Türkiye kökenli ailelerin çocuklarının zorla alınıp Alman ailelere verildiği iddiaları bir süredir gündemde. Almanya‘da yasalar birçok ülkede olduğu gibi devlete tüm çocukların bedensel ve ruhsal sağlığının koruma görevi veriyor. Ancak kültürel farklılıklardan kaynaklanan hatalar yaşanabiliyor. Bununla birlikte, Alman ailelerin çocukları için de koruma kararı verilebiliyor. Meselenin detaylarını, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli uzmanlarla konuştuk…

İnceleme | Almanya, Türkiye kökenli ailelerin çocuklarına el koyuyor mu?

Gürsel KÖKSAL

Son yıllarda sık sık Almanya‘daki Türkiye kökenli ailelerini çocuklarının gençlik dairesi tarafından sudan gerekçelerle zorla alınıp, çocuk esirgeme yurtlarına ya da bakıcı ailelere verildiği dair söylentiler gündeme geliyor.

Çocuk ve gençlerin ailelerinden koparan bu uygulamanın asimilasyonu hedeflediği ve bütün bunların hükümetin politikası olduğuna dair söylentiler bile var.

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bile bir TV programına bağlanarak, ‘bu iddiaların gerçeklik payının çok yüksek olduğunu’ ve ‘konuyu yakından takip ettiklerini’ ifade etti.

Her biri çocuklarla ilgili sosyal yardım sisteminin çeşitli aşamalarında uzun yıllardır çalışan Türkiye kökenli uzmanlarla bu konuyu konuştuk.

inceleme-almanya-turkiye-kokenli-ailelerin-cocuklarina-el-koyuyor-mu-759318-1.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, söz konusu açıklamaları bir magazin programına bağlanarak yapmıştı.

Hepsi de bu iddiaların asılsız buluyor. Çocukların ailelerinden zorla alınmasının ‘son başvurulan önlem’ olduğuna ve ancak onların fiziki ve ruhsal sağlıklarının tehlikeyle karşı karşıya olduğu durumlarda böyle bir yola gidildiğine işaret ediyorlar.

SÜREÇ NASIL İŞLİYOR?

Almanya‘da her aile gönüllü olarak gençlik dairelerine başvurup kendi çocuklarının bakımı ve eğitimi konusunda yardım isteyebilir.

Gençlik daireleri, bölgelerinde hak ettikleri gibi bakım ve eğitim görmediğinden kuşkulanılan çocukları bizzat kendi görevlileri aracılığıyla da tespit edebilir.

Tedavi ettiği çocukların evlerinde şiddete, cinsel istismara, ağır ihmale maruz kaldığından kuşkulanan doktorların, çocuk yuvaları ya da okullarda benzer gözlemlerde bulunan bakıcılar ve öğretmenlerin başvuruların da dikkate alınması gerekiyor.

Çocukların bakımı ve eğitimiyle ağır ihmal kuşkusu, komşular aracılığıyla da iletilmiş olabilir.

Yine bizzat başvurarak, kendi ailesinden şikâyetçi olan çocuklar da olabilir.

Gençlik daireleri bu başvuruları incelemek zorunda. Ancak hemen çocukların ailelerinden alınması gibi bir durum söz konusu değil.

Kamu bütçesi açısından da oldukça ağır bir faturası olan (koruma altına alınan her bir çocuğun kamuya maliyeti ayda 5-7 bin avroyu buluyor) bu adımın atılmasından önce, ‘ailelerin güçlendirilmesi’ olarak tanımlanan süreç işletiliyor. Gençlik dairelerinin görevlendirdiği uzmanlar ailelere çocuk bakımı ve eğitimi konusunda ücretsiz destek veriyor.

Hedef, anne – babaları çocuklarının eğitimini dışarıdan yardım almaksızın sürdürebilecek duruma gelmesi. Bu yardım süreci yıllarca sürebiliyor.

Ancak ebeveynlerin bunu gerçekleştiremeyecekleri anlaşıldığında gençlik dairesinin başvurusuyla durum aile mahkemesine getiriliyor.

Durumun aciliyet taşıdığına kanaat getirilirse, çocukların geçici olarak koruma altına alınmaları da söz konusu. Dairenin bu yetkisi sınırlı, en kısa zamanda ilgili aile mahkemesine başvurup, bu konuyu karara bağlayacak süreci başlatmak zorunda.

ACELEYLE YA DA ÖNYARGIYLA YAPILAN HATALAR

Bu aşamada sorunlar da yaşanabiliyor.

Gençlik dairelerindeki görevliler iş yoğunluğu ve zaman baskısının neden olduğu stres nedeniyle hatalı karar verebiliyor.

