İnanç özgürlüğü nerede başlar nerede biter? Bir inanca dayandırılan gereklilikler, başkalarının esareti olabilir mi?

İnanç özgürlüğünün başlangıcı ve bitişi

İnanç özgürlüğü nerede başlar nerede biter? Bir inanca dayandırılan gereklilikler, başkalarının esareti olabilir mi?

Din her türlü pisliği temizler mi?

  • “Sanırım kadınların kriket oynamasına müsaade etmeyeceğiz, çünkü kadının kriket oynaması gerekli değil...” Taliban Kültür Komisyonu Başkanı
  • “Önce herkes görevini başına gelsin dedik, ama daha sonra İslamik Emirate (Taliban’ın resmi adı) bir süre kadınların işlerinin durdurulmasına karar verdi. Daha sonra sadece ihtiyaç duyulan işlerdeki kadınlara müsaade edildi, erkeğin yapamayacağı veya erkek işi olmayan işlerde, mesela pazarlarda, çarşıda filan genel kadınlar tuvaletlerinde.” Kabul Belediye Başkan Vekili H. Nohmani

2021 yılının Ağustos ayında NATO ve ABD’nin çekilmesi ile Taliban’ın kontrolüne geçen Afganistan’da, Taliban yöneticilerinden biri Twitter’de “tarih yazıyoruz” demişti. Bu tarihin bir kısmı kadınların, çocukların kanları ile yazılıyor. Kendi bağımsız topraklarında düşman muamelesi gören, evlerine kapatılan kadınlar, kız çocuklar! Bu ne yaman çelişki, bu ne büyük bir acı. Düşünsenize, ülkenizde yabancı bir asker işgali var, on yıl sonra bu askerler gidiyor, ülkeniz artık bağımsız oluyor ve yapılan ilk iş: kadınlar hele biraz evlere kapansınlar, yoksa sokakta görünce öldürebiliriz! Okula gitmeyin, işlerinizi bırakın, eve kapanın! Biz ne diyeceğiz diye bekleyin!

1990 yılında Rusya’nın işgalinden kurtulduktan sonra kontrolü ele alan Taliban, kadınlar için çok katı kurallar getirmişti. Bu kez biraz daha hoşgörülü olacaklarını iddia ederek Batı dünyasına gönderdikleri yumuşama mesajlarına rağmen ülkeden alınan haberler, kadınlar ve kız çocukları için endişe verici. Women Report Afganistan ve İnsan Hakları İzleme Örgütü raporları baskı, korku ve tedirginliğin devam ettiğini gösteriyor. 4 Ekim tarihli Reuters haberine göre, kadınların daha önce aşırı şiddet ve silah ile bastırılan protestoları artık tamamen yasaklanmış durumda. Bu konularda sosyal medya paylaşımları da artık yasak.. Ajans tarafından görüşleri alınan altı Afgan aktivist kadın, haklarının tanınması ve seslerini duyurmak için planladıkları girişimleri şimdilik güvenlik endişesi ile durduklarını belirtiyorlar. Daha önce gösterilere katılanların ise isim isim listelendiğini, sosyal medya hesaplarından ilgili paylaşımları bile sildiklerini ve ailelerinin korku içinde olduğunu söylüyorlar. Son yirmi yılda görev yapan 220 kadın hakim ise şu sıra tehditler almakta, kendileri ve ailelerinin can güvenliği için sürekli saklanıp, telefon numarası, adres değiştirmekte. Kadın hakimlerin yargıladığı erkek suçlular cezaevlerinden tamamen dışarı salınmış durumda ve her biri intikam peşinde. Eski hükümlü kadın katilleri sokaklarda serbest dolaşırken onları yargılayan kadın hakimler evlerinde kapalı.

Kabul Belediyesi, kadın çalışanlarına ‘geri gelmeyiniz’ dedi. Kadınlar, Belediye’nin kadın tuvaletleri gibi, sadece erkeklerin işi olmadığına karar verilmiş iş kollarında çalışabilecek. İlkokul sonrası eğitim ve üniversiteler kız öğrencilere ve kadın öğretmenlere kapalı. Erkeklere ve 6. sınıftan büyük erkek çocuklara ders veren, orta eğitim ve üniversitede öğretmen olan kadınlara da artık erkeklere ders vermeleri yasaklandı.

