İnsan olmaktı suçunuz!

Ben o şarkıyı bilmiyordum. Adı “Nereye Uçar Turnalar” olan şarkıyı Nuray Koşan senden öğrendim, “Sen yıkıldın altında göğün/yandın küçük bir pervane gibi/Ah, küçük bir pervane gibi./ Ölenlerin adını unutma; türkülerin, meydanların/Ah, bırakmasın onlar seni.” İnceden söylemişsindir kendi kendine, belki aynanın karşısına geçip, şöyle elini ileriye uzatarak, sesine operada bir mezzosoprano havası vererek söylemiş, sonra da gülerek yol hazırlığına devam etmişsindir.

Canım Alper Sapan, senin fotoğrafını görünce bir de kimi gördüm biliyor musun? Berkin’imizi gördüm. Berkin’in delikanlı halini gördüm, onun güzel ruhunu, ince yüzünü ve iki kara zeytinin göz göz olup güldüğünü gördüm bir de. Belki de Gezi Direnişi günlerinde ne insan ne hayvan, yalnızca yaratık olarak adlandırabileceğim katiller Ali İsmail’imizi döverken, sen de Eskişehir sokaklarında isyanı seslendiriyordun. Belki de direnişin üçüncü gecesinde, sabaha karşı hala dağılmayan o büyük kitlenin içindeydik seninle.

Bir ileti okudum gazetede, ‘tanıdık yüz aramak için resimlerine bakmadım, çünkü hepsi benim, hepsi sensin, hepsi biziz” diyordu. Elbette hepsini tanıyorduk. Pek şanlı, eli kanlı padişahları Yavuz’la başlamıştı zulüm, Şeyh Bedrettin’den, Börklüce Mustafa’dan, Dersim’den, Seyit Rıza’dan, ‘33 Kurşun’dan, Maraş’tan, 1 Mayıs 1977’den, Çorum’dan, Sivas’tan, Madımak’tan, Başbağlar’dan, Gazi’den, Roboski’den, Gezi’den beri “zulmün artsın’ diyerek direnenlerdi hepsi de. Nasıl yabancımız olsunlardı ki hem? Niye? Yabancı ne demekti? Bir sosyalistin sözlüğünde böyle bir sözcük, böyle bir kavram olabilir miydi? Olması doğanın diyalektiğine de aykırı olurdu öyle ya sosyalizmin alfabesine de.

Denizler, Mahirler, Ulaşlardan Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert, Berkin Elvan’a uzanan ‘o şarabi’ çocukların soyundan hepsi de. Soy sürüyor. Aydan Ezgi Şalcı ‘Bizler güneşin çocuklarıyız. Ölüme gülümseyerek gidenleriz.” diyor. Güneşin sofrasında, dostların arasında nice sabahlar, nice mevsimler beklerken hepinizi, siz içimizi yakarak bırakıp gidiyorsunuz bizi.

Ali Can Vural, o hayalini kurup da alamadığın parkayla ‘devrimci ruh’a nasıl bir çocuksuluk,içtenlik ve sıcaklık kattın, bilemezsin. Cem Karaca’nın “Parka”sından beri duyduğum en ‘samimi’ sözlerdi: “parkasıyla vurulmuş yatar iken vurdular/dört hain kurşun değmiş delik deşikti parka”. Şimdi üstündeki ‘hatıra parka’ya bakarak senin sözlerini okuyorum: “İşte devrimci ruh budur, hayalini kurduğun parkaya paran yetmeyince hatıra olsun diye mağazada fotoğraf çektirmek.”

Babalar ve oğullar. Sonsuza dek bağlılık bildiren bir baba. Bir babayla oğlunu aynı yolda, aynı kararlılıkta buluşturan şey ne olabilir? Elbette direnmek ve mazlumların, masumların safında olmak. Sen de baban Fethi Aydın’la güle oynaya, yoldaşlık ruhuyla, dayanışma için giderken de resmindeki gibi hep gülüyor olmalısın Çağdaş. Hep güleceksin.

İsmet Şeker, Kobani’de oğlun Yusuf’u bulmaya gittiğin yazıldı, bir de oğlunun anısını yaşatmak için gittiğin. Bir Ece Ayhan dizesi artık seninle hatırlanacak, “Babalar babalıktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler!” Sessizce, törensiz, süssüz, onur içinde.

