Biliyoruz, siyasi şov için yapmayacağınız şey yok, Ayasofya sadece bahane, 2020 yılında hâlâ, kılıç ve sancak kullanmanızı da ama bu bir gelenek diye yutturabilirsiniz, elbette. O vakit son model, gıcır gıcır ve harbiden pahalı arabalarınız ile gelmeyin, bakın at var, tahtırevan var, değil mi ama?

İnsan kalabilmeliyiz her koşulda

Alper Turgut

Memleketimizde politika, malumunuz pek idealler için değildir, çıkar amacıyla yapılır, semirecekler belirlenir, gelecek ona göre şekillenir. Üç aşağı beş yukarı siyaset, yoksul kitleleri önce sersemleştirme devamında da kemikleştirme hamleleri demektir. Zengin, her türlü manevra kabiliyeti ve hünerine sahiptir, postunu da istediği yere, anında atabilir. Fakir ne etsin, maddiyat yoksa, haliyle maneviyata yüklenecek garibim, telaşla, heyecanla ve büyük bir arzuyla koşturup durması da bundan ha! Ve kabul buyurun, erk gücünün, halkın sağlığına değil, salt oyuna ihtiyacı var. Yoksa Ayasofya mevzusunda, hem aman sosyal mesafeye dikkat diye tepinip hem de 350 bin kişinin katılımıyla övünmenin başkaca bir açıklaması olamaz. Biliyoruz, siyasi şov için yapmayacağınız şey yok, Ayasofya sadece bahane, 2020 yılında hâlâ, kılıç ve sancak kullanmanızı da ama bu bir gelenek diye yutturabilirsiniz, elbette. O vakit son model, gıcır gıcır ve harbiden pahalı arabalarınız ile gelmeyin, bakın at var, tahtırevan var, değil mi ama?

Kadınlara, çocuklara, ihtiyarlara, hayvanlara, ağaçlara yönelik amansız ve tarifsiz şiddetin, durmasını ve sonlanmasını geçtim, yavaşlayacağı bile yok! Biz erkeklerin, şunu görmesi gerek, kadınlarda mecal bırakmadık, sabır bırakmadık, çare bırakmadık, hâlâ ve ısrarla akıl öğretmeye çalışanları, siz de erkekleri düzgün seçin canım ya diye şuursuzca çabalayanları görüyorum, derdin sebebini zerrece anlamayan tipler bunlar ve çoğunluktalar, ne yazık ki. Serseriye değil, efendi elemanlara yönelin diyor, bak ya, sanki aklı sıra vitrin düzenliyor. Kendi adıma tanığım, nice soğukkanlı ve sakin görünen herifin içerisinden resmen psikopat çıktı, sefil serseri denilen adamın da altın bir kalbi olduğu anlaşıldı. Manyaklığın, sadistliğin, şiddetin, tiple çok da alakası yok, ergen ve yetişkin olmak ile, okumak ve okumamak ile zenginlik ve yoksulluk ile de ilgisi pek yok.

Bu bambaşka bir cehalet, tüm zalimliğini de kendini haklı sanmak denilen korkunç alışkanlıktan alıyor. Bu kutsal görevmişçesine nesillere aktarılan lanet huy, kendini her şeyin üstünde görüyor, dinlerle, siyasetle, muhafazakârlıkla, modernlikle de açıklanamaz, kesinlikle. Düzelir belki, iyileşir zamanla, yara açan deva da olur, tüm bunlar, boş lakırdılar, iyi niyet demeyelim, saflık derecesinde aptallık olduğunu söyleyelim. İkircikli olmak, kararsız kalmak, sistemin tıkır tıkır çalışmasına yarıyor. Erkek egemen kültürün tamamen sarsılması, yıkılması ve yok olması şart. Sonrasında elbette insan egemen kültürü de kurmamak gerekiyor. Çünkü egemen olan, sorun yaratıyor, kökleşmeyi, kurumsallaşmayı hedefliyor, başkalarına, asla yaşam hakkı tanımıyor. İnsanlığı inşa etmek, türlere ve doğaya saygı duymak, başkaca bir yol yok, kurtuluşumuza dair.

