Ömer Açık, “Onlarca yıl çözümsüz bırakılmış bir sorun er ya da geç ayağınıza bağ olur. Bunu kişisel meseleler için de ülkemizdeki toplumsal olaylar ölçeğinde de söylemek mümkün. Geçmişle hesaplaşmadan geleceği kuramazsınız” diyor

İnatla değil  bilimsel yaklaşarak

ÇİLEM HÖKELEK

Menekşe İstasyonu, Benim Babam Ömür Adam ve Montsuzlar gibi romanlarıyla dikkat çeken Ömer Açık, yeni kitabında uçaklara sevdalı, hikâyelere meraklı üç arkadaş eşliğinde, bir aile sırrının kapısını aralıyor. Biz de Ömer Açık ile yeni kitabını konuştuk.

-İlk romanınız Menekşe İstasyonu 2015 yılında yayımlanmıştı. Dördüncü romanınız Taşkafa geçen aylarda raflardaki yerini aldı. Çocuklar için yazmak, sizi nasıl etkiliyor, değiştiriyor?

Okuru çocuk olan genç kalır diyorum. Onlar hakkında düşünmek, üretmek; onlarla buluşup kitapları tartışmak beni gençleştiriyor. Çocuklar için yapılan her işi, emeğinin karşılığını almak olarak değerlendiriyorum. Yazarak çocuklara ulaşmayı başarabiliyorsunuz. Cümlelerinizin hayatta bir karşılığı oluyor. Aynı şeyi yetişkinler için gönül rahatlığıyla söyleyemem. Özenli, arayış içinde, soru ve cevap peşinde bir okuma serüveni çünkü çocuklarınki. Sözcüklerinizin çocuk yüreğine, çocuk aklına dokunduğunu, orada eninin boyunun ölçüldüğünü bilmek hem oldukça heveslendirici hem de bir parça korkutucu.

-Aile sırları her yaştan okurun dikkatini çekebilecek bir tema. Sevdiklerimizin geçmişte yaptıklarını, neden olduklarını öğrenmek de, aslında baş etmemiz gereken yeni durumlar yaratıyor. Aile içinde sırlar olması doğal mı sizce?

Doğal değil belki ama oldukça olası. Asıl doğal olan çocukların ailelerinin geçmişine ilgi duyması. Tabii orada hatırlanmak istenmeyen sayısız olay var. Ya da unutulan. Ya da üzeri örtülen. Çocuğun bir ipucu yakaladığında ailesiyle ilgili bir sırrı deşip duracağından emin olabiliriz. Bunu kendi yöntemleriyle yapacaktır elbet. Aile sırrı dediğimiz şey, kitapta da dile getiriliyor, keşfedilmek için vardır zaten. En azından çocuk için böyle olduğuna kuşku yok. Biz yetişkinler, bu konuda çok kurnazca davrandığımızı sanırken aslında fazlasıyla acemiyiz. Çocuğun hissetme ve baş etme kapasitesinden bihaber gibi davranıyoruz. Oysa o her şeyin farkında. Geçmişteki hatalarımızı ondan gizleyerek çocuğu koruyamayız. Kişisel tarihimizle ya da kendisiyle ilgili herhangi bir bilgiyi zamanında paylaşmadığımızda çocuğa iyilik değil kötülük yapıyoruz. Mahremiyet ve sırrı birbirine karıştıran yetişkinler çocuğu anlamaktan çok uzaklar.

-İnsanın kendisiyle, ailesiyle, geçmişiyle yüzleşmesi, mümkünse barışması, kolay değil. Hele çocuklukta bu çok daha karmaşık olabilir. İdil’in yaşadıklarının, okurlarınıza neler düşündürmesini umuyorsunuz?

İdil kitapta aile arkeolojisi diyebileceğimiz bir serüvenin içinde buluyor kendini. Ailesinin geçmişini eşeledikçe onların bugünkü halleri İdil’in gözünde daha anlaşılır oluyor. Ailesiyle ilgili düğümü çözmeye çalışmasıyla kendini tanıma süreci eşzamanlı ilerliyor. Çocuk ya da yetişkin okurlar Taşkafa’yı okurken şunu yeniden düşünme fırsatı bulurlar belki: Onlarca yıl çözümsüz bırakılmış bir sorun er ya da geç ayağınıza bağ olur. Bunu kişisel meseleler için de ülkemizdeki toplumsal olaylar ölçeğinde de söylemek mümkün. Geçmişle hesaplaşmadan geleceği kuramazsınız. İnatla değil, bilimsel yaklaşarak gerçek bir çözüme ulaşabilirsiniz. Oysa biz bugün elbirliğiyle bir ‘taşkafalar cumhuriyeti’ inşa etmiş durumdayız.