Neler yitirmişiz meğer sizlerle, şimdi ardınızda bıraktığınız yazıları, anıları, iyilikleri okudukça, Pir Sultan’ın “seni uçuranlar murad almasın/seni kim uçurdu gölünden sunam” deyişi geliyor. Size kıyan o zavallı, o acınası ‘şeyh’in nasıl zehirlendiğini, kafasının nasıl örümcek bağladığını, kalbine karanlığın nasıl çöreklendiğini düşündükçe,onun içerdeki ve dışardaki ağababalarına, destekçilerine bu dünyanın cehennem olmasını diliyorum. Murat Yurtgül sen o ‘şeyh’i görseydin, inanıyorum ki bir devrimci olarak, sosyalist ahlaka sahip biri olarak onun psikolojik sorunlarını anlamaya ve çözmeye çabalardın.

İkinizin adına da ‘Gülüş’ ekledim. Polen Ünlü ile Hatice Ezgi Sadet. Sizden oyuncaklarını götüremediğiniz o çocuklara ‘gülüş’ünüz kalacak. O çocukların yüzlerini güldürmenize yaratıklar izin vermedi, ama gelecekleri, ruhları sizin ölümsüz hatıralarınızla aydınlanacak, gülecek. Siz mezhepçiliğe karşı, ırkçılığa karşı elele ölüme giderken de büyük bir ders verdiniz.

“O kadın beni terkederse şair olurum” diye yazmıştım yıllar önce, o kadın annem benim, Nazlı Gül annem. Ferdane Kılıç ile oğlu Nartan Kılıç da birlikte şiir oldular şimdi. Şiir de bir tür adanmışlık, feda, vefa ise ve yalnız şair diye adlandırdığımız kimseler tarafından yazılanlarla sınırlamıyor, hatta bundan da çok herkes şiirin bir parçasıdır diye düşünüyorsak, öyleyse eylemlerini, inançlarını, hayatlarını şiir kıldıkları için ana-oğul Kılıç’lar da büyük insanlığın büyük şiirinde yer almışlardır. Büyük insanlığa selam olsun.

Koray Çapoğlu, sevgili yoldaşım, senden sonra Bordo-Mavi de benim için Siyah-Kırmızı sayılır. Trabzonspor’u artık seninle birlikte düşüneceğim, tıpkı Eskişehirspor gibi seveceğim. Halkların kardeşliği, derelerin kardeşliği ve renklerin kardeşliği adına elbette.

Yazdan da yoruldum yazıdan da. Hepsinin adını tek tek ansam, 31 can için 31 cümle yazsam neye yarar? Bahar Nazegül Boyraz, sanki hepsinin annesi gibi şefkatle, özenle o çocukları yalnız bırakmamak için koyulmuş yola. Yunus Emre Şen’e ‘Keke’ dermiş arkadaşları. Servet Kocakaya’dan yıllar önce severek dinlediğim ‘Keke’ türküsünün sözlerini hatırladım: “Yollarına kurtlar çıksa dert değil/üzerine çığlar düşse dert değil/yüreğine hasret düşse vay keke”. İngilizce öğretmeni Süleymn Aksu, biraz da Kobane’nin inşasında çalışmak için yola çıkan Uğur Özkan, Ece Ayhan’ın “Meçhul Öğrenci Anıtı”ndaki unutulmaz dizesiyle “Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler”, demokrat bir avukat olmak isteyen Fikriye Ece Dinç, yaşamı direniş olan Cebrail Günebakan, Gezi’de gözünü yitiren Çağdaş’ın sevgili nişanlısı Büşra Mete, LBGTİ’ye desteğini “Gökkuşağının karasıyız” cümlesiyle bildiren Evrim Deniz Erol, daha 18’indeki müzik öğrencisi Mücahit Erol, Duygu Tuna... Sosyalist olmanın insan olmak anlamına geldiğini gösterdiniz insanlık, tabiat ve hayvan düşmanı yaratıklara ve onların her türden destekçilerine. Ruhi Su “Hasan Dağı” türküsünde “gidiyor kalktı göçümüz/insan olmaktı suçumuz” diyordu. Siz suçların en güzelini işlediniz, insanlığınızı gösterdiniz. Kalbimizde, fikrimizde yaşayacaksınız.