Şair Gülten Akın’ın cenazesi yarın, öğlen saatlerinde Ankara Kocatepe Camii’nden kalkacak.

İnceliklerin şairini kaybettik

büyü de baban sana büyü de büyü
acılar alacak yokluklar alacak büyü de baban sana
büyü de baban sana büyü de büyü
bitmez işsizlikler açlıklar alacak büyü de baban sana
büyü de baban sana büyü de büyü
baskılar işkenceler kelepçeler gözaltılar zindanlar alacak
büyü de baban sana büyü de büyü
büyüyüp de on yedine geldiğinde
baban sana idamlar alacak
(Şiirin ozanı Gülten Akın 12 Eylül 1980 darbesiyle 17’sinde idam edilen Erdal Eren için yüreğinden dökülenleri bu dizelerle anlatmıştı.)

büyü de baban sana büyü de büyü
acılar alacak yokluklar alacak büyü de baban sana
büyü de baban sana büyü de büyü
bitmez işsizlikler açlıklar alacak büyü de baban sana
büyü de baban sana büyü de büyü
baskılar işkenceler kelepçeler gözaltılar zindanlar alacak
büyü de baban sana büyü de büyü
büyüyüp de on yedine geldiğinde
baban sana idamlar alacak
(Şiirin ozanı Gülten Akın 12 Eylül 1980 darbesiyle 17’sinde idam edilen Erdal Eren için yüreğinden dökülenleri bu dizelerle anlatmıştı.)

Türkiye’de şiirinin incelikli kalemi Gülten Akın uzun süredir tedavi gördüğü hastanede yaşama veda etti. 82 yaşında olan Gülten Akın şiirlerinde toplumsal sorunlara yöneldi. Gezip gördüğü yerlerden aldığı esinle insanı, kırılmaları, gücenmeleri, saklanmaları, bağışlamaları, hoşgörüleri kaleme alırken adeta bir resim çizdi. Oyunlar da kaleme alan Gülten Akın şiirinde en çok toplumsal sorunları, yaşam-halk ilişkisini işledi. Şiirleri pek çok dile çevrilen Gülten Akın’ın kırktan fazla şiiri bestelendi. Deli Kızın Türküsü’nün Sezen Aksu tarafından seslendirilmesiyle geniş kitlelerce tanınan Akın’ın Erdal Eren için yazdığı ‘Büyü’ Grup Yorum, Edip Akbayram ve Selda Bağcan gibi usta isimlerce yorumlandı.
Gülten Akın ‘Beni Sorarsan’ kitabıyla 2014 yılında Metin Altıok Şiir Ödülü’nü almıştı. Ödül gerekçesi ise; şiiri hayatın anlamlarından biri kılan tutumuyla, her türlü yalnızlığımızdan yeni bir dil kurabilme yeteneğiyle ve Türkçenin büyük şiir geleneğini daha da büyüten şiirinin derinliğiyle Gülten Akın’a verildi ifadeleriyle açıklanmıştı.

***

ONUR BEHRAMOĞLU

Hâlâ yetmiyor solumuz ama yumruğumuz bundan böyle onun için de havada!

“Gurbetin ince ozanı / Nihat’ın Mavi kızını / Pasaport kaydından düşüren dünya / Öfkeliyim sana” - Amcam Nihat Behram yurttaşlıktan çıkarılıp kızı Mavi de pasaport kaydından düştü diye öfkelenen, ama salim bir öfkeyle öfkelenen, öfkelendiği şeyin üzerine bile “ince” bir sözcükle yürüyen şairdi Gülten Akın, ilk öyle tanıdım onu. Her birini kendi yavrusu bilip kol kanat gerdiği solcuların gür sesleri, dikbaşlı haykırışları bastırıldıkça ince ama bükülmez bileğini koyuyordu masadaki zorbaların karşısına: “Hey Tanrım, bu çocuklar çocuklarımız bizim / Bunca yıl hangi taşı oraya kapatsan / Unufak olur / Bunca yıl hangi kuşu / Bize hüzünlü görüşler, tel örgüler / Beton gölgeler bağışlayan / Bunca yıl hangi bir kuşu, / Ölür ölür ölür.” Apaçık söylemişti zaten, “Ülkem misin oğlum musun seçemiyorum / Sevdanın özü birdir” demişti; yurtseverliği faşizm zannedenlerin gözlerinin içine içine bakarak, yine öyle incecik, yine öyle bükülmez bileğiyle.

Her adına para bastıran bey değildir, çoğunun kalpazan olduğu bilinir; kalpazanları ısrarla teşhis etti Gülten Akın. Uyuyor görünen denizin sonsuz devinimini duyanların soyundandı, katıksız devrimci. “Aramızdaki ipek hışırtısı / süt kabartısı” dedi, “Uzun kalır usul öpüşlerin anıları” dedi, aşk olsun istedi, aşk oldu.

