İnsan en vahşi hayvandır

Yenilikçi yönetmen Alejandro G. Iñárritu bu sene de hakkında en çok konuşulan filmlerden birine imzasını attı. The Revenant (Diriliş) genel kabul olarak insanın doğayla mücadelesini, Amerikalıların Kızılderililere karşı yürüttüğü kirli savaşı göstererek bir intikam hikâyesini anlatıyor. Ancak Iñárritu 156 dakika boyunca sadece bunu yapmıyor. Bu filmi anlamak için keşfetmek gerek. Filmden birkaç sahne detaylandırdığım için yazı spoiler içerir.

Glass, ayı ve vaftiz
Kızılderili hikâyelerinde, savaşçının öldürdüğü hayvanın ruhu ve gücü savaşçıya geçer. Ana karakterimiz Hugh Glass (Leonardo Dicaprio) ormanda avlanırken, yavrularını korumak isteyen dişi bir anne bozayının saldırısına uğrar. Glass’ın ölümcül darbeler aldığı bu mükemmel sahnenin ardından, hayatta kalması ne kadar inanılmaz olsa da artık öldürdüğü ayının gücü kendisine geçmiştir. Glass’ın bedensel cenderesi ruhunun acısıdır. Ruhu bedeni içerisinde kapana kısılmıştır ve bu yaralar bunun dışavurumu gibidir.

Glass’ın dirilişi
Iñárritu’nun filmlerinde oyuncunun baktığı yeri gösteren sahneler karakterin aklından geçeni anlamamız için önem taşır. Glass’ın acı çeken yüzünü gördükten sonra yukarıya doğru yükselen kamera Glass’ın bir iç huzur arayışının hareketi gibidir. Glass’ın hatta belki de yönetmenin uzun ağaçların en ucundan başlayan gökyüzüne bakarak ulvi olanı arayışıdır. Bu tekrarlanan hareket dışında Glass’ın ateşli kuyrukluyıldızına baktığı sahne (Birdman filminde de kullanmıştı) son derece etkileyici. Glass’ın kendi içindeki gücü hissettiği veya insanın evrende ne kadar küçük olduğunu hissettiği bir an olabilir... Iñárritu bir şeyi tekrar ediyorsa dikkat kesilmek gerekir; Glass’ın mezarından çıkarcasına yerinden fırladığı tekrarlanan pek çok sahne gibi. Aslında Glass gerçekten de gömülüyor ve toprağı yararak mezarından çıkıyor. Ardından bir Ree’den kaçarken nehre düşüyor ve nehirden çıkışıyla vaftiz olmuş oluyor.

Glass ve kurtlar
Nehirden sonra, Glass, sürünerek bir tepenin ardına çıkar ve birkaç kurdun bizon sürüsüne saldırdığı ana baktığını anlarız. O önemli bir bakıştır, yönetmen bunu vurgulamıştır. Ova Kızılderilileri (Pawnee) hayatlarını, kültürlerini bizonlar üzerine kurmuşlardır. Tarihte beyazların, yerlilere yaptıkları zulmün alegorik bir anlatımı gibidir bu sahne. Ama hiçbir taraf tam kötü değildir sanki. Kurt sadece kurtluğunu yapmaktadır. Kurtların saldırısıyla bizonlar kaçar, bir tanesini yakalayan kurtlar onu yemeye başlarlar. Bu bizondan arta kalanı da, ölüler dünyasından gelmiş gibi gözüken bir Kızılderili yer ve yediğinden bir parça da Glass’a fırlatır. Bir kurda dönüşen Glass çiğ bizon etini yiyerek sızar.

Glass ve kızılderililer
Glass’ın yaralarını iyileştiren ve “intikam tanrının elindedir” diyen bu Kızılderili’yi boynunda “hepimiz vahşiyiz” yazısı ile ağaçta asılı görürüz. Belki bu Kızılderili en başından beri o ağaçta asılıydı ve Glass tüm bunları sadece hayal etmişti. Glass, spiritüelliği temsil eden Kızılderililerle, maddi hayatı temsil eden Amerikalıların yani iki dünyanın arasında sıkışmış gibidir. Filmdeki Kızılderililer sanki öteki dünyadanlarmış gibidir. Sahnelerin çoğunda beyazlardan daha yüksekte resmedilmişlerdir, özellikle finaldeki pozisyonları ile de bu net şekilde vurgulanmıştır.


Glass’ın Odysseia’sı
Kullanılabilecek en geniş lenslerle, resmi ağır ağır geriye çekerek, seyirciyi içeri alan Iñárritu’yu ve görüntü yönetmeni Lubezki’yi ne kadar övsek azdır. Ancak bu güçlü resim etkisinin en büyük ismi Ansel Adams’dır. Hudson River ekolü resimlerinden etkilendiği fotoğraflarındaki bu etki Lubezki’de de görünüyor. Tinsel bir yüceliği yakalamayı hedefleyen Lubezki de seyirciyi bu resmin içine alırken bu yüceliğin karşısında bizleri germeyi başarıyor. Iñárritu’nun The Revenant’ı sadece bir intikam hikâyesi değil. İntikamın içi bu filmi ayakta tutacak kadar güçlü değil, Glass’ın devam etmesi için bir kıvılcım sadece. Kargalar, balık, at, sincap, melek, dinsel ögeler gibi çok zengin simgelere sahip olan The Revenant, aslında Hugh Glass’ın Odysseia’sı veyahut Gılgamış’ıdır. Bu iki destanın kahramanları gibi o da aslında dünyanın sonuna yolculuk etmekte ve ölüler ülkesine geçmektedir. Finaldeki son bakışıyla da ruhani arayış sırasını bize devreder gibidir.