Parçaların bütün ile orantılı, uyumlu, düzenli ilişkilerini, şeylerin yasalı düzenini kozmos olarak tanımlayabiliriz. Bir kozmosun içine yerleşmeden önce bedeninize çekidüzen vermeniz ve içinizi kozmosun düzeniyle uyumlu bir mikrokozmos olarak döşemeniz gerekecek. Kozmosu tasarlayan Platon’un tanrısı Demiurgos bir mimarsa, siz de bir iç mimarsınız. İçinizi döşetmek için uzman bir iç mimara da başvurabilirsiniz, bir psikiyatra, psikoloğa ya da yaşam koçuna. Bedeniniz dış mekâna göre tasarladığında, benliği kozmosun düzenini yansıtan, bütünle gayet uyumlu bir mikrokozmossunuz artık. Bedeninizi bütün ile daha da uyumlu hale getirebilirsiniz; gerektiğinde, Tokyo! filminin Michel Gondry imzalı açılış filmi ‘Interior Design’ın kadın kahramanı gibi, kozmosun içindeki herhangi bir nesneye, bir sandalyeye dönüşebilesiniz. Bedenler nesneleştiklerinde işlem tamamlanmış, kozmosun modüler parçalarına dönüşmüşlerdir. Zaten uyumsuz olsaydınız kozmosu yaratan, sizi kozmos bozucu olarak derhal kapı dışarı edecekti. İktidarın arzuladığı makrokozmos=mikrokozmos denklemi gerçekleştiğinde, despot rahat bir şekilde arkasına yaslanıp şöyle diyecek: “İnsan mikrokozmostur.”

Politik evren, şehir ya da konut. İçlerine yerleştiğimiz kozmosları biz biçimlendirmiyoruz ne yazık ki; bize sadece bir iç mimar olarak içimizi tasarlamak düşüyor. Tasarlamadığımız takdirde kozmostan kovulacağımız, Adem ile Havva hikâyesinde bize bildirilmiştir. Kozmosu tasarlayanlar, insanı da mikrokozmos olarak kurgulamak zorundalar; mikrokozmoslar, kozmosun en küçük birimleri. Mikrokozmos olmak zordur; bir sabah uyandıklarında kanun hükmündeki kararnamelerle, genelgelerle, darbelerle kozmosun yapısı değişmiş olabilir ve içlerinde de bu düzenlemelere denk düşen değişimleri yapmaları gerekir. Tuhaf olan, kozmozun mikrosunu oluşturanların bir parça düzen için tüm bunlara katlanmaları: “Tek istediğimiz, kendimizi kaostan korumak için bir parçacık düzen” (Deleuze). Hazır yapım bir kozmosa yerleşmek, kozmosun yaratıcısına boyun eğmeyi gerektirir.

***

Kozmos terimini ilk kez kullanan Pitagoras’tır. Sayıların, evrenin yapıtaşları olduklarını, parça ile bütün arasındaki orantılı ilişkilerin kozmosu oluşturduğunu söylüyordu. Evren güzeldi, çünkü sayılardan doğmuştu. Kozmos ile kozmetik sözcükleri akrabadır. Her ikisi de düzene sokmak anlamına gelen Yunanca ‘kosmein’ fiilinden türemiş. Bir kadının kendine çekidüzen vermesi, süslenmesi; savaş için birliklerin hazırlanması, savaş düzenine geçilmesi, hükümet ya da rejim kurulması gibi anlamları da var. Modern dillere dâhil olması ise 19’uncu yüzyıla rastlıyor; coğrafyacı Alexander von Humboldt, evrenin ve dünyanın yapısı üzerine yazdığı, farklı disiplinleri bir araya getirerek bütünsel bir yaklaşım benimsediği yapıtına ‘Kosmos’ adını vermesiyle birlikte bu sözcük dolaşıma giriyor. Evrenin içkin kozmosunu, iktidarların aşkın kozmosuyla karıştırmamak gerek. Kozmos modern düşünceye dâhil edilse de kaosla ile birlikte hâlâ mitsel tınılar taşır bünyesinde; tanrıların yeryüzündeki temsilcilerinin kaosu alt edip düzen inşa ettikleri zamanları; Mardukları, Firavunları, Tanrı kralları. Ve ne zaman biri, bedenleri bir araya getirerek bir kozmos yaratmaya kalkışsa, mutlaka dehşetiyle birlikte gelir. Dehşet olmadan kozmosunu yaratamaz çünkü. Kozmos dehşetten doğmuştur.

***

Despot, yarattığı kozmosa “dehşetli güzel” diyecek ve seyrederken estetik haz alacaktır haliyle. Aynı kozmos, mikrokozmoslar için içinde acı çektikleri bir hapishanedir. Fakat her nasılsa fazladan bir olay gerçekleşir ve mikrokozmosların içleri içlerine sığmaz olur ve taşar. Mikro formların kabukları çatlamış, duvarlar yıkılmıştır: “Fazladan gerçekleşen bir olay yüzünden gerçekliğin bir anda kabından taşıvermesi. Her yana uzanan duyargalar... karanlık oyuklar... sapmalar... anaforlar” (Gombrowicz, Kosmos, Can). Fazladan gerçekleşen bir olay, kabına sığmayan hayattır. Hayat, mikrokozmoslarda taşmaya başlar önce ve dalga dalga yayılır. Ve yeni birleşmelerle kendi kozmosunu yaratır. Despotik bir kozmosta fazladan bir olay gerçekleşmişse, insan bir mikrokaostur; hayatın, kabına sığmayan kudreti. Hayat kendi estetiğini gerçekleştirdiğinde, artık bizim için kozmostan keyif alma vaktidir.