Müzik, kediler, yerini her gün çirkin apartmanların aldığı büyüleyici köşkler, tesadüfler, imkânsız sayılan hayaller, tükenmeyen umutlar… Bir çocuk daha ne ister?

İnci’nin İnci’yle karşılaşması

KEREM GÖRKEM

Çocuk kitapları yazarı Göknil Özkök’ün yeni kitabı nisan ayında okurla buluştu. Yazın yaşamına yayınladığı ilk biyografik roman olan Sihirli Mozart ile başlayan yazar, farklı yaş grupları için üretmeyi sürdürüyor. Bir müzisyenin kaleminden çıkan Özkök’ün kitaplarının en belirgin özelliği müzikle iç içe olması denilebilir. Sihirli Mozart ile başladığı yolculukta, hiç şüphesiz, Özkök’ün yazınını İnci’nin Kitabı’na taşıyan temel itki müzik.

Can Çocuk Yayınları’nın 7+ yaş grubu için sunduğu İnci’nin Kitabı çok katmanlı bir yapıya sahip. Asıl hikâye, ailesiyle yeni bir apartman dairesine taşınan İnci’nin, taşındıkları apartmanın hemen karşısındaki büyüleyici köşkü fark etmesiyle başlıyor. Başlarda terk edilmiş, içinde yaşayan hiç kimse yokmuş izlenimi veren bu sihirli mekânın keşfi, bir bakıma İnci’nin kısa serüveninin düğüm noktasını oluşturuyor.

Aslında her şeyi değiştiren, karlı bir kış akşamında, babasının getirdiği plak oluyor. Yazar, İnci’nin bu hikâyeyi ailesinden ayrı (tanıksız) yaşamasını istemiş olacak, plakları odasına alıp yalnız başına dinlemesini sağlıyor. İnci aleti açıp, iğne plağa değdiğinde sanki bir büyü gerçekleşiyor ve köşkün ışıkları yanmaya başlıyor. Tam o anda, İnci kedisini sokakta gördüğünü sanıyor ve onun peşinden, kendini köşkün bahçesinde buluyor. Müzik ve kedi sevgisi gibi iki masumane dürtünün İnci’yi köşkle tanıştırması sürpriz olmasa gerek. Bu bir yetişkinin hikâyesi olsa, sanıyorum tam tersi bir imge yaratılmış olurdu. Yazar Göknil Özkök kitabında bu ince detayları gerçekten başarıyla işlemiş.

İlk basamakları çıkmaya başladığı sırada köşkün ışıkları yandı. İnci bir ayağı havada donakaldı. Yutkundu. Sanki az önce odasında dinlediği müziği duyuyordu derinlerden bir yerden. Korkuyla karışık garip bir heyecana kapılmışken, köşkün kapısı açıldı. İnci bakışlarını yavaşça kapıya çevirdi. İçeriden gelen güçlü ışık gözlerini kamaştırdı. Yukarı doğru uzayan bir gölge görebildi yalnızca.

İnci’nin İnci’yle karşılaşması da böylece gerçekleşmiş oluyor. İnci’nin karşısında, onunla aynı ismi taşıyan, piyano çalan, kedisinin bir ikizine sahip olan yaşlı bir İnci duruyor. Bu noktadan sonra mümkün olanla mucizenin sınırları ortadan kalkıyor. 7+ yaş grubundaki bir “ilk okurun” hayal dünyasını zenginleştirecek birkaç sahne bekliyor bizi.

İnci’nin Kitabı’nın yukarıda değindiğim bütün bu kurgusal özelliklerinin yanında, Ahmet Adnan Saygun üzerinden Türk Beşlisi ve modernleşmesine bir saygı duruşu olarak da tarif edilebileceğinin altını çizelim. Kitabın önemli bir bölümünün ilk Türk operasının bestecisi, ilk Devlet Sanatçısı ve Yunus Emre Oratoryosu başta olmak üzere devrim niteliğinde çok önemli eserlere imza atmış olan Saygun’a ayrılmış olmasının kıymetini teslim etmek lazım. Hangi yaş grubu için yazılmış olursa olsun çocuk kitaplarının bir “rehber” niteliği taşıdığını düşünecek olursak, İnci’nin Kitabı’nı, okumayı yeni öğrenmiş çocuklarına temin eden ebeveynlerin pişman olmayacaklarını söyleyelim.

Müzik, kediler, yerini her gün çirkin apartmanların aldığı büyüleyici köşkler, tesadüfler, imkânsız sayılan hayaller, tükenmeyen umutlar… Bir çocuk daha ne ister?