2009 yılında çıkarılan Kadına Karşı Şiddeti Önleme Kanunu, ülkeye yayılmış olan Kadın Sığınma Evleri, kadına karşı şiddet suçları için kurulmuş özel mahkemeler Taliban tarafından bir gece içinde ortadan kaldırıldı. Şimdi bu sığınma evlerinde kalmakta olan kadınların geleceği belirsiz. Tacizden, tecavüzden kurtulup buralarda kalan kadın ve kız çocuklarının kimi serbest kalmış tecavüzcüsünün tehdidi altında, kimi de tacizci ya da tecavüzcüsünün yanına dönmek zorunda. Kadın Bakanlığının adı da, Fazilet Yayma ve Ahlaksızlığı Önleme Bakanlığı olarak değiştirildi.

Daha önce bile ancak dış yardım fonları ile yürütülen kadın-çocuk sağlığı konusunda ise gerçek bir kriz yaşanıyor. Zaten tıbbi personel sıkıntısı olan ülkede, hastane ve kliniklerde kadınlara sadece kadın personel bakabiliyor. Oysa işi olan kadınlar bile sokağa çıkmaya korkuyor. Çünkü her an sokak ortasında durdurulup, durmadan değişen giyim kurallarına göre, eldivenin yok, parlak renkler giyme, koyu renkler giy diyen silahlı bir ahlak polisi tarafından yakalanabilirler. Ya da yanında erkek yok diye suçlanabilir, yanında gelebilecek bir erkeği olmayan kadınlar da acele et evlen diye nasihatler alabilir.

Kadının suretine bile tahammül edilemediği için tüm güzellik salonu, kuaför ve benzeri mağazaların vitrin ve tabelalarında olan kadın resimleri de ya boyanarak, ya da kağıtlarla kapatılmış durumda.

Kandahar da 1577 yılında doğan ve Babur İmparatorluğu ülke paralarına ismi basılan Nur Cahan/Nur Cihan- Dünyanın Işığı Hatun, mezarından hayretle olan biteni seyretmekte. Babür İmparatoru Cihangir ile, çoğu kez eşinden daha etkin hüküm süren Nur Cihan, her türlü belgenin yasallaşması için gerekli imparatorluk mührü ile de görevlendirilmiş bir kadın!

Nur Cihan’dan neredeyse 444 yıl sonra, tüm bu durumlardan en çok etkilenen ve hayretle bakanlar ise; son yirmi yıl içinde nispeten eğitim imkanı ile büyümüş, aile, toplum ve iş hayatında kendilerine yer isteyen genç jenerasyon kadınlar. Ne yazık ki kendileri hakkında verilecek kararları bekliyorlar.

Din adına yapılan tüm bunları görüp duyunca kendi ülkemizde her gün ortaya dökülen bazı söylem ve sözlerden niçin bu kadar rahatsız olduğumuz anlaşılır belki. Çünkü inancımız aynı denilmişti. Anayasa’nın ilk dört maddesi derken neyin murat edildiğini çok iyi biliyoruz. Özellikle kadın hakları ve her türlü inanca eşit haklar açısından seküler bir devletin vazgeçilmezliğini de biliyoruz

Kadınların maruz kaldığı cinsiyetçi eril dil susmak bilmiyor. Çalana çırpana kol kanat geren, bir çok şeyle baş edemeyen iktidarlar kadının kontrolü ile gücünü sınıyor. Oysa gördüğümüz kadarı ile de iman ile paranın kimde olduğu da hiç belli olmuyor!

Afganistan büyük bir ülke ve tarihte büyük hareketlerin olduğu, sultanlıkların, medeniyetlerin kurulduğu, yıkıldığı bir bölgede yer alıyor. İpek yolunun ortasında, kıtalar arası bir kavşakta yer alan Afganistan aynı zamanda Çin, İslam, Ortadoğu ve Hint kültürünün de buluşma noktasında. Timurlenk, Büyük İskender; hepsinin yolu buradan geçmiş. 18. Ve 19. yüzyılda İngiltere-Rusya, daha sonra Rusya-ABD Afganistan için çekişmiş, küresel güçlerin önemli bir çatışma alanı olarak yıllarca işgaller, çatışmalar ve terör altında yaşamak zorunda kalmış. Ordular gelmiş, ordular gitmiş, ordular yaratılmış. Kurulan oyuna göre, dostlar düşman, düşmanlar dost olmuş. Kimi silah satmış, kimi mali destek vermiş. Her biri arkasında yıkım ve iç çatışmalar bırakmış. Ve arada petrol, doğal gaz boru hatları, kullanışlı mezhep savaşları, bolca din ayrılıkları, büyük ülkelerin ve şirketlerin çarpışma alanı. Kadim ülke Afganistan, dünyanın en güzel halılarından olan Afgan halıları gibi, kan kırmızı. Savaşlardan dolayı, Afgan halıları son otuz yıldır artık Pakistan’da, Pakistan’a göç etmiş Afganlar tarafından üretiliyor.