-Öğretmenlik mesleği bütün romanlarınızda önemli bir kutbu oluşturuyor. Uzun yıllar sürdürdüğünüz öğretmenlik mesleğinizden süzülen nesnel yaklaşımlar sunuyorsunuz okura. Yarattığınız öğretmenleri, mesleği kutsallaştırmadan, taraf tutmadan, gerçek karakterler olarak işliyorsunuz. Nasıl başarıyorsunuz bunu?

Özellikle çocuklar için yazarken karakterleri idealize etme yanılgısından kaçınmak gerekir sanıyorum. Hele hele öğretmen karakterleri. Çünkü çocuklar öğretmenlerle hergün saatlerce birlikteler. Ve sizden bizden çok daha iyi tanıyorlar onları. Her insan gibi öğretmenlerin de kişiliklerinde olumlu olumsuz yanlar barındırdığını unutmamak gerekir. ‘Çocuğa örnek olma’ adı altında, bir çeşit toplumsal baskıyla olduklarından farklı görünme halleri yaşıyor öğretmenler. Aslında kendinizi içtenlikle açtığınızda sizi olduğunuz gibi kabul eder öğrenciniz. Yapmanız gereken kendi gerçekliğinizin dışında görünmeye çalışmak değil, daha iyi biri olmak için değişim çabasında olduğunuzu çocuklara hissettirmek. Bu meslek bu ülkede sayısız hata yapılarak öğreniliyor ayrıca. Taraf tutmanın anlamı yok. Kutsallık lafını ise artık kötü bir şaka olarak algılıyorum ben. Okulları hapishaneye çevirirseniz öğretmenlere de gardiyan rolü verirsiniz çünkü. Çocukla ilgilenmek ciddi bir iştir. Hafife alırsanız toplum bugünkü gibi yozluğa batar. Öğretmenler bunun farkına varsın istiyorum. Önemsediğim için eleştiriyorum. Taşkafa’da öğretmen çocuğu olmak üzerine bir hayli tartışma var. İdil’in annesi bir öğretmen ve İdil için bu dünyanın en eğlenceli şeyi kesinlikle değil. E, hikâye İdil’in ağzından anlatıldığına göre, o, öğretmen annesinden olabildiğince gerçekçi bir biçimde söz etmek durumunda.

-Arkeolog teyze, hayli renkli bir kişilik. Onun sayesinde İdil’in yaşamı da değişiyor, renkleniyor. Arkeoloji merak uyandıran bir meslek. Nasıl bir gözlem olanağınız oldu, arkeolojik kazılara katıldınız mı ya da bir kazı evini ziyaret ettiniz mi?

Doğrudan bir ilişkim olmadı arkeolojiyle. Ama insanlık tarihinin toprak altında kalan birikimi her zaman ilgimi çekti. Taşkafa’yı yazarken bu merakın bir çocuk özelinde ailesinin tarihiyle benzerlik gösterebileceğini fark ettim. Üzerine gitmem, kafa yormam gereken bir durumdu bu. Hikâyeyi bir aile arkeolojisi olarak tanımlamamın nedeni de bu.

-Müze gezen biri misiniz? Sizin için ne ifade ediyor müzeler?

Antik kentleri, ören yerlerini, kalıntıları gezmeyi tercih ediyorum. Bir taşta bin yıl önce yaşayan bir insanın parmak izinin, alın terinin olduğunu bilmek büyüleyici geliyor bana. Çocuklar, bugün ayaklarımızı bastığımız topraklarda birkaç bin yıl önce bambaşka insanların bambaşka hayatlar yaşadığını bilmeliler. Belki onlar birkaç bin yıl sonra bugünden eser bile kalmayacağını fark edip bizden daha akıllıca davranırlar.

-Çocuk edebiyatımıza yeni kitaplar armağan edeceksiniz mutlaka. Aklınızda dönüp duran yeni konular var mı?

Aklımda dönüp duran pek çok hikâye var. Öte yandan çevremde dönüp duran iki yaşında bir kızım var. Zamanımı yalayıp yutan ama benim pek de şikâyetçi olmadığım bir ayakbağı. Yazmakta olduğum, bitirmek üzere olduğum birkaç dosya var masamda. Yeni zamanlarda yeni kitaplarla buluşacağız elbette. Her koşulda çocukluğu savunmak adına…