Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeyd Raad el Hüseyin, aylarca sokağa çıkma yasağı ilan edilen Cizre’de yaşananlara ilişkin Türkiye’den bağımsız bir soruşturma için izin vermesini istediğinde; Dışişleri Bakanlığı, bölgeye uluslararası kurumların heyet göndermesinin önünde bir engel olmadığını savunmuştu. Oysa, yasak boyunca siyasetçiler ve sivil toplum örgütleri dahil kimse Cizre’ye alınmamış, neler olup bittiğine dair sağlıklı bir bilgi edinilemediği gibi, halkın operasyonlar sonrası delillerin karartılacağına dair inancı güçlenmişti. Yasağın kalkmasıyla inceleme yapmak için Cizre’ye giden sivil toplum örgütlerinin hazırladıkları rapor da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sinirlendirmişti: “Malum STK’ler bir araya gelip rapor yayınlamış. Yayınlayanların ayrıca üzerine gidilmesi lazım. Sen neyin raporunu yayınlıyorsun ya?”

•••

Malum STK’ler, üye ve yöneticilerinin yanı sıra aralarında doktor, sosyolog, psikolog ve hukukçuların da yer aldığı bir ekiple Cizre’ye giden İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’ydı (TİHV). MAZLUMDER, 4-6 Mart arasındaki iki günlük gözlemine ve ulaşabildiği bilgiye dayanarak, yasak boyunca en az 203 insanın öldüğünü açıkladı. TİHV’nin verilerine göre ise, cenazelerine ulaşılan insanların kimlikleri ailelerince veya DNA yoluyla tespit edilebilmiş olsa da ölüm zamanı, nedeni ve şekliyle ilgili büyük bir eksiklik vardı.

•••

Süre göz önünde bulundurulduğunda, kendisi başlı başına bir insan hakkı ihlali olan 3 aylık sokağa çıkma yasağı boyunca, yaşam hakkı başta olmak üzere çok sayıda hak ihlalini BM ve Avrupa Parlamentosu’nun dikkatine getirmek için başvurularda bulunan HDP, yaralıların hastaneye ulaştırılması ve toplu sivil katliamların incelenmesi konusunda da defalarca çağrı yapmıştı. BM tarafından 10 Mayıs’ta açıklanan raporda, Cizre’de yürütülen operasyonlara ilişkin kendilerine çok sayıda hak ihlali ihbarı yapıldığı, içlerinde en endişe verici olanın ise, bazı binaların bodrum katında mahsur kalan ve çıkmasına izin verilmeyen 100’den fazla kişinin öldürülmesi olduğu belirtilmişti.

•••

BM, bölgedeki tanıklıkların korkutucu düzeyde olduğunu söylüyor ve Cizre’de bağımsız soruşturma yürütecek ekibin bölgede engellenmeden inceleme yapabilmesine yönelik Türkiye hükümetine çağrıda bulunuyordu. Raporda, halkı şiddet eylemlerinden korumada devletin sorumluluğuna vurgu yapılmış; gerçekleştirilen operasyonlarda devletin insan haklarına, işkence, yargısız infaz, öldürücü şiddet ve keyfi gözaltıları yasaklayan uluslararası hukuka saygının önemli olduğu ifade edilmişti. BM’ye ulaşan, kadın ve çocuklar dahil, sivillere keskin nişancılar tarafından veya zırhlı araçlarla ateş açıldığı, bodrum katlarında mahsur kalan insanların ölüme terk edildiğine dair ihbarlar hükümetin ciddi ve kapsamlı bir izahına muhtaçtı.

•••

Türk hükümetinden, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde sivillere karşı kitlesel şiddet kullanımıyla ilgili iddialar üzerine bağımsız ve kapsamlı bir soruşturma başlatmasını isteyen BM’nin raporunu teessürle karşılayan Dışişleri Bakanlığı, ilk elden bilgi edinme taleplerinin karşılıksız bırakıldığını söyleyen BM’ye teessüflerini bildirdi. Bakanlık sözcüsüne göre rapor ‘son derece yanlı bir bakış açısıyla’ yazılmıştı. Hükümetin canını sıkan bu ‘dış mihrak’ raporuna önceki gün bir ‘iç mihrak’ raporu daha eklendi. Şehir Plancıları Odası Diyarbakır Şubesi Sur’daki incelemelerine dayanarak, yasağın ardından sokaklarda insan ve hayvan cesetlerinden yayılan ağır bir kokunun olduğunu, kanalizasyonların tıkalı, su ve elektrik tesisatlarının tamamen zarar gördüğünü, çoğu evin çarpıyla işaretlendiğini, ev ve bahçe duvarlarında ırkçı ve cinsiyetçi yazılar olduğunu, top atışıyla yıkılmayan evlerin nerdeyse tamamının tarandığı ve eşyaların kullanılamaz hale geldiğini, tarihi yerlerin korunmadığını ve sokakların yasak kaldırılmadan önce delil bırakılmayacak şekilde temizlendiğini bildirdi.

•••

Gündeminden yıkılıp yakılmış şehirlerin, ölüm kokan sokakların düşmediği Türkiye’de birkaç gün önce, ev sahipliğini Erdoğan ve Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı, ancak Türkiye’den hak örgütlerinin çağırılmadığı Dünya İnsani Zirvesi gerçekleştirildi. Zirvenin sonunda çatışma bölgelerindeki ülkelere ve silahlı gruplara uluslararası insani hukukun gözetilmesi çağrısının yer aldığı bir bildiri yayınlandı. Çatışma bölgelerindeki sivillerin korunarak, sivillerle silahlı taraflar arasında kesin bir ayrım yapılması gerektiği; BM ve yardım örgütlerinin çatışma bölgelerine girmesi için gerekli koşulların sağlanması ve devletlere, çatışma bölgesindeki herkesin sağlık hizmeti alabilmesi yönünde çağrı yapıldı. 48 ülkenin imzaladığı bildiriyi, ev sahibi Türkiye imzalamadı.