12 Eylül 1980 milat olarak kabul edilirse, Türkiye’nin yakın demokrasi tarihine iki bölümde bakmak gerekir.

1980 öncesi ve sonrası…

CHP’nin ilk hedefler bildirgesinden esinlenerek yapılan1960 Anayasası, oluşturduğu yeni ilkeler ve kurumlar aracılıyla başlattığı demokratik süreçte ilk olarak, “düşünce ve ifade özgürlüğü” üzerindeki sınırları kaldırmıştı. Düşünen insan özgürleştikçe, yaratıcılığı ve yapıcılığı da artmıştı, böylece demokrasi kültürü ve ekonomik kalkınma talebi daha da yükselecekti… Türkiye’nin insan hakları temelli eşit yurttaşlığı kabul etmesi sonrası, laiklik ilkesini önceleyen siyasi partiler ve seçim yasasıyla demokratik ve hukuk devletine evirilmesini sağlayan bir yapı ortaya çıktı. İnsanlığın aya ayak basmasıyla birlikte geometrik katsayıyla gelişen teknoloji gösterdi ki, hayallerin gerçekleşmesi imkânsız değil.

İnsan bu cesaretle, özgürlüklerin önündeki engelleri yıkmak için yeniden mücadeleye başladı. İlmin ve bilginin varlığıyla değişimini ve gelişimini hızlandırdı. Artık özgürlük kavramı vazgeçilmez bir yaşam biçimiydi. Bu anlayış siyaset ve yönetim anlayışında önemli farklılıklar yarattı. Algıları, istekleri ve hayalleri anlatan yeni kavramlar ortaya çıktı.

Dünya yeni bilgilerle değişti.

Bu değişime Türkiye de katıldı.

Sömürü düzeninin devamı için çıkarılan savaşların, insanın yaşamı ve yarattıklarını yok eden vahşi bir kapitalist oyun olduğu düşüncesi, Türkiye’de de heyecan yarattı.

Nükleer silahlanmaya “hayır” diyen, iki kutuplu dünyaya karşı çıkan ve emperyalistlerin karakolu olmak istemeyen gençlik, ülkemizin umudu oldu... İyi yetişmiş, bilgili ve yeni düşüncelerle dolu 68 Kuşağı, Türkiye için tam bağımsızlık, yurttaşlarımız için de koşulsuz hak ve eşitlik mücadelesi verdi. Eşitlik, özgürlük ve dayanışma ikliminin kendisi için tehdit olduğunu gören müesses nizam bu dönemde gençliği birbirine kırdıran kanlı planlar uyguladı…

Gençler ve ülke büyük bedeller ödedi.

O günler; Türkiye’nin bilinçlenmesini sağlayan, aydınlık gelecek beklentilerini yükselten ve donanımlı insanların güçlendirdiği saygın bir demokrasi dönemi olarak görülmeli…

80 sonrası malum.

Özgürlük, eşitlik ve dayanışmanın yok edildiği, laik devlet olmaktan çıktığı,

Yargı’nın bağımlı hale getirildiği, hakların gasp edildiği bir düzen kuruldu. Millet baskı ve korku altında ve demokrasi askıda…

Bu durumdan çıkışın tek yolu bilime dayalı eğitim ve bilinçli yurttaş yetiştirmektir. Yazılı kültüre ve bilince ulaşmadan, görsel kültür bombardımanı altında kalan bir ülke olarak kişibaşına düşen eğitim süresi 4.9 yıl olmuştur.

Medya, toplumu uyutmak, düşünmesi ve muhakeme etmesini engellemek için yayın yapmaktadır. Dünyada TV seyretmede birinci ülkeyiz. Günde kişi başına 6 saat TV izliyoruz. Tüm gün gerçekdışı algı yönetimine tabii tutuluyoruz.

Kalkınmanın temeli eğitim!

İnsan diğer canlılardan okuyarak, bilgilenerek ve yeni düşünceler üreterek farklı olabilir!

Bu nedenle okumalı.

Japonya’da kişi başına 17 kitap düşerken, ülkemizde 17 kişiye bir kitap düşüyor.

Okumayan bir toplumuz.

Akıllı telefonlar bilgi için değil magazine ulaşmak için var… Bilgi çağını yaşadığımızın farkında olan sosyal demokrat belediyeler toplumun okumasını birincil hizmet olarak gördüler. Kentlerinde “Kitap Fuarları” düzenliyorlar. Büyük ve anlamlı bir görev yapıyorlar. Kitap günlerinin ne denli önemli olduğu katılımdaki heyecandan anlaşılıyor.

Osman Özgüven’in 12 Eylül sonrası devrimcilerin nefes aldığı yer haline getirdiği DİKİLİ’den başlayarak, bildiğim kadarıyla; önceki ALİAĞA başkanı Hakkı Ülkü, EDREMİT Başkanı Kâmil Saka, SİLİFKE başkanı Mustafa Turgut, şimdiki BURHANİYE başkanı Ali Kemal Deveciler, GÖMEÇ Başkanı Mehmet İrem Himam, KUŞADASI Başkanı Ömer Günel, DİDİM Başkanı Ahmet Deniz Atabay, MERZİFON Başkanı Alp Kargı, KAYNARCA başkanı Serdar Türker ve KIRKLARELİ Belediye Başkanı Mehmet Kesimoğlu ve de ismini sayamadığım başkanlar başarılı kitap fuarları düzenlediler.

Toplumuzun zaaflarından yararlanan iktidara karşı adeta eğitim seferberliği başlattılar.

Hemşerilerinin bilgi ve yeni düşüncelerle tanışmasına vesile olan bu belediye başkanlarına geç de olsa şükran borçlu olduğumuzun altını çizmek isterim...

cukurda-defineci-avi-540867-1.