Bir yıl önce, Edirne’nin Meriç kıyısında, Pazarkule’deydim. Mültecilerin buradan kovulmak istendiği, karşı tarafın ise geri ittiği sınırda, halen devam eden sürecin başlangıcını yerinde izlemiştim.

Bizi uluslararası basından sanan bir insan kaçakçısı, Meriç nehrinden yeni çıkmış, üstünden sular süzülen iki Somalili mülteciyi gösterip “Bunları ben iki kere gönderdim, geri nehre atmışlar, yine göndereceğim” diye böbürleniyordu, öyle olmadığımızı anlayınca hemen ağız değiştirdi: “Ben köylüyüm, burada ne oluyor bilmiyorum, yazık bu insanlara da…”

Meriç’ten veya Ege’den geçişleri organize eden “küçük” kaçakçılar 3-5 bin Euro alırken, “resmi” yollardan ve kat kat fazla paralara insan kaçırıldığını çok yeni öğrendik. Biz yeni öğrendik ama belli ki iş eski.

İlk basına yansıdığında, muhalefetin sadece şakalarına konu etmek üzere ilgilendiği olay, Yeşilyurt Belediyesinin meclis oturumunda CHP’li meclis üyesi Günnur Tabel’in verdiği önergeyle ortaya çıkmıştı. Şebekenin detaylarını açığa çıkaran da Habertürk gazetesinden Sevilay Yılman oldu.

“Resmi kaçakçılık” şöyle yapılıyor:

Mülki idareler ya da resmi kurumlar (çoğunlukla ilçe belediyeleri), bir sivil toplum örgütüyle birlikte yurtdışında (Almanya’da) düzenlenecek etkinlik projesi hazırlıyor. Kaçmak isteyen ve yeterli Euro’su olanların adlarını, proje katılımcısı olarak Gri Pasaport almaları için İçişleri Bakanlığı’na gönderiyor. 6 bin ila 20 bin Euro arasında değişen ücretlerini ödeyenler, kısa sürede pasaportlarını alıp istedikleri kente gidiyorlar.

Ancak ilk bakışta “rahat” bir kaçış gibi görünse de ülkeye resmi pasaportla girdikleri için iltica başvurusu yapmaları neredeyse imkânsız. Dolayısıyla o ülkede kaldıkları sürece hep “kaçak” statüsünde olacaklar ve yakalandıklarında geri gönderilme riski taşıyorlar.

Tabii Meriç nehri veya Ege denizindeki hayati tehlikeden kurtulmuş oluyorlar, herhalde o sebeple de bu kaçış biraz daha pahalı. Pahalı olmasının diğer sebebi de aracıların fazlalığı olabilir.

Şimdi tüm bunlar ortaya döküldüğüne göre, diğer resmi makamların neler yaptığına bakalım: İçişleri Bakanlığı ilk olarak “meşhur” olan Malatya’nın AKP’li Yeşilyurt Belediyesi hakkında soruşturma açtığını duyurdu, vali yardımcısı, nüfus ve vatandaşlık il müdürü ile iki kamu görevlisi görevden uzaklaştırıldı.

Bakanlık dün de CHP’li Balıkesir Gömeç, Adıyaman Gölbaşı ve Burdur Yeşilova, İYİ Parti’li Yozgat Yerköy, 2019 yılında kayyım atanan HDP’li Urfa Suruç ve AKP’li Ordu Korgan belediyeleri hakkında soruşturma başlattı.

Gözden kaçan ise, bunların hepsinin - haliyle - idari soruşturmalar olması. Bakanlığın zaten ceza soruşturması yapma yetkisi yok.

Peki, bu yetkiye sahip olanlar ne yapıyor? Yani, savcılar insan kaçakçılığının farkında mı?

İnsan kaçakçılığı şebekesi, yani suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, son baktığımda Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak tanımlanıyordu. Savcılar da idari soruşturmanın sonucunu beklemeden resen soruşturma açabilir, sonucunda da ceza davası için iddianame hazırlayabilir.

Tabii, halihazırda bu soruşturma(lar) açılmış da olabilir.

Bu noktada en çok merak edilen ise, işin ucunun nerelere varacağı…