Nasıl ülkeyi bir mafya çetesi gibi yönetiyorlarsa, müzik endüstrisi de ayrı bir mafya çetesi gibi.

İnanılmaz sahtekâr bir dönem yaşıyoruz!

inanilmaz-sahtekar-bir-donem-yasiyoruz-73275-1.> ÖZLEM ÖZDEMİR info@ozlemozdemir.net @ozlemozdemir

Fotograflar : Gülay Ayyıldız Yiğitcan
www.klikstudyo.com

Çocuk yaşta kurduğu gruptan Türkiye’nin en önemli gruplarında, sadece müzikle sürdürülen bir hayat onunki... Bu haftaki “Pazar Kahvaltısı”nın konuğu Taner Öngür ile müzik hayatının içinde bilinmeyenlere doğru bir yolculuk yaptık.

>>Son zamanlardaki çalışmalardan başlayalım mı?
Moğollar ile konser çalışmalarımız sürüyor. Ama albüm yapmak, duyurmak gibi hevesimiz kalmadı. Müzik endüstrisi eş dost ilişkisi çerçevesinde, nasıl ülkeyi bir mafya çetesi gibi yönetiyorlarsa, onlar da ayrı bir mafya çetesi gibi. Onların dışında da varlığımızı sürdürebildiğimiz için, biz kendi hayatımızı sürdürüyoruz…

>>Kendi çalışmalarınızdan da bahseder misiniz?
Benim “Avam” diye bir grubum vardı. Nazım Hikmet’in son yılları şiirlerinden caz şarkılarına benzer şarkılar yaptım, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiirlerinden şarkılarım vardı ama bir türlü çıkaramadım. Şimdi “surf” müziğe taktım. Enstrümantal gitar rock deniyor o müziğe, çocukluğumun müziğidir. 60’larda Türkiye’de Gökçen Kaynatan, Silüetler, Mesut Aytunca hatta Apaşlar bu müziği yapıyordu. İstanbul’a yakışıyor, denizle ilgili bir müzik. “Surf in Marmara” diye bir proje yapıyorum, şarkıların adları “Martı Çetesi”, “Haydarpaşa”, “Hareketli Bir Yaz”… Bir de Burgazada Cennet Bahçesi’nde “Paradisos Sessions” 3 yıldır sürüyor. O da şöyle oldu: “Barışarock” düzenlerken küresel iklim değişikliğine karşıydık ama mazot enerjisiyle sahnemizi besliyorduk. Onun için 2008’den beri güneş enerjisi üzerine yoğunlaştım. Evimde panellerim var, sahne denemesini Burgazada’daki bir tepede üç gün kamp kurarak yaptık. Güneş enerjisiyle amfilerimizi çalıştırdık. O arada bir adam geldi, ‘Niye bizim orada yapmıyorsunuz bunu?’ dedi. Biz de ‘Neresi orası?’ dedik. Cennet Bahçesi’ni söyledi, Hikmet Bey 2012’de işletmeyi devralmış. Buranın hikâyesi de çok ilginç: 40’larda Madam Eleni açmış burayı, dönemin parlak bir lokaliymiş, 9 aşçı çalışırmış, vals orkestraları çalar, şarap yapılırmış. 50’lerde dans yarışmaları yapılmış, Cem Karaca rock’n roll söylerken ilk defa burada sahneye çıkmış... 70’lerde Madam Eleni Yunanistan’a gitmiş, burası metruk bir bahçe olarak kalmış. Buranın eski ismi Paradisos, Yunancada “cennetin son bekçisi” demek, ben de o zaman ismi Paradisos Sessions olsun dedim. Sadece bu yıl 43 grup sahne aldı, çok iyi gruplar var. Bilet satmıyoruz, canımız isteyince yapıyor istemeyince yapmıyoruz. Benim çocukluğumdan beri taşıdığım amatör heyecanı sürdüren bir etkinlik oluyor.

