Maske bazen deneyime bazen dönüşüme işaret eder. Bu noktada birbirinden tamamen farklı iki ‘maske’ söz konusudur.

İnsan ve maskeleri

Aydın Afacan

Maske neleri gizler? Yanıtı sayfalar doldurabilecek bu soru, beraberinde ‘tersinden’ bir soruyu da taşır: Maske neleri açığa çıkarır? ‘Gizleme ve açıklama’nın bir arada olduğu yer sanattır. Bu özelliği, bir zanaat ürünü olan maskeyi bir süreç olarak sanata yaklaştırır. Evet, maske hem ‘gizler’ hem de ‘açıklar’! Bazen biri bazen diğeri öne çıksa da eninde sonunda bir ‘yüz’ bir ‘suret’tir. Lütfü Dağtaş’ın bu fotoğrafındaki maske, ‘temsil’ düzeyinde bir yaşantıya dönük ve ‘karnavalesk’ özelliklere sahip. Başka deyişle, renk ve tasarım yönünden tam da karnavallardaki gibi yeryüzünün şenlikli algılanışına dayanan bir ‘temsil’. Karnavalda maskenin açığa çıkardığı ve bir bakıma inşa ettiği şey bu şenliktir. Gizlemeye çalıştığı ise toplumsal farklılıklardır. Maske, tüm bu süreçlerde ‘başroldedir’.


Görünmek ve dönüşmek…

Maske bazen deneyime bazen dönüşüme işaret eder. Bu noktada birbirinden tamamen farklı iki ‘maske’ söz konusudur. Biri mecazi ve soyut halleriyle ‘hissedilir’ diğeri de doğrudan bir ‘nesne’dir. İki türü de insanın tarihinde göz ardı edilemez bir yer edinmiştir. ‘İlkel’ toplumun şamanından siber çağ insanına her toplumun hayatında temelli bir mecaz olarak maskenin izleri bulunur. Çünkü bu yönüyle, ‘sosyal bir varlık’ olarak insanın hayatının şekillenmesinde büyük etkisi vardır. Burada Jungçu ‘persona’, ‘gölge’ gibi kavramlara ve arketiplere girmeden, çağımız insanının hayatın farklı cephelerine açılan yaşantısına şöyle bir bakıldığında bir metafor olarak maskenin ne denli önemli yer tuttuğu kolaylıkla görülebilecek bir durumdur. Roller, çevre, diğer insanlarla kurulan ilişkiler, bu çerçevede gerçekleşir. Bu yönüyle maske mecazı, meraklısını uçsuz bucaksız bir tarih, düşünce ve tahayyül yolculuğuna çıkaracaktır. Olympos’un başı Zeus’a, kendisine asıl haliyle görünmesi için ısrar eden zavallı Semele’nin yanarak can verişi gibi: Tanrı Zeus ‘insan biçimli’ (antropomorfik) ‘maske’sinden sıyrılarak ona ‘asıl biçimi’ (yıldırım ve ateş) ile görünmüştür çünkü! Bilinir: Musa, ‘Tanrım bana görün!’ der, Tanrı ona ‘Beni göremezsin!’ (‘Lenterânî!’) der ve görmekte ısrar ediyorsa karşı dağa bakmasını söyler; yine kutsal kitabın dediğine göre ‘Rab dağa tecelli eder ve dağ paramparça olur’. ‘Kalp gözüyle görmek’ konusundaki derin telkinlere rağmen insan hep daha ötesini görmek konusundaki merakını sürdürmüştür ki bu başlı başına ayrı bir konudur. Narkissos sudaki suretini ‘yalın’ veya ‘maskesiz’ gördüğü için mi vuruldu? Diğer yandan hiçbir kadını beğenmeyen Kıbrıslı heykeltıraş Pygmalion, kendi elleriyle yapıp âşık olduğu kadın heykeline (Galatea) kendini mi gizlemişti? Başka deyişle o da Narkissos gibi kendine mi âşıktı?

Hurufîler’e göre insanın ‘yüz’ü Tanrıya ilişkin bir ‘gizli hazine’ (Kenz-î Mahfî) taşır. Cavlakiyye Kalenderi’lerinde ise saç, sakal, bıyık ve kaş ‘dört vuruş’la (Çardarb) ‘maske’ adeta tümden silinmiştir. Bu konudaki başka ayrıntılar şimdilik bir kenara bırakılarak kısaca denilebilir ki, gizemlidir ‘maske’; korkunç, kışkırtıcı, renkli, sade, karmaşık, oyunbaz ve eğlencelidir; evet, bütün halleriyle ilginçtir!

