Fethullah’ın santraforu evvelsi gün hayli ilginç bir iddiada bulundu. Söylediğine göre AKP milletvekili olduğu dönemde M. İnce’ye karşı bir dava açmak istemiş, fakat bizzat Erdoğan tarafından sarf edilen “o bizim karşı taraftaki adamımız” sözleriyle durdurulmuştu. Yani İnce’nin çok uzun zamandır Erdoğan hesabına çalıştığını söyleyerek esaslı bir “teşhirde” bulunduğunu sanıyor, şu anda kimsenin ihtiyacı olmayan yeni bir “sansasyon” yaratma hevesiyle siyasi gündeme kendi kavlince bir müdahalede bulunmaya çalışıyordu. Gelgelelim sinsiliğiyle tarihe geçmiş, özü ve esansı “nifak” olan dinci bir tarikatın sözcüsü olarak pek de inandırıcı olamadı. Kimi safdil muhalifler yayınladığı videoyu coşkuyla retweet etse de bu durum H. Şükür’e olan güvenden değil, şu sıralar adaylıktan çekilmediği için İnce’ye duyulan kızgınlıktan kaynaklanıyordu.


Fakat burada dikkat edilmesi elzem bir husus var: Şükür’ün söyledikleri gerçek olsa bile, sırf bunu neden -daha evvel değil de- şimdi gündeme getirmekte olduğu sorusu dahi yaptığının “görevli” bir açıklama olduğunu kanıtlar nitelikte. Zira hatipliğini üslendiği örgütlü habislik, bir taraftan “lanetli” olduğu bir ülkede -yaptığının tam tersi etki yaratacağını bile bile- açıkça muhalefet adayını destekliyor görünüyor, fakat diğer taraftan da muhalefetin en önemli sorununu çözecek muhtemel bir İnce-Kılıçdaroğlu yakınlaşmasını engellemek için de adımlar atmaktan geri durmuyor. Belli ki Fethullahçılar bu tutumlarının iktidara yarayacağının farkındalar! Nitekim iktidar medyasının muhalefete yönelttiği bühtanlara malzeme olmaktan gayrı bir etkileri de yok! Bu yüzden unutulmaması gerekir ki yılan ne kadar ırakta, ne kadar eğri büğrü sürünse de illa ki kendi çıktığı inine doğru gitmektedir ve eğer yüzünü yumuşak sanıp ona el etmeye yeltenecek olan çıkarsa muhakkak onu da zehirleyecektir!

***

Bugünlerde her türlü ittifakını dinci bir zeminde kurarak büyümeye çalışan kötülüğün “hudutsuz” olduğunu akılda tutmak her türlü iyimserlikten yeğdir. Hülasa geçmişteki tüm husumetlerini beride bırakan “Taliban ittifakı” üyeleri “ayranlarını tokuşturarak” safları sıklaştırsa bile kazanmak için hâlâ muhalefet blokunu dağıtmaları gerektiğini iyi biliyorlar. Bunun için açıktan ya da örtülü her türlü işbirliğine teşne durumdalar ve biz de çok iyi biliyoruz ki AKP-FETÖ ikilisi karşılıklı olarak biteviye “hasımlıklarını” ilan etse de bu durum “hısımlıklarını” inkâr etmelerine asla yetmiyor. Üstelik mecazi bir “hısımlıktan” da bahsetmiyorum, İmamoğlu davasına sonradan atanan hakimde görüldüğü gibi, birinci dereceden, göbek bağıyla mühürlü bir hısımlık bu!

Tüm bunların yanı sıra Erdoğan’ın iktidarı boyunca adeta muhalefeti mikroskopla inceleyerek yol aldığını, her fırsatta muhalif partilerin iç çelişkilerini kaşıdığını, hatta yeri geldiğinde “CHP içindeki yerli ve milli kardeşlerine” çağrılarda bulunmaktan bile geri kalmadığını da unutmamak gerekiyor. İşte egemen medyanın tüm seçim propagandası da bu strateji üzerine kurulmuş. Bir taraftan İYİP saflarından Ağıroğlu gibilerin milliyetçi histerileri sürekli gündemde tutulurken, diğer taraftan da bilhassa Kılıçdaroğlu adını itinayla PKK ya da FETÖ ile aynı cümlede kullanan bir ezber yinelenip duruyor. Haliyle muhalefet oylarını böleceği düşünülen İnce de egemen medyada haddinden fazla yer buluyor; öforik tepkimelerinden kimi muhaliflerle giriştiği polemiklere kadar her şey kamuoyuna ayrıntısıyla servis ediliyor.

***

Elbette ki bu durum İnce’nin psikolojisi üzerinde de hayli etkili. Zira kendisi de farkında ki fazlasıyla bocalamaya başladı. Sosyal medya polemiklerine, yapay gündemlere kendini çok kaptırıyor. Ancak yine de Kılıçdaroğlu ziyaretini beklediğini her fırsatta ifade etmekten kendini alamıyor. “Müzakereye açığım” diyor. Çünkü hiçbir şey almadan desteğini vermek istemiyor; en azından Davutoğlu’ndan fazlasını hak ettiğini düşünüyor. İşte İnce’ye taarruz eden muhaliflerin anlayamadığı şey de bu: Onun da tıpkı Altılı Masa’nın diğer azaları gibi bir “burjuva” siyasi aktör olduğu gerçeği. Ona göre yaptığı şey Erdoğan’a çalışmak filan değil, kendi ikbalini düşünmek. Dans eden Z kuşağının, küçük bir kısım CHP küskününün ve bazı kararsızların toplamından mütevellit niceliksel tesirini en iyi şekilde kullanmaya çalışıyor. Burjuva siyasetin doğasına gayet uygun davranıyor yani. Ki dikkat ederseniz aday çıkarmayan Kürt hareketi ve bir kısım sosyalist sol haricinde kalan hiçbir siyasi aktör Kılıçdaroğlu’na “karşılıksız” bir destek vermedi, bu durum Akşener için de böyleydi, diğer kurmaylar için de, hatta İmamoğlu-Yavaş ikilisi için bile böyleydi. Dolayısıyla bugün gerçekleşmesi beklenen Kılıçdaroğlu-İnce görüşmesinden evvel her ikisinin de hızlı bir karar vermesi gerekecek. Çünkü Seçim Kanunu’na göre kesin aday listesinin Resmi Gazetede yayımından evvel (tahminen 31 Mart) İnce adaylıktan çekilmezse çok ilginç bir ihtimal daha doğuyor. O tarihten sonra istediğini alıp da çekilse bile oy pusulasındaki yerinin durması ve kararsız seçmenin kafasını bulandıran enteresan bir imgeye dönüşmesi ihtimali…