Ayrıca görevlilerin farklı kültürlere ilişkin bilgisizliği, deneyimsizliği ya da duyarsızlığından, bazen de önyargılarından kaynaklanan hatalı değerlendirmeleri de mümkün olabiliyor.

Çocuklarının haksız yere koruma altına alındığı gerekçesiyle bu duruma itiraz eden ailelerin yargı yoluyla buna karşı direnme yolu açık. Tabii bu süreçlerde çocuklar ailelerinden uzak kalıyorlar ve ortada gerçekten bir haksızlık varsa, onların gelişimi açısından çok ciddi tahribatlar söz konusu olabiliyor.

Almanya’da son yıllarda zaman zaman gündeme gelen aile içi şiddet ya da aşırı ihmal nedeniyle yaşanan çocuk ölümleri gençlik dairelerinin üzerindeki baskıyı artırdı.

Yasalara göre böyle durumlarda ölen çocuğun yaşadığı bölgenin gençlik dairesi de sorumlu tutuluyor ve gençlik dairesi görevlileri de ‘görev ihmali’ ve ‘ölüme neden olmak’ suçlarıyla yargılanabiliyor.

Uzmanlar, gençlik dairesi görevlilerinin ileride bu suçlamalara hedef olmamak için çabuk ve hatalı kararlar verebileceğine dikkat çekiyorlar.

KÜLTÜREL FARKLAR DA HATALARA YOL AÇABİLİYOR

Gençlik dairesi görevlilerinin göçmen ailelere ilişkin değerlendirmelerinde onların kültürel farklarına ilişkin bilgisizliği, duyarsızlığı ya da önyargıları da bu konudaki karar süreçlerinde etkili olabiliyor.

Hatalı kararlar verme durumu, sadece göçmenler değil, sosyal durumu zayıf, eğitimsiz ve dolayısıyla kendilerini yeterince ifade edemeyen ya da savunamayan, haklarının bilincinde olmayan birçok aile için de geçerli.

Son yıllarda hem gençlik dairelerinde hem aile yardımı veren kurumlarda, bu konuyla ilgili hukuki süreçlerde, yani bu alandaki karar alma süreçlerinde başta Türkiye kökenliler olmak üzere çok sayıda göçmen kökenli profesyoneller yer alıyor. Bu profesyonellerin pratikleri, itiraz ve uyarıları bu alandaki hataları azaltıyor.

KORUYUCU AİLE YA DA ÇOCUK YURDU

Aile yardımı sürecinin yetersiz kaldığı, çocuk ve gençlerin anne-babalarıyla birlikte yaşamlarını sürdürmesinin, ‘çocuğun esenliği için tehlikeli’ görüldüğü durumlarda ‘koruma altına alma’ süreci devreye girebiliyor.

Bunun kararını ise Aile Mahkemesi veriyor.

Mahkemede birlikte ya da ayrı ayrı anne ve baba, varsa avukatları, gençlik dairesinin temsilcisi, bağımsız bilirkişi ve en önemlisi bir de çocuk avukatı yer alıyor. Yargıç çocuğu, onun haklarını savunmakla görevli bu çocuk avukatının bulunduğu ortamda ayrıca dinliyor.

Mahkemede tüm tarafları dinleyen yargıç, gençlik dairesinin talebini yerinde bulup bu doğrultuda karar verirse, söz konusu çocuk ya da genç, ailesinden alınıyor; vesayeti gençlik dairesine ya da mahkemenin uygun gördüğü bir kişiye devrediliyor.

Ardından çocuklar varsa, ‘koruyucu ailelere’, yoksa ‘çocuk köyleri’ ya da ‘çocuk yurtları’ gibi kurumlara veriliyor. Gençler ise genellikle uzmanların destek ve gözetiminde benzer durumdaki gençlerle birlikte yaşayacakları ‘komünlere’ yerleştiriliyor.

KORUYUCU AİLELER

Gençlik daireleri, çocukları koşulları yerine getiren her koruyucu aileye teslim edebilir.

Çocukların ruh sağlığı açısından kendilerine uygun bakıcı ailelere yerleştirilmesi esas.

Yani Türkiye kökenli ailelerinin çocuklarının, Türkiye kökenli koruyucu ailelere teslim edilmesine, koşulları yerine getiren yakın akraba varsa onların ‘koruyucu ailesi’ olmasına öncelik verilmesi gerekiyor.

Ancak böyle aileler çok az olduğu için çocuklar çoğunlukla Alman ailelere de emanet ediliyor. Almanya‘da eşcinsel çiftlerin kurduğu aileler de yasalar açısından klasik ailelerle eşit düzeyde. Yani çocukların eşcinsel ailelere verilmesi de teorik olarak mümkün.