“Kestim kara saçlarımı” - Bir kadın işte böyle başkaldırır!
“Sonra işte yaşlandım” - Yaş almış, bilgeleşmişti; üç sözcüğe sığdırıyordu kâinatı!
“Harflerle ve sayılarla yazılmayanlar vardır,” biliyordu, gizil gizil açan bir çiçeği kimseye tek sözcük söylemeden izleme hünerini.
“Ayrılık sularda nilüfer / Görürsün tutamazsın” - Nicedir görüyordu ayrılacağını, alıştırıyordu kendini, usul usul yaşama benzeyen ölüme.
Dağ gibi durmakla dağ olmanın farkını gösterdi. Gösterişsiz ve dünyalar güzeli.
“Büyü de / Büyüyüp on yedine geldiğinde / Büyü de baban sana / idamlar alacak” - Erdal Eren’e kıyanların çocuklarımıza söyleyeceğimiz ninnileri de zehirlediğini, bireysel kaçışın olanaksızlığını göstereli o kadar zaman oldu, bugün hâlâ kaçışı güzelleyenler var!
“Solum yetmiyor” - Hâlâ yetmiyor solumuz, ama yumruğumuz bundan böyle onun için de havada!

NE DEDİLER?

Murathan Mungan: Edebiyatımızın canından bir parça daha gitmiş: Gülten Akın. Ölene kadar şair kalmayı başardı.
Yekta Kopan: Ne olur doğru olmasın bu haber, ne olur diye yalvardım ama doğru çıktı. Gülten Akın da gitti. Ah be!
Armağan Çağlayan: Siz çocuk ağızlı bir günaydınsınız.
Ali Topuz: “Hiç böyle öksüz kalmamıştın.” Gülten Akın dünyayla dövüşmeyi, boyun eğmeyi, acısını çekmeyi değil, dünyayı taşımayı öğretti.
İrfan Değirmenci: Vaktiniz var mı inceliklere?
Bülent Usta: “Benim yaşamam mı ne, belki de şu / Kesin bir şiirde kendi gibi olmak”

GÜLTEN AKIN KİMDİR?

23 Ocak 1933 yılında Yozgat’ta doğdu. Ortaöğrenimini Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi ‘nde tamamladı. 1955’te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1956’da Yaşar Cankoçak’la evlendi. Beş çocuk büyüttü. 1958-1972 arasında kaymakam olan eşinin görevi nedeniyle Anadolu’nun çeşitli ilçelerinde yaşadı. Gevaş, Alucra, Gerze, Saray ilçelerinde ve Maraş’ta yardımcı avukatlık, avukatlık ve öğretmenlik yaptı.

1972’de Ankara’ya yerleşerek Türk Dil Kurumu Derleme ve Tarama Kolu’nda çalıştı. Kültür Bakanlığı Yayın Danışma Kurulu üyeliğinde bulundu.Demokratik kitle örgütlerinin yeniden kuruluşu çalışmalarına katıldı. İnsan Hakları Derneği, Halkevleri, Dil Derneği gibi örgütlerde kurucu ve yönetici olarak görev aldı.
Son haber gazetesinde ilk şiiri 1951’de yayımlandı. Ardından Hisar, Varlık, Yeditepe, Türk Dili, Mülkiye gibi dergilerde çıktı. Başlarda şiirlerinin konusu doğa, aşk, ayrılık, özlem iken daha sonraları ise toplumsal sorunlar ağır bastı. 1980 öncesinde halkın yaşadıkları, onun da hayatına ve şiirine yansıdı. Daha sonraki şiirlerinde toplumsal sorunlara yöneldi. Gezip gördüğü yerlerden aldığı esinle zenginleşen ve coşkulu bir insan sevgisiyle yoğrulan şiiri, toplumsal sorunları, yaşam-halk ilişkisini öne çıkardı.
Şiirlerinde büyük ölçüde folklor öğelerinden yararlandı. Şiir üzerine yazılarını bir araya getiren “Şiiri Düzde Kuşatmak” (1983) kitabında, halk kaynağına inme isteğini, “Halkta varolan öz ve biçimi diyalektik olarak yükseltmek, şiiri yükseltirken halkın yaşamının ve yaşam biçimlerinin yükselmesine yardımcı olmak” sözleriyle açıklar.
Akın’ın şiir kitaplarından bazıları: Rüzgâr Saati (1956), Kestim Kara Saçlarımı (1960), Sığda (1964), Kırmızı Karanfil (1971), Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı (1972), Ağıtlar ve Türküler (1976), Seyran Destanı (1979), İlahiler (1983), Sevda Kalıcıdır (1991), Sonra İşte Yaşlandım (1995), Sessiz Arka Bahçeler (1998), Uzak Bir Kıyıda (2003), Beni Sorarsan (2013).