Paganini’nin ‘maskesi’

Maskeleri ve diğer özellikleriyle bütün katılımcılarını eşitleyen karnaval coşkusu, ‘şeytanın kemancısı’nın elinde ‘eski baharları’ ve yenidendoğuş ritüellerini müzik içinde gelecekle buluşur. Evet, Niccolo Paganini’nin Napoliten bir halk ezgisinden esinlenen ‘Il Carnevale di Venezia’ adlı eseri, uzun bir süre yasaklanmış ‘Venedik Karnavalı’nı yasaklara inat bütün dünyaya ait kılmıştır. Mihail Bahtin’in, Rabelais ve Dünyası’nda söylediği gibi, “Ölüm ve diriliş, değişim ve yeniden teşekkül anları her zaman dünyanın şenlikli bir algılanışına yol açmış’ karnaval coşkusu Venedik karnavalıyla birlikte yasaklarla da karşılaşır. Aslında bütün karnavallarda şu ya da bu biçimde yer alan pagan öğeler nedense bu karnavalda ayrı bir dikkat çekmiştir. O zihniyet açısından pagan kültürü ‘yasak’ için zaten yeterli bir gerekçe sayılırdı. ‘Şeytanın kemancısı’ da malum yasaklarla karşılaşmış; öyle ki, ölüsü bile bir süre gömülmeyi beklemiştir! Paganini’nin kışkırtıcı ‘maskesi’ gerçekten de taşıdığı anı ve anımsama (anamnesis) özellikleriyle hüzünlü, bütün yeryüzünü dansa davet eden özellikleriyle de şenlikli bir ‘maske’dir!

Baudelaire’in ‘Maske’si

Baudelaire’in ‘Rönesans Zevkine Uygun Alegorik Heykel’ alt başlığını taşıyan şiiri şaire özgü ironi taşıyan övgüsü, çeşitli cephelerden sanata dair çağrışımları ile ilginç ve kışkırtıcı bir şiirdir. Şiirden bazı dizeler aktarmak yeterince ‘fikir’ verecektir: “İşte Floransa’nın o eşsiz hazinesi: Güçlü kaslara sahip her vücut kıvrımında/ Kuvvet ve Zarafet var, Tanrı’nın kız kardeşi./ Bu kadın, gerçek şu ki fevkalade bir parça,/ Tanrılar kadar gürbüz, tapacak kadar ince,/ Bir papaz veya prens hayranlık duyup ona/ Görkemli yataklarda taht kurabilsin diye./ - Bak hele, şu şehvetli, tertemiz öpücüğe,/ İçersinde bir Kibr’in coşkusunu gezdiren;/ Şu içten pazarlıklı, baygın, alaycı göze;/ Şu tül çevrili yüze, sevecen mi sevecen,/ Her çizgisi muzaffer bir edayla der bize:/ “Ah, Şehvet’tir çağıran ve Aşk’tır taç giydiren!” Bakın şu yaratığa bunca haşmet gösteren,/ Bunca tatlılık veren kışkırtıp zarafete!/ Yaklaşıp dönelim bu güzellik çevresinde./ Ey sanata söven söz! Ve ey uğursuz baskın!/ Üst yanı iki başlı canavarla son bulan,/ Mutluluk sözü vermiş tanrı vücutlu kadın!/ / - Hayır! bu sadece bir maske, bir süs, ayartan,/ Bir buruşuk taslağın aydınlanmış çehresi,/ Ve, dehşete düşerek, bak, nasıl da kasılmış,/ Gerçek baş ve doğru yüz, her zaman içtenlikli,/ Yalancı yüzün öbür yanında altüst olmuş…” (ç. A. Necdet)

Karnavaldan sonra…

Mecazi ve soyut haliyle insanı ‘özel’ kılarken, bir nesne olarak da ‘genel’ toplumsal kılar. ‘Soyut’ olanı bir yana koyarsak, ‘şenlikli bir deneyim’dir maske. Yeniden Dağtaş’ın fotoğrafına dönersek, ‘şenlikli deneyim’e ait maske nesnesinin, tuhaf bir yalnızlık atmosferiyle buluştuğu söylenebilir. Maske bölümler halinde incelenmeye ve farklı açılardan okumaya açıktır elbette. Ama asıl önemlisi, bu ‘şenlikli nesne’nin buluştuğu çevredir. Ustalıkla ayarlanmış ışığın bize taşırdığı şey tuhaf bir hüzündür. Eskiye, geçmişe, belki de yaz sonuna dair bir atmosferle ‘şenlikli zamanlara’ dair izleri bir araya getirip hayatın diyalektiğini imleyen bir yığın çağrışım… Ve -maskenin taşıdığı ifadeden sıyrılarak-bütün bu çağrışımları, izleri çoğaltan gözler… Belki de bir ‘karnaval sonrası’, kim bilir?
Şöyle der bir İtalyan ‘atasözü’: “I carnevali passano, certe maschere restano.” (‘Karnavallar geçer, bazı maskeler kalır.’)