Bu tür bitmek bilmeyen savaşlarda bazen ölmek bile daha kolaydır. Hele de kadınlar ve çocuklar için. ABD ve NATO askerlerinin Afganistan’dan çekilmesi ile gördüğümüz büyük göç akınında olduğu gibi. Kadınlar nerede? Türkiye sınırlarından geçen öbek öbek erkek gruplarını gördükçe içimiz hop etti. Evet, kadınlar nerede? Bu “Büyük Oyun” da, kadınlar, çocuklar, hayat gailesindeki tüm sıradan insanlar kimin umurunda? Sadece kendimiz kendimizi kurtaracağız.

18. ve 19. Yüzyılda İngiltere ve Rusya’nın Afganistan’ın kontrolü üzerinden yaşadığı çekişme diploması tarihine “Büyük Oyun” olarak yazılmış. Büyük oyun hiç bitmedi, devam ediyor ve çoğu kez bu oyunlar, sıradan vatandaş dışında hemen herkesin işine geliyor. İktidarlar bu oyunları bozmak yerine, kendileri de oyuna dahil olma çabaları ile dünyayı iyice içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. Sadece oyunda kalmak için kendi ülkesini vatandaşı için yaşanılmaz hale getiriyor. Ülkeler çekişiyor gibi görünse de bu oyunların kazananı yok! Bu ‘Büyük Oyunların’ tek kazananı o Pandora Belgelerinde gördüğümüz, offshore hesaplarda, vergi cennetlerinde paralarını istifleyenler. Sıradan vatandaşın payına düşen ise ekonomik sıkıntı, oyunlar ortaya çıkmasın diye medyaya baskı, suni gündemler ve bol din istismarı. Cinsiyetler arası, etnik, mezhep farklılıklarında ki kutuplaşma ve çatışma, çeşitlilik yerine ‘biz’ dışındaki her şeyin, herkesin değersizleştirilmesi ‘Büyük Oyunu’ kolaylaştırıyor. Kindar ve dindar nesiller bunun için var. Sürekli bir iç ve dış düşman yaratmaları ve ‘Oyunu’ sürdürmeleri, ‘Oyunbozanları’ da ne yapıp edip hemen oyundan atmaları gerekiyor.

Ama aslında ata ata bitmeyecek kadar çoğuz.

Lockhead rüşvet skandalı, Wikileaks, Mann Adası, Panama belgeleri, saymakla bitmiyor ama bu büyük oynayanlara hiç bir şey olmuyor. Tüm dünyanın işçileri yerine offshorcuları birleşmiş. Sessiz kalabalığımızdan artık o kadar eminler ki, son kuşağa Z kuşağı demişler. Bittik yani. Güray Öz, 29 Eylül tarihli BirGün Pazar yazısında 68 Kuşağını yazarken Z kuşağına seslenmiş; sizi alfabenin son harfi görenlere, artık bu düzenin ebedi süreceği ümitsizliğine gark edenlere aldırmayın, siz “Z” değil “A” kuşağısınız ve her şey yeniden başlatabilirsiniz diyor.

A’dan Z’ye buradayız. Tüm sesli ve sessiz harflerimizle birlikte...

Fazilet Bakanlığı önünde direnen kadınlarla, Assos’daki kayalarda, Boğaziçi Üniversitesinin SİT alanındayız. Bölücü kebapçılardan ve aşı olmayanlardan uzak duruyoruz, terörist sayılma sırasını bekleyen yufkacı ve manifaturacıların yanındayız. Hele de yufkacıları, kimselere yedirmeyiz!

Halıları dokuyan ellere emanet olunuz, pisliği halının altına süpürmeyiniz.