İnşaata dayalı büyüme

Milli gelirin ikinci çeyrek büyümesi yüzde 5,1 olarak açıklandı. Yüzde 5,2 olan bir önceki çeyreğin biraz altında kalarak, ortalamaya yakın bir düzeyde gerçekleşti. Açıklanan rakamlar, tek bir şeyi ortaya koydu: tüketimdeki sınırlı geri çekilmeye rağmen inşaat ve borç ekonomisi hızla sürmekte.

Büyüme tablosunda, zincirlenmiş hacim endeksine göre, özel tüketim harcamaları çeyreklik bazda bir önceki çeyreğe göre 0,3 puan gerilerken, kamu tüketiminde ise ciddi bir düşüş göze çarpıyor. İlk çeyrekte kamu tüketimi yüzde 1,3 iken, ikinci çeyrekte eksiye düşerek -0,6 gerçekleşmiş. Öncelikle bu düşüş kamunun söz konusu zaman aralıklarında tüketimini yavaşlatması yerine, bir önceki dönem gerçekleştirdiği devasa boyuttaki tüketim köpüğünü geri çekmeye başlaması şeklinde okunmalıdır. Buradaki geri çekilen payın ise yatırımlara aktarıldığı görülebilir.

Ülke ekonomisinin her yıl değişmeyen bir özelliği, büyümenin tüketim-borç ve dış kaynak bağımlılığına dayalı büyüyor oluşu. Bu üçünü tetikleyen ve buradan beslenen yegâne alan ise inşaat. Fakat ne var ki, piyasaya salık verilen ve tutarı 250 milyar liraya dayanan KGF kredilerinin varlığı, ülke ekonomisinin kendi iç temposunun ancak ortalamayı yakalayabildiğini ortaya koyuyor. Yani sözün özü yapay yollarla yaratılmış bu derece kredi bolluğu varken ve kamunun kaynakları olağanüstü koşullarda olağanüstü boyutlarda kullanılmışken, ekonominin ite kaka gelebildiği yer ancak yüzde 5,1’dir. Ki bu da- eski seri ile konuşacak olursak- ortalama seviyedir.

Bunun yanı sıra 2010 yılından bu yanaki ikinci çeyrek verileri, özel ve kamu tüketim harcamalarındaki gerilemeyi ve net ihracattaki artışı gösteriyor. Peki, bu veriyle ‘ihracata dayalı büyüyoruz’ denilebilinir mi?

Öncelikle tanım olarak ‘ihracata dayalı büyüme’, ihracat artışlarının milli gelir artışındaki itici gücü oluşturmasıdır. Bir ülke için ‘ihracata dayalı büyüyor’ diyebilmemiz için bu ihracat kaynaklı büyümenin sürdürülebilir olması en birincil koşuldur. Bu da ancak, teknolojik yenilik ve verimlilik artışı ile sağlanabilir. Tüm bunlar da ayrıca sermaye oluşumunda ve istihdamda izlenebilmelidir.

insaata-dayali-buyume-350271-1.

Türkiye’de ise düşük ücret düzeyine dayalı bir rekabet gücü politikası etrafında orta-düşük teknoloji bandına sıkışmış, yüksek borçlanma ve yoğun ithal girdi kolaycılığının üzerine oturmuş bir üretim ve ihracat politikası izlenmektedir. Diğer bir ifade ile, ancak ithal ettikçe ihraç edebilen, düşük işgücü sayesinde küresel üretim zincirinde taşeron görevi gören bir ekonomi mevcuttur.

Nitekim sermaye oluşumu da bu tanıma uygun değildir. Bir önceki yılın aynı dönemine göre yatırımlardaki artış yüzde 9,5 olurken, inşaattaki artış yüzde 25 oldu. Makine ve teçhizat ise yüzde 8,6 daralma yaşadı. Kısaca sermaye birikimindeki artış inşaata dayalı yaratıldı.

insaata-dayali-buyume-350272-1.Oysa arzu edilen, yani istihdam ve toplumsal refaha katkı sunan bir yatırıma eşlik etmesi beklenen kalem makine ve teçhizattır. Burada görülen ciddi daralma, ülke gerçeğini yansıtmaktadır.

Adını koyarsak, ülke ekonomisi ihracata dayalı değil, inşaata dayalı büyümüştür. Bir gece ansızın ODTÜ ormanına gizlice giren iş makineleriyle bu durum gayet de somuttur. Tüketim/alım gücü gerilerken (ya da artsa da borca dayalı artarken); sanayi, istihdam ve üretken gücünü kaybederken, ülke ekonomisi beton yığınları arasında şişmektedir. Hem de bu şişkinlik, yaşam alanlarını, doğayı akıl almaz bir şekilde yok etmektedir.