inanilmaz-sahtekar-bir-donem-yasiyoruz-73276-1.>>Çocukluğunuzda ev nasıl?
Babam Bahariye Mensucat’ta ustabaşı, gerçek bir emekçiydi. Annem ev kadınıydı. Cumhuriyet çocuklarıydı. Bizi iyi yetiştirdiler. Demokrat Parti’nin son dönemlerinde radyoyu açıyorsun, sabahtan akşama kadar Vatan Cephesi’ne katılanların isimleri okunuyordu. 60 İhtilâli’ni darbe olarak kabul ediyoruz muhakkak da ondan öncesini de hatırlamak lazım. Tahkikat Komisyonu gibi şeylerle sivil darbe yapılmıştı öncesinde, bugün de pek farklı değil... Neyse, 60 İhtilâli sonrası İstanbul’un kültür sanat ortamı çok zenginleşmişti. Abim Tahir Öngür çok okuyan entelektüel biri. Klasik müzik konserlerine, sinemaya götürürdü, bağlama çalardı, ben öyle beslendim. Beatles yeni çıkmış, abimin mandolinini çalardım sokaklarda. İlk grup öyle kuruldu, sonra gelişti.

>>Vefa Lisesi’nde okurken “Volkanlar” adında grup kurmuş, müzikten ilk paranızı böyle kazanmışsınız. O dönemi biraz anlatır mısınız?
Şehzadebaşı Kulüp Sineması vardı, eski Direklerarası tiyatrolarının olduğu yer sinemaya dönüşmüş. Biz yeni kurulmuş bir grup olarak çalar mıyız diye gittik. Günde 10.5 lira adam başı para veriyorlar, 50 kuruş da yol parası. Daha 13-14 yaşındayım, bas gitar yok henüz, İstanbul’da gazinolar daha başlamamış. Bir tek Site Sineması’nda İlham Gencer çıkıyordu, bir de bizim sinemadaki matineler vardı. Cumartesi matinelerinde Şevket Uğurlar Orkestrası, Ayla Dikmen, Orhan Boran gibi isimler çıkıyordu. Onlar için sinemaya kuyruklu piyano, davul takımı ve konstrabas alındı. Ben de kontrabas çalmaya başladım.

inanilmaz-sahtekar-bir-donem-yasiyoruz-73277-1.ERKİN KORAY İDOLÜMDÜ
>>“Volkanlar”dan sonra başka gruplarınız da oldu değil mi?
“Volkanlar” dağıldıktan sonra “Meteorlar” diye bir grup vardı, yürümedi. Murat Ses, ben, “Volkanlar”ın davulcusu Naim, Zafer Dilek ve İzzet Bici “Beş Yabancı” diye bir grup kurduk, o da yürümedi. Ardından Batı Kulüp patronu Adem Çavdar finansmanıyla Okan Dinçer Kontrastlar kuruldu, güzel bir gruptu. O da dağıldıktan Erkin Koray ve Cem Karaca’dan teklif geldi bana. Ben Erkin Koray’ı tercih ettim çünkü benim idolümdü.

>>Bir söyleşinizde, “Anadolu Pop ve Anadolu Rock tanımlarını ilk ben söyledim” demişsiniz.
İkisini de ben söyledim. 69’da bir turne yaptık. Rahmetli Engin Yörükoğlu altı delik bir minibüs buldu, Anadolu’ya yola çıktılar. Bir sürü şehirde anlaşmalar yapıldı, bir turne düzenlendi. Yaptığımız sadece konser vermek değil; belediye başkanları, valileri ziyaretler, halkla sohbetler… El yordamıyla folklor araştırması ve kendi ülkeni tanımak adına çok faydalı oldu. Mesela Sındırgı’da gezerken bir cepken buldum, akşam sahnede giydim, sonra herkes bayıldı ve moda oldu. Ama en güzeli Cem Karaca’mın kıyafetleriydi, yılan dersi çizmeler, kaftan üstünde… Mesela bir anı paylaşayım: Afyon’da spor salonunda sıramızı bekliyoruz; Cem kafasında kalpak, Kafkas kaftanı üstünde, yılan çizmeleriyle içeriye bakıyor. O zaman fruko dediğimiz toplum polisleri vardı, iki tanesi Cem’e baktılar ve “Vay be, Atatürk gibi adam” dediler.

