Mustafa Orman’ın öyküleri elini taşın altına koymadan edememiş. Yazar, ‘Derdin İncinmesin’de okuyucuya cıvıl cıvıl kaynayan öyküler vadetmediğini daha başından, kitabın ismiyle belirtiyor

İncinmeyen var mı?

EYLEM ATA GÜLEÇ

Mustafa Orman’ın “Derdin İncinmesin” adını verdiği öykü kitabında, Orman’ın öykü anlayışına dair pek çok ipucu bulunuyor. Yazar, bu kitabıyla okuyucuya cıvıl cıvıl kaynayan öyküler vadetmediğini daha başından, kitabın ismiyle belirtiyor. Kitabını ithaf ettiği annesinin neden endişe ettiğini ve neden “Bunu hapse atmasınlar” dediğini kitabın ilk öykülerini okuduğumuzda anlıyoruz. Derdin İncinmesin, dertleri olan öykülerden oluşan bir kitap. Mustafa Orman’ın öyküleri elini taşın altına koymadan edememiş.

Kitapta, büyük bir taziye evine dönen Türkiye’de dükkânların camına yapıştırılmış “Cenazemiz dolayısıyla kapalıyız” yazılarının kaldırılmasına gerek kalmadan arka arkaya cenazelerin geliyor oluşu, çalışmak için gurbete gidenlerin eve birkaç ay yetecek kadar para ile beraber teyp kasetlerine kaydettikleri seslerini göndermeleri, polisin ev baskınında götürdüğü baba ve babanın paltosu, gözaltında kaybedilen insanların isimleriyle çözülen bir bulmaca, devletten gördüğü tek faydanın bir polis baskını esnasında ağrıyan dişinin dökülmesi olduğunu söyleyen Selim ve devletin babasını kaptığı Kamuran var.

Derdin İncinmesin’de yer alan bazı öykülerde karakterlerin bedensel arızalarının betimlenmesinde ayak ve bacak gibi yürüme organlarına yapılan vurgunun ısrarcılığı dikkat çekiyor. Örneğin Cızz isimli öyküde hem köye götüreceği sesleri kaydeden kişinin hem de Cıbıl’ın sol bacağı sağ bacağına göre daha kısadır. Diş adı verilen öyküde Deli Sedo topal olarak tarif ediliyor. Dut Ağacında, sınırda patlayan mayınla babasını kaybeden çocuk bacağından yaralanır. Tümünü bir arada düşününce bir metafor olarak sakatlığın nasıl bir etki bırakması arzulanmış olabilir sorusu geliyor akla. Metinlerdeki yürümek ve gitmek fiillerinin kullanıldığı yerleri yukarıdaki sakatlık durumlarıyla birlikte ele almayı denersek; bedensel açıdan zorlanmaya neden olan şeye karşın yürüme inancını mı anlatıyor diye düşünebiliriz. Burada yürümek derken niyet edilen içsel yürüyüşü sürdürmek ve/veya olan bitenlere rağmen hayata tutunmayı kastediyoruz. Orman’ın anlatılarında yürümek öykü kişilerinin reaksiyonlarının hatta psikolojik durumlarının göstergeleridir. “Dünyanın en yakın yerine gitsen, yine de kalbin uzağındı.” “Gökyüzü gri dumanlı yürüyüşünü toparlayarak sürdürüyor.” “Bu dünyada yürümek kısa, anlatmak uzundu.” Yazar, okuru sanki şöyle bir tabelanın önünde durduruyor; Sakatlık yürüyüşü zorlaştırır, engel olamaz.

Öykülerde yer alan kadınlar, dert ile yüklüler. Kocasını mayın patlamasıyla kaybetmiş ya da polisler tarafından götürülmüş geri dönmeyeceğini bilerek yaşamak zorunda olan, oğlu gurbette çalışan kadınlar. Okura tanıdık gelir bu kadınlar; konuşurken eşarbıyla ağzını nasıl kapattığını okuduğunda gözünde canlanması zor olmaz. “Önce Saim’in ailesinden başladın. Kucaklaşmalar, özlemler… Kasedi teybe taktın. Bayrak flama iner misali eşarplar ağızları kapattı, kollar göğüslerde birleşti, sonra da bedenleri çekilmiş birer fotoğrafla gözlerinin üzerine düştü. Düğmeye bastın.”

Orman, kitabında öykü kişilerinin iç dünyalarını, yaşadıkları karşısında ne hissettiklerini direk ifadelerle vermiyor. Örneğin “Palto” öyküsünde babasının polislerce götürülüşüne tanık olan çocuğun duygularını, babasına paltoyu verme istediğinde duyumsuyoruz. Aynı öyküde kadının kocasının götürülüşüne karşı hissettiklerini; üzüntüsünü, kaygılarını metinde açık şekilde okumuyoruz. Onun yerine kocasının kırılan dişini iğneyle göğsüne dikmeye çalıştığını okuyoruz. Yetmez mi?

Bu tutuma başka bir örnek olarak “Güvercini Bileğinden Öp” isimli öyküden bahsedebiliriz. Babası hapiste olan Kamuran, annesinin dayı olarak tanıtıp eve aldığı adam hakkında kuşkulu şeyler düşünür. Sonunda şüphelerinin yersiz olmadığına karar verdiği bir gece çatıya çıkar. Güvercinlerinin kanatlarını bantlar ve onları bir ipe dizer. Kamuran’ın annesine öfkesi açık şekilde ifade edilmek yerine ruhsal durumu güvercinlere çektirdiği eziyete yansıtılarak anlatılır. Yine Kamuran’ın baba özlemi, sevgisi bütün güvercinleri ipe bağlarken birini koynunda saklamasında cisimleşir.

Öykülerin dokusuna nüfuz eden kederli ritim, azıcık hareketlenip dalgalandığında dahi buruk şeyler hissettiriyor; “Günlüğe Düşmüş Cenin” böyle bir öykü. İnsanın yüzünü tuhaf, acı bir tebessümle kasıyor. Bu öyküye güç veren; resmedilen aile tablosunda baba ve koca figürünün çocukları ve eşiyle arasındaki ruhsal mesafelerinin iyi çizilmiş olması. Ancak öyküde akla yatmayan bir detay var, atlamamak lazım; anlatıya konu edilen baba karakterinin günlük tutması. Bu kişi yaşadıklarını neden bir deftere yazma gereği duydu? Metne yönelttiğimiz bu sorunun cevabı bulunamıyor.

Derdin İncinmesin, okurundan bir parça yavaşlık talep eden öykülerden oluşuyor. Süratle okunduğunda satırlara serpilen detaylar ıskalanabiliyor. Metin aralarında duraklamak sonraki okumaya hazırlanmak için faydalı olabilir. Soluk almayı unutmayınız.