Her yeni şiddet, dehşet ve vahşet haberinde, bu kadar da olmaz ama diyerek hayret ediyor, şaşkınlık içerisinde kalıyoruz. Oysa bizleri bir büyük utancın içerisine sokmalı, vicdanlarımızı kanatmalı artık. Sormak isterim, hangi vaka, bizi tamamen kendimize getirecek, tahammül eşiği çoktan aşıldı diyerek harekete geçirecek? Tastamam, hayati tehlike bu yaşananlar, can havli işte, ötesi berisi yok!

Eskiden tanıdığım birçok insanın, hayat denilen bu amansız koşuda, saçmaladıklarını görüyor ve üzülüyorum kendi adıma. Kayırmayı, kollamayı, haksızlık olsa da susmayı, içselleştiriyorlar. Muhaliftik hani, her türlü iktidara karşıydık, güçlü ve suçlunun yamacına ilişmek miydi yani düşlerinizin izdüşümü? Yapmayalım dediklerini, azimle yapan, hasletlere sürekli dem vurup, altını çizdiği her şey lafta kalan ne çok tanış var. Öyle, öyle artık dürüstlük hak getire, samimiyetsizlik de cabası.

İnsan neyse odur, asla dönüşmez, çevrilmez, milim ilerlemez diyorsanız, biz mağaradan nasıl çıkabildik, uzaya ulaşabildik? Uygarlığın, her şeyine tav değiliz elbette, ilkel olan belki daha vahşi görünüyordu, kanlıydı, sancılıydı, yüksek seviyede acılıydı. Lakin medeniyet de hiçbir zaman ve koşulda masum olmadı, olamadı, hokus pokus yaptı, gözlerimizi itinayla boyadı, dağınık olanı sisteme oturttu, yarınları dahi, düzenin kurucularına ve koruyucularına göre yonttu. Peki, her erkek kendi adına özeleştiri verse nasıl olur? Sistemden, genelden bahis açtık, öznel olanı unutmayalım derim, öncelikle ferdî hallerimizi deşelim. Bireysel hatalar diyoruz, istemeden yaşandı, kazadır oldu diyoruz. Yanlış yaptığımızı, suçlu olduğumuzu ya zoru görünce kabul ediyoruz ya da can yakınca, yarattığımız tahribata bakınca, pişmanlık da keza öyle.

Kadına yönelik şiddete dair, nice ağır ve travmaya yol açan öyküye şahit oldum, konu üzerine kitaplar okudum, hatta tonla dizi, film ve belgesel izledim. Seyrettiğim her şeyde, öfke kontrolünün yaşamsal bir mesele olduğu anlaşılıyordu. Hırsın, kibrin, bencilliğin, önemsememenin altında, aslında hâkim zihniyet yatıyordu. Bana bir şey olmaz ile besleniyordu, ucuz kurtulurum nasılsa diyerek devam ediyordu. Kadınları tapulu malı sanan nice adam var, dünyanın her yerindeler, kimi ülkelerde özgürce yaşamak kısmen daha kolay, diğerlerinde baskının boyutu inanılmaz olsa da erkeğin saltanatı tam gaz sürüyor.

Kendi adıma, kendimi aşamayacaksam boşa yaşamış olurum, tam da bu yüzden, yanlışım olduğunda kabul etmekten, geçmişimde öfkem yüzünden kırdığım insanlar varsa, özür dilemekten gocunmayacağım. İlerleme, yüzleşerek olur, özeleştiri vererek olur, doğruya doğru demekle olur, haklıya hakkını teslim etmekle olur. Şiddete yönelmeyeceğiz, elimize kolumuza söz geçirmesini bileceğiz, kadınlar hakkını aradığında, akıl vermeyeceğiz, gerektiği yerde ve zamanda susmasını bileceğiz. O kadar basit, bu kadar net!

Başkentin göbeğinde, kendisine emanet edilen yavru köpeğe tecavüz edip katleden yaratık da var bu hayatta, Adana’da kanalda sürüklenen sokak köpeğini kurtarmak için tereddütsüz suya atlayan ve canından olan Suriyeli delikanlı da. İkisi de erkek bakarsan, ancak sadece birisi insan. Kıssadan hisse: İnsan olmak ve insan kalmak, biricik gerçeğimiz yaşamak dersinde.