Türkiye’den Almanya’ya işgücü göçünün 60’ncı yıldönümü vesilesiyle her iki ülkede de çeşitli etkinlikler düzenleniyor.

Bu etkinliklerin bir bölümü tuhaf bir biçimde ‘kutlama’ adı altında gerçekleştirilirken, bir bölümü geride kalan 60 yılın muhasebesi için fırsat olarak değerlendiriyor. Önemli olan da bu muhasebe. Çünkü tüm olumlu gelişmelere rağmen (birçok olumlu gelişme var, bunları görmek ve tabii ki ‘kutlamak’ da gerekiyor) ama konuya ‘barış içinde ve eşitlik temelinde bir ortak gelecek!’ çerçevesinde bakıldığında halen büyük eksiklikler var.

Bu törenlerden biri de geçen hafta, Almanya’da göçmen nüfusunun en yoğun olduğu kentlerden Frankfurt’ta, büyük şehir belediyesinin merkez binasında gerçekleştirildi.

Frankfurt sadece son 60 yılda değil, yüz yıllardır göç alan bir metropol. Kentin ortasından geçen Main Nehri ve Avrupa’nın çeşitli ticari-siyasi merkezlerini birbirine bağlayan kara yollarının (19. yüzyıldan itibaren demir yolları ve hava ulaşımı da eklendi) kavşak noktasında olması, Frankfurt’u tarih boyunca bir birçok kültürün buluştuğu çokkültürlü bir kent haline getirdi. Günümüzde bu çokkültürlülüğün ‘normal’lik olarak yaşanması, tarih boyunca çeşitli ekonomik faaliyetlerde bulunmak üzere aralarındaki kültür, dil ve din farklarına bakmadan biraraya ya da yanyana gelen insanların mirası. Tabii tarihin çeşitli dönemlerinde karanlık anlar da yaşandı ama sonuçta Frankfurt, günümüzde göçmenler açısında Almanya’nın en ileri metropollerinden biri.

Dolayısıyla günümüzde Frankfurt’u yöneten kişilerin arasında çok sayıda göçmen kökenlinin yer alması da son derece normal.

Üç yıl önce yüzde 70 oy alarak ikinci kez seçilen Büyükşehir Belediye Başkanı Peter Feldmann, seçime kampanyasında kendisini ‘Türklerin eniştesi’ olarak tanıtıyordu. Gerçi ‘enişte’lik artık geçmişte kaldı ama başkan bu arada anadili Türkçe olan bir evlat babası olarak, kentteki Türkiye kökenli toplumun bir üyesi oldu bile. Sosyal demokrat Feldmann’ın bir diğer özelliği de bu ülkede soykırıma uğrayan Yahudi toplumunun çocuğu olması.

Nisan ayından beri kentin en yüksek halk temsilciliği olan İl Genel Meclisi’nin başkanlığını 60’lı yıllarda buraya göç etmiş bir ‘Misafir İşçi’nin çocuğu yürütüyor. Yeşiller partisinden bu makama seçilen Hilime Arslaner, bu konumuyla ‘kentin 1 No’lu vatandaşı’ sıfatını üstleniyor.

Liste uzun…

Frankfurt’un bir de Belediye Başkanı var. Türkiye’deki sisteme çevildiğinde büyükşehir belediye başkan yardımcısı olarak görülebilecek bu makamda da sekiz aydır bir göçmen oturuyor. Memleketi İran’ı siyasi nedenlerle terketmek zorunda kalmış, bir insan hakları aktivisti olarak tanıdığımız Nargess Eskandari-Grünberg de uzun yıllardır Yeşiller partisinin bu kentteki önde gelen isimlerinden.

Suriye’yi siyasi nedenlerle terkeden bir ailenin çocuğu Mike Josej de belediyenin İmar, İskân ve Spor’dan sorumlu Encümeni. Suriye-Kamışlı doğumlu Josej aynı zamanda Frankfurt’ta SPD il örgütü başkanı.

Frankfurt Büyük Şehir Belediyesi yönetimindeki 10 encümenden bir diğeri de İrlanda vatandaşı Eileen O’Sullivan. Avrupa Birliği’nin daha da güçlenmesi hedefiyle kurulan Volt Partisi saflarından seçilen O’Sullivan, yerel yönetimin dijitalleşme, vatandaş katılımı ve Avrupa ilişkilerinden sorumlu. Baba tarafından İrlanda, anne tarafından Türkiye kökenli Eileen (yani Aylin) O‘Sullivan da Frankfurt’un çok kültürlülüğünün sembolize eden isimlerden…

Çok kültürlü yöneticiler artık normal olduğu için de kimsenin aklına resmi meclis toplantılarında veya törenlerinde bu vekillerin sembolik de olsa zaman zaman anadilleriyle yaptıkları konuşmaları, “Bu ülkenin resmi dili Almanca’dır!” gerekçesiyle kesmek, engellemek, protesto etmek gelmiyor. (Elbette birilerinin aklına geliyordur böyle şeyler, ancak yaşanan çok kültürlü atmosferin baskısıyla dile getirmeye cesaret bile edemiyorlar) Tabii burada sözü edilen anadilde konuşmalar sembolik amaçlı selamlamalar, mesajlar.

Frankfurt’ta geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen ‘Türkiye’den İşgücü Göçü’nün 60’ncı Yılı Töreni’nde de benzer bir durum yaşandı. Belediye’nin tarihi İmparatorlar Salonu’nda gerçekleştirilen törende, dinleyiciler arasında bulunan babası Vahap Arslaner’e Türkçe seslenen İl Genel Meclisi Başkanı Hilime Arslaner, “Babacığım, çektiğiniz zorlukları uzun pazar kahvaltılarımızda bir macera hikayesi gibi dinlerdik. Neler çektiğinizi ancak tahmin edebiliriz. Ama emekleriniz boşa çıkmadı” dedi.

Arslaner’in babasının şahsında Türkiye kökenli tüm birinci kuşak göçmenlere yönelik bu sıcak sözleri aynı zamanda bir meydan okuma ve bir 60’ncı yıl muhasebesiydi.

Yani tüm olumluluklara rağmen girişte belirttiğimiz gibi büyük eksiklikler var.

Onlara bir sonraki yazımızda değineceğiz