>>“Dağ ve Çocuk” Anadolu Pop’un ilk örneği mi oldu?
O turnenin sonunda biz öyle dedik. “Dağ ve Çocuk”u turneden sonra kaydedeceğiz, kıyafetler vs. bir konsept yaratacağız diye planlıyoruz. Ben de dedim ki; madem böyle bir şey yapacağız, biz bunun adına Anadolu Pop diyelim. Neticede İstanbul’da büyüyen gençler Anadolu’yu tanıyor ve oradan bir şey çıkartıyorlar. Ama Cem Karaca bizden önce Emrah’ı yaptı mesela, bence bu türün ilk örneğidir o. Gitar bas davul, harika bir dramatik yapı yaratabiliyorlardı. Cem sahnede inanılmaz bir adamdı, “İhtarname” gibi bir şarkıyı herkes yapamaz. Anadolu Pop bir türe verilecek adsa, onlar onu bizden önce yapmıştı. Modern Folk Üçlüsü, Fikret Kızılok, Esin Afşar çıktı sonra, bir kuşağın olayıydı kendi kültürünü tanımak. 60 İhtilâlinden sonra Türkiye’nin en demokratik anayasasının getirdiği bir şeydi bu. Hâlâ elimizde ne varsa ya da kaldıysa, temelleri orada atılmıştır.

>>74’te Moğollar’dan ayrıldınız, neden?
Sonraki dönemler sık değişmeler oldu. 71’de Aziz Ahmet ayrılmıştı, onun yerine Ersen’i almıştık, Fransa’ya gittik, ödül alan albümü yaptık. Döndük Barış Manço’yla dört aylık bir turne yaptık. Karışık maceralı bir dönemdi. Orhan Atasoy ben sizin grupla çalışacağım dedi. Sen Cem ve Cahit’le anlaşamazsın dedim. Çaldı bir süre ama serseri ruhlu biriydi, 3-4 ay çaldı, sıkıldım sizden dedi, gitti. Caddebostan Maksim Gazinosu’nda Cem Karaca ve Moğollar olarak çalışıyorduk. Orhan bir gün gelip; İsveç’ten gelmiş birini buldum, adı Igor, çok iyi bas çalıyor, tanıştırayım dedi. Adamın babası Sabahattin Eyüboğlu’nun arkadaşıymış, onun evinde kalıyor. Biz gittik eve, salonda prova yaptık, Sabahattin Eyüboğlu’nun haberi yok tabii bunlardan. Igor da, İsveç’e gelip orada çalın deyince; Orhan, ben, bir arkadaşımız gruptan ayrılıp İsveç’e gitmeye karar verdik. Askerlik yapmamışız, sahte pasaport filan yola çıktık ama beni Bulgar sınırında yakaladılar. Bu arada tabii Cem Karaca ve Moğollar’dan ayrılmış olduk, onlar da başka birini buldular.

inanilmaz-sahtekar-bir-donem-yasiyoruz-73278-1.>>Sonra hayatınız nasıl ilerledi?
Sonra “Tank” diye bir grup oldu. Ardından Edip Akbayram Dostlar Orkestrası, sonra da Cem Karaca’nın “Dervişan” grubuna girdim. Can Yücel’in 1 Mayıs şiirinden İşçi Marşı benim bestemdir, verimli bir dönemdi. Ama 75-76 sert bir dönemdi. Mesela; Urfa’ya konsere gittik, çıktık 50-60 kişi bize saldırdı, dayak yedik, karakola sığındık. Konseri yapma kararı aldık, konserde yanımdaki duvara mermiler saplanıyordu. İki gün sonra haber aldık, konseri düzenleyen CHP gençlik kolları başkanını bizim konseri düzenlediği için öldürmüşler. Ben o konser dönüşü müziği bıraktım! Fatih’te annemi ziyarete giderken insanların birbirine arabalardan ateş açtığını gördüm, o an askere gitme kararımı verdim ve iki gün sonra Diyarbakır Silvan’a gittim.

***

>>93’te tekrar Moğollar ile buluştunuz. İçinden geçtiğiniz yıllarda sizce Türkiye’de değişenler neler?
Açık net olarak Türk İslam sentezi siye bir teori var ki, bu yeni bir şey değil. Türkiye’nin sağ iktidarlarını da hep bu teori belirler. Bu ülke sürekli bundan çeker. Solculara özenirler ama solculardan nefret ederler. O zamanlar daha masumdu, bugün herkes daha ikiyüzlü. İyi şeyler de kötü şeyler çoğaldı, kötü şeyler daha mı çoğaldı mı acaba, bilmiyorum. İşçi sınıfı diye bir şey kalmadı. Bugün konuşabiliyorsun ama cumhurbaşkanına bir şey dersen içeri atılıyorsun. Dengesizlikler var. 60’lar 70’ler böyle değil, solu da sağı da daha açıktı. İnanılmaz sahtekâr bir dönem yaşıyoruz.