Varlığıyla dünyamı kamaştıran şairim! Sözünün hikmeti silinmez. Her gözü değenin, inceliğine vurulduğu şiirin, “yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce”de, sonra da hep tedavülde

İnceden ince

DENİZ DOĞAN

El sürülmemiş güne karşı durdum.

Uyandım bir sabah gibi değil, öyle değil
Nasıl yürür özsu dal uçlarına
Ve gün ışığı sislerden düşsel ovalara

Deniz uyanmamıştı daha, uzaklarda bir kuş sürüsü, yaz bitiği günde düşmüş göç yoluna. Sakarmekeler, küçük ayaklarıyla [V]eda çiziyor uyur denizin yüzüne. Şu, yekbaşına balıkçıl -beton yığını olacak reklam panolarında sırıtan albenisiz beyazlığıyla- kalakalmış. Şu, sığ suya sığmaz pelikan -çarpa çarpa binalara- gömmüş başını suya. Her şey, senin soluğun olmazken de, örüyor bir başına şiirini. Sevinirdin kuşkusuz buna.

Beni sorarsan,
Kış işte
Kalbin elem günleri geldi
Dünya evlere çekildi, içlere

Ansızın çekilmişse kuyulardan sular, ne vakit gücenip bir dizeye dayansam, birbirini dendenleyen zamandan şiirine aksam, yaşadığını görür, gönenirdim. Bir sitemsiz gidişti, hiç duymadım sesini, tanışamadım. Ama oradaydın bilirdim.

İstermişim oysa “sana büyük caddelerin birinde rastlasam
elimi uzatsam tutsam götürsem

Anlatır mıydın kadifeye sarıp öfkeni, sezdirmeli incinmişliğini, yumruk gibi bilincini. ‘Kadın’ değil de niye ‘bayan’ dendiğini, hoşgörünün niye üst perdeden tınladığını? Niye içerilerde hep “aile yerimiz bulunur?” Bir koza dönecekken kelebeğe, niye keserler ipliğini?
Niye, niye diye her has şair gittiğinde bir küsme gelir içime oturur? Kuş ölüleri avuçlarımda, demir külçe ayaklarımda. Sitem etsem kime? İlle öfkelensem neye?
Muktedirin o belagatli görünen lugatine, her kelimenin ardında sırıtan tıynete, yüklendiği zorlama mananın gerisinde bağır bağıran art niyete, nerden baksan dibine kadar hamasete...

Sonra, durulur mırıldanırım: Nasıl ve nerden, bilmeyeceksin/ Bir bekleyiş bir unutuş
bir efkar/ Sonra yeniden yeniden/ Yeni baştan kızaracak elmalar

Varlığıyla dünyamı kamaştıran şairim! Sözünün hikmeti silinmez. Her gözü değenin, inceliğine vurulduğu şiirin, “yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce”de, sonra da hep tedavülde. Vuracak yüzüne yüzüne; fincancı katırları ürküverse, bir telaştır alacak siyaset erbabını. Haşmetinin yerle bir olacağından ölesiye korkacaklar.

O sebepten kırık cam önünde sulanırken sardunyalar, sokakta kan pıhtılaşır gibi toplaşırken insanlar, mapusta gün birikirken ilmek ilmek, bir evin tüm odaları dahil, kadınlık hallerine hemhal olursa erkek,

Bir yenilmişliğin kıyısında deği l asla, çocuğun, kadının, erkeğin, erk’in, cümle tabiatın ortasında; söylenecek şiirin bir avazda:

bağışladığın özgürlüğe/yeğdir biçtiğin zından/sonsuz güzelleşecek dünya/biz kurduğumuz zaman.

Hepsi Gülten Akın’dan