalardan öteye gitmediği vurgulandı.

KANAK İSTANBUL BEKA SORUNUDUR

TMMOB Ankara İKK Sekreteri Özgür Topçu’nun okuduğu açıklamada, özetle şunlar kaydedildi:

“Başta İstanbul ve İzmir gibi afet riski altındaki şehirlerde UDSEP’te ifade edilen tehlike ve riskleri esas alan planlar geliştirilip çevre ile uyumu sağlanmadığı gibi ilin afet tehlike ve risklerinin mekânsal planlamaya aktarılması temel prensibine aykırı olarak İstanbul’da “Kanal İstanbul” Projesi hayata geçirilmek istenmektedir. Gerek kanalın kendi yapısı ve Kanal İstanbul kapsamındaki mühendislik yapılarının deprem riskleri açısından konu ele alındığında, deprem riski çok yüksek olan bu kentin Avrupa yakasını ikiye bölmenin yaratacağı açmazlar karar vericiler tarafından göz ardı edilmektedir. Mevcut durumda bile deprem toplanma alanları, ulaşım güzergâhları yok edilen bir kentin afet müdahale olanakları adeta engellenirken, bölünmüş bir kentin deprem sonrasında nasıl tepki vereceği de büyük bir bilinmezliktir.

YAPI STOK DURUMU KADERİNE TERK EDİLDİ

Ülkemizin yapı stokunun durumu belirsizliğini korumaktadır. UDSEP’e göre 2017 yılında tamamlanması öngörülen bina envanteri çalışması tamamlanamamış, dahası resmi kurumlar hariç başlanamamıştır. Bunun sonucu olarak mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi de mümkün olmamaktadır. Bu binaların tespiti ne yazık ki deprem tarafından son derece ağır bedeller karşılığı yapılmaktadır.

KENTSEL DÖNÜŞÜM RANTA TESLİM

Kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm konusu bugüne kadar daha çok gayrimenkul piyasasının talepleri doğrultusunda gündeme getirilmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca 6 milyon 700 bin binanın riskli olduğu ifade edilmektedir. Kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm konusu, çağdaş ve demokrasisi güçlü olan ülkelerde sadece mekân düzeyinde değil; sosyal, ekonomik ve mekânsal gelişmenin bir bütünü olarak ele alınmalıdır. Kentsel dönüşümdeki temel konulardan biri de finansman konusudur. Vatandaşa verilen 190 milyon TL uzun vadeli kredinin günün ekonomik koşulları, inşaat maliyetlerindeki artışlar ve gelir düzeyindeki düşüşler dikkate alındığında yetersiz olmasının yanı sıra ödenemez bir durumla karşı karşıya kalındığı görülmektedir.

İMAR AFFI CİNAYETTİR

Hâlihazırda yapı stokumuzla ilgili belirsizlikler ve tehlikeler ortadayken bir de üzerine siyasal iktidarlarca çıkarılan imar afları can ve mal kayıpları tehdidini büyütmektedir. İmar afları kaçak yapılaşmanın en önemli teşvik unsurlarından birisi olmuştur. İmar affı toplumun sağlıklı ve güvenli konutlarda yaşamasını belirsizliğe sokmaktadır. Mühendislik hizmeti almayan yapıların yasallaştırılmasıyla, doğa olayları karşısında hasara uğramaları halinde sorumluluk, bu kararı alan siyasi iktidarın üzerindedir. Bir binaya iskân ruhsatı verilmesi, devletin vatandaşa 'Bu binaya oturabilirsin' demesi anlamına gelmektedir.

YETKİN MÜHENDİSLİK SİSTEMİ HAYATA GEÇİRİLMELİDİR

Bugün ne yazık ki ülkemizde bir işi yapabilme yeterliliğine haiz olmanın ölçütü, diploma sahibi olmaktan geçmektedir. Diploma, mühendis ya da mimarin o konuda eğitim almış kişi olduğunu göstermenin yanı sıra, o alandaki işi yetkinlikle yapabilmenin de göstergesi sayılmaktadır. Oysa diplomanın belgelediği eğitim her koşulda çok önemli ve gerekli ise de bir işi gerektiği gibi yapabilmenin ölçütü olarak alınamaz. Bunun, öğretici, geliştirici, olgunlaştırıcı ve nitelikli bir uygulama deneyimi ile tamamlanması, bir başka deyişle, mühendisin düzeyli bir uygulamanın içinde pişmesi, gerekmektedir. İnşaat Mühendisliği çok geniş bir mühendislik dalı olma niteliğinin yanı sıra, uygulaması ile de tecrübenin büyük öneme sahip olduğu bir meslek alanıdır. Dört yıllık bir mühendislik lisans eğitimini tamamlamak, mühendislik yetki ve sorumluluklarını kullanmak için yeterli değildir.”

HER ŞANTİYEYE BİR ŞEF

İMO’nun depremde oluşacak can ve mal kayıplarının önüne geçilmesi amacıyla sıraladığı taleplerden bazıları ise şunlar oldu:

>> İmar barışı vb. mühendislik hizmeti olmayan uygulamalardan vazgeçilmelidir.

>> İnşaat mühendisliği eğitiminin niteliğinin artırılması için esaslı çalışmalar yapılmalıdır.

>> Yapı denetim yasasında köklü, kalıcı ve nitelikli değişimler yapılmalıdır.

>> Yapı stoku için bina envanteri çalışması acilen tamamlanmalıdır.

>> Kanal İstanbul Projesi hiçbir planlamaya dayanmayan, toplumsal içerikleri gözetmeyen, doğayı ve tarihi hiçe sayan bir projedir. Marmara’yı ve İstanbul’u yaşanmaz hale getirecek bu projeden vazgeçilmelidir.

>> Her şantiyeye bir şef zorunlu olmalıdır.