Kendileriyle görüştüğümüz uzmanlar, teorik olarak mümkün olmasına rağmen şimdiye kadar eşcinsel aileye teslim edilen Türkiye kökenli çocuk vakasını duymadıklarını belirtiliyorlar. Bunu kimi uzmanlar ise eleştiriyor. Frankfurt ve çevresinde 27 yıldır faaliyetlerin sürdüren KUBİ (Kültür ve Eğitim Derneği), Genel Müdürü Arif Arslaner, “Türkiye kökenli ailelerin yüzde 99.9‘u çocuklarının eşcinsel bir aileye verilmesini kesinlikle istemez. Ben de bunu doğru bulmuyorum” diyerek, bunun yanlış olacağını savunuyor.

inceleme-almanya-turkiye-kokenli-ailelerin-cocuklarina-el-koyuyor-mu-759331-1.
KUBİ Genel Müdürü Arif Arslaner

Ebeveynler koruma altına alınan çocuklarının kültürel ve özellikle dini kökenine ilişkin duyarlık gösterilmesi talebinde bulunabilir. Mahkemenin anne babalarının ya da çocuk avukatlarının bu konudaki uyarılarını dikkate alması gerekiyor.

AV. GÖKKAYA: YETERSİZ İLETİŞİM NEDENİYLE YANLIŞ KARAR VERİLEBİLİYOR

Frankfurt ve çevresinde 20 yıldır ağırlıkla aile hukuku, gençlik yardımları ve göç hukuku alanlarında avukat olarak çalışan Seyhan Gökkaya, mahkemelerin bu konudaki davaları titizlikle incelediğini, ancak gençlik dairelerinin aceleyle ya da aileyle yetersiz iletişim gibi nedenlerle yanlış kararlar verebildiğini belirtiyor.

inceleme-almanya-turkiye-kokenli-ailelerin-cocuklarina-el-koyuyor-mu-759316-1.
Avukat Seyhan Gökkaya

Yeterli derecede Almanca bilmeyen, kendilerini ifade edemeyen ve haklarının bilincinde olmayan anne babaların çocuklarının vesayetini kaybetmelerinin daha kolay olabileceğine dikkat çeken Gökkaya, “Bazı Türk aileleri durumu anlamıyor. Haklarını nerede arayacaklarını bilmiyorlar. Hatta avukat yardımı bile almıyorlar” diyor.

ALMAN AİLELERİN ÇOCUKLARI DA KORUMA ALTINA ALINIYOR

Sosyal Pedagog Sevdiye Yıldız, yaklaşık 15 yıldır bir aile yardım kurumda uzman olarak çalışıyor. Aynı zamanda aile mahkemelerinde ‘çocuk avukatı’ olarak görev alıyor.

Bunun için bir yıl süren bir eğitim sürecinin gerekli olduğunu belirten Yıldız, “Aile mahkemelerinde yargıçlar, çocuğun ailesi istese de istemese de ayrı bir ‚çocuk avukatı‘ görevlendirmek zorunda. Mahkemelerde çocukların durumunu, isteklerini dile getirmek, onları savunmak bizim görevimiz“ diyor.

inceleme-almanya-turkiye-kokenli-ailelerin-cocuklarina-el-koyuyor-mu-759317-1.
Sosyal Pedagog Sevdiye Yıldız

Yıldız, şimdiye kadar beş çocuğun ‘koruma altına alınmasını’ tavsiye etmek zorunda kalmış; “Bunların biri Pakistan, biri Etiyopya kökenliydi, üçü de Alman ailelerinin çocuklarıydı“ diyor.

KORUMA KARARI SAYISI ÇOK DÜŞÜK

Aslında ellerinden çocukları alınan Türkiye kökenli ailelerin sayısı tüm Almanya geneline bakılırsa çok düşük. Ancak az da olsa bunlardan bir bölümünün ‘hatalı karar süreçleri’ sonunda gerçekleştiği kabul ediliyor.

Türkiye‘nin Almanya‘daki başkonsoloslukları bu ailelerin haklarını koruma konusunda gençlik daireleri nezdinde girişimler de bulunuyor. Düsseldorf‘taki Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Ateşeliği, bu amaçla Almanya‘nın birçok bölgesinde bilgilendirme toplantıları düzenliyor, Türkiye kökenli aileleri ‘koruyucu aile’ olmaya teşvik ediyor.

Diplomatların bu konudaki açıklamaları genellikle dengeli ve “Türk ailelere yönelik komplo“ iddialarından uzak. Asimilasyon gibi suçlamalar daha çok politikacıların açıklamalarından kaynaklanıyor.