Uzun ‘Geleceğe Dönüş’ gıybetlerinde temel konu aslında öngörü oldu. Filmde gördüklerimizin bir kısmı artık kullanılmakta, kalanlar da yolda

İnfilak

EZGİ ÇELİK
e.ezgicelik@gmail.com

Önce bir hafta boyunca ha geldi ha gelecek diye beklendi. Sonunda da, geçtiğimiz haftaiçi, kavuştuk diye, gerekli ihtişam ve gösterişle kutlaması yapıldı. ‘Back to the Future – Geleceğe Dönüş’. Bundan tam otuz yıl önce, yürütücü yapımcılığını Steven Spielberg’in, yönetmenliğini Robert Zemeckis’in yaptığı bir film dünyaya geldi. Michael J.Fox ve Christopher Lloyd’un başrollerini paylaştığı filmin adı, Geleceğe Dönüş. Bu ikili, bundan tam otuz yıl önce bir araçla bulundukları zamandan geçmişe doğru bir yolculuğa çıktılar. Bizi bu ikili de esas ilgilendiren, 1989 yılında çekilen devam filmi, ‘Geleceğe Dönüş II’ deki yolculukları. İşte bu ikili ikinci filmde, tam geçtiğimiz haftaya, 21 Ekim 2015’e geliyorlar. Böylelikle, sinema tarihinin merakla beklenen en havalı anlarından biri yaşanmış oluyor. Oldu. Geçti. Bitti. Ve bize arkasından, uzun uzun, ay acaba neleri tahmin etmişler, edememişlerin çekiştirildiği sohbetler kaldı. Ve evet, bir uçan kay kay göremedik hala doğru, ama anlaşıldı ki, bir çok teknolojik öngörü başarıya ulaşmış.

Uzun ‘Geleceğe Dönüş’ gıybetlerinde temel konu aslında bu oldu, öngörü. Filmde gördüklerimizin bir kısmı artık kullanılmakta, kalanlar da yolda. En fazla birkaç yıl içinde hepsi hayata geçmiş olacak. Film ekibinin vizyonunu tartışmaya gerek yok diye düşünüyorum. Kendi etraflarında ve aynı anda dünyanın etrafında üçyüzaltmış derece dönen bir vizyona sahipler. Evet, bir takım teknoloji devlerinden, üstün danışmanlık aldıkları aşikar. Ama işte o yardımı aldıran da, demin bahsettiğimiz o öngörü meselesi. Siz de vuku bulan o dayanılmaz geleceği görme isteği, bir süre sonra o vizyona sahip olmanızı sağlayacaktır. Meselemiz şu ki, o vuku bulma anından bir tık öncesi var. Kaçırılmaması gereken de tam bu.

Şimdi cancağızım, bu adamlar geleceğe kafayı takmış ve ille de keşif ille de buluş demişler. Peki bu adamlar bulundukları zamanı yalayıp yutmasa, ne kadar geri ne kadar ileri olduğunun farkında olmasa, gelecekte ne olması gerektiğini bulamazdı değil mi cancağızım? Hayal kurması güçleşir, nereden nereye gitmesi gerektiğini bilemezdi değil mi? O zaman neymiş cancağızım, önce ne eksik gedik varsa bakılacak, onların filmi yapılacak, sonra o patlama yaşanacak. Muhtemel durumda, etraflarına, bulundukları çağa, ülkelerinin durumuna o kadar çok baktılar baktılar ve baktılar ki, gerçekten infilak ettiler. Aşırı ilgi ve alaka onlara büyük patlamayı getirdi. Ve eminiz ki o an durup, acaba bundan otuz yıl sonra insanlar ne der, ne düşünür demediler. O kadar yıl önce, o an orada, sadece, biz neyi hakediyoruz, biz bunca yıl sonra ne istiyoruz, onu hayal ettiler.

Seni kim izlemiş, kim okumuş, kim dinlemiş, kim sevmiş, kim sevmemiş. Kime göre, neye göre? Nerede ve ne zaman? Bütün bu soruların cevapları ile boğulmaya yüz tutacağına, yüzünü berrak tutmaya çalış. Sadece etrafınla, olup bitenle, sana kalemi oynatacak, şarkıyı söyletecek duyguları kovala. Bir de gerçekten, önce kendi zaman dilimindekini anla. Neler oluyor, bu zamanda herkes nasıl yanıyor? Fazla ilgi iyidir yahu, kim demiş fazla ilgi kaçırır diye. İşte en fazla infilak edersin. E yine iyi. Yaşadığın zamanda taş olup kalacağına, bir otuz yıl sonra saçtıklarını toplarsın. İyi, iyi. Her türlü, bu daha iyi.

Cancağızım, kısaca sen sen ol, sakın içinde patlama.

Saygılar.