“Hiyerarşi teorisi, virüsün çok dirençli bir türüne ait bulaşıcı hastalığın tüm niteliklerine sahiptir... Katı kurallarla belirlenmiş, pek ilginç olmayan, çok soru sormadan rutinleri takip eden varlıklar üretir. Bu hastalık, hiyerarşi teorisinin dayatıldığı hayvanlar kadar teoriyi dayatan insanlara da bulaşır” (V. Despret, Doğru Soruları Sorsaydık, Hayvanlar Ne söylerdi? Tellekt). Sorgulamayan, itaatkâr varlıklar üreten sistemlerin çıktısıdır insan. Ve doğaya dokunduğunda doğal topluluklara hiyerarşiyi bulaştıran da insandır; sonra da hiyerarşinin doğal olduğunu ilan edip içselleştiren de. Hiyerarşi; zulme, eşitsizliğe isyan etmeyelim diye. Hiyerarşi doğallaştırıldığında, doğanıza, fıtratınıza uymak zorunda kalırsınız. Fıtratınız, kocanıza, şefinize, liderinize boyun eğmek ve emirlerini hiç sorgulamadan yerine getirmektir. Despotik bir toplum için bundan daha doğal bir meşrulaştırma olabilir mi?

Ama Despret’nin özellikle vurguladığı gibi bulaşıcı bir virüs bu. İlk kez ne zaman kaptık bu virüsü? Hiyerarşik tabakaların içine ne zaman hapsolduysak, o zaman. “Gözlemci kuşkusuz görendir; ancak bundan daha önemlisi, önceden belirlenmiş olanaklar dizisi içinde gören, belirli bir gelenek ve sınırlama sistemi içine yerleşmiş birisi olmasıdır.” (J. Crary, Gözlemcinin Teknikleri, Metis). Gözlemci, toplumsal bir inşa olduğuna göre, içinde yaşadığı hiyerarşik toplumu çoğaltandır, her yerde hiyerarşi gören. Hakikati gösterme iddiasındaki medyadaki belgesellere baksanıza; doğa, “öldürmeye programlanmış” olanların kanlı hiyerarşik gösterileriyle dolu. Despret, kurt sürüsünün nasıl örgütlendiğini medyada anlatılanlara göre özetliyor. Sürü, erkek alfa ve dişi alfa olarak adlandırılan çiftin liderliğinde yönetilir. Alfa çifti üreyen bir çifttir. Hiyerarşik düzene göre sürüde alfalardan sonra betalar gelir. Betalar, alfa çiftinin yerine geçecek olanlardır. Daha sonra omegalar gelir. Sürüye yapılan saldırıları göğüslemek zorunda olanlar omegalardır ve sofradaki artıklarla beslenenler de onlardır. Damızlıkların çiftleştiği, bildiğiniz kaz adımlarıyla yürüyen Nazi Almanyası. Aynı şema babunlara uygulandığında kazın ayağının hiç de öyle olmadığı görüldü.

Primatolog Thelma Rowell, ormanda yaşayan babunlar arasında hiyerarşi olmadığını gözlemledi. Dışarıdan yapılan bir saldırı karşısında hep birlikte kaçarlar. Saldırganlıklar çok enderdir. Ve erkekler arasında rekabetten ziyade işbirliği yapmaya yönelik bir eğilim vardır. Ve görünüşe göre erkekler ile dişiler arasında da bir hiyerarşi yoktur. Rowell’in gözlemi meslektaşları arasında tepkiyle karşılandı. Hiyerarşi teorisinden vazgeçmemek için ormanda yaşayan babunların hiyerarşikleşmemiş, dolayısıyla evrimleşmemiş olduklarına karar verdiler. Ormanda yaşayan babunlarla, hiyerarşik bir örgütlenme sergileyen ovadaki babunlar ayrı türlere ait olmaları gerekiyordu. “Ve türlerinden kovuldular” (Despret). Hiyerarşik değil, yatay, dayanışmacı bir toplum için mücadele eden anarşistler iktidardan kurtulmak istediklerinde, aynı iktidar tarafından insan türünden kovulmadılar mı? İnsan dedikleri, hiyerarşik bir toplumda yaşayan, komutlara körü körüne boyun eğen, itaatkâr, sıkıcı bir varlıktır.

Sıkıcı varlık olması yetmiyormuş gibi, doğaya dahil olduğunda sıkıcılığını hayvan topluluklarına da bulaştırıyor. Araştırmacılar babunlar arasındaki farklılığı ekolojik koşullara bağlamışlardı, oysa sorun araştırmacının bizzat kendisidir; kendi koşullarını dayatması. Bizzat mevcudiyeti hiyerarşi üretiyor. Gözlem yapacağı hayvanları kendine çekmek için, hep aynı yere az miktarda bıraktığı besinler, yer ve besin kıtlığı yaratıp hayvan toplulukları içindeki ilişkileri bozuyor ve aralarında rekabete, çatışmaya yol açıyordu. Hayvan parkları ve hayvanat bahçeleri gibi kapatılma mekânlarında yaşayan babunların kesin şekilde hiyerarşikleşmiş olduğu görülüyor. O zaman hayvanlar arasındaki hiyerarşiyi nasıl doğal bir olguymuş gibi ilan edebilirsiniz ki? Tutsak insan, doğaya müdahale ettiğinde kendi tutsaklık koşullarını hayvanlara dayatıyor; tutsaklık virüsünü her yere bulaştırıyor; her yerde zulüm. Hiyerarşik insan sıkıcı bir varlıktır. Yeryüzünü kurtarmak mı istiyorsunuz? Önce kendinizden kurtulun!