Aşka biçilen ömürlerle geçiyor hayat. Televizyon ekranlarında, sosyal medyada, kitaplarda aşkın ömrünün ne kadar olduğundan bahsediliyor. Daha geçen gün CNN Türk’te bir “uzman” aşk hakkında konuşup, kararlar, hükümler veriyor. “Aşkın Ömrü 3 Yıldır” kitabından sonra tırmanışa geçen aşk üzerine güzellemeler ortalığı dolduruyor. Her güzel, her çirkin, her iyi, her kötü şeye ne oluyorsa aşka da o oluyor. Aşk güzelliğe çirkinliğe bakmadan popülerleştirilen ve popülerleştirildiği anda dönüştürülen diğer şeyler gibi başka bir şeye indirgenmeye çalışılıyor. Neyse ki aşk denilen illet insanın aklından ve aklıyla yapmaya çalıştığı her şeyden münezzeh. Neyse ki aşk yalnızca bir isimden değil aynı zamanda insana aklını ve kalbini yerinden çıkarıp ayaklar altına alacak kadar güçlü bir duygu yumağı. Neyse ki aşk yalnızca aşk değil. Aynı zamanda tutku ve şehvetin kendisine mihmandarlık yaptığı bir konak. Aşk hem kendi mekânında misafir olan. Kendisine ait ve kendisinden başka hiçbir şeye ait olmayacak olan. O nedenle aşk başladığı yerde biten ve bittiği yerde başa dönen. O nedenle aşk ömürsüz ve dünyevi ve akli ölçümlerle kendisine don biçilemeyecek olan. O nedenle aşka ömür biçmek komik. O nedenle aşk üzerine bu denli konuşabilmek bizzat aşkın insanı (daha yokken bile) nasıl madara edebildiğinin en açık, en basit, en gerçekçi örneği.

Peki aşk denilen durum tam olarak nedir? Nedir aşkı bu denli önemli kılan. Tanrıyla insan arasındaki ilişkinin bir aşk hali olmasını vazeden binlerce yıllık bir sufi geleneğin; aşkı için dağları deleninden, şair olanına milyonlarca insanın; aşkı yok edemediğinden kendisini yok edenlerin nezdinde nedir aşk? Tanımlanmaya çalışıldıkça altından kalkılamayan bu hal ne menem bir şeydir ki insanlar tarih boyunca hem onun esiri, hem onun sahibi olduklarını sanırlar. Bir şeyin hem esiri hem sahibi olunacaksa bilinmelidir ki o şey yalnızca aşktır. Bir şeye hem delice lanet okunup hem de sevilecekse o şey aşktır. O nedenle aşkı tarif etmek, bir sınıra hapsetmek onu hem anlamamak hem de onu yok saymak olacaktır. O nedenle aşk için ölmek bir bankın kenarına ilişip sigara yakmak kadar basit, onun kadar ayrıcalıklı, onun kadar nadir ve onun kadar acımasızdır (Çünkü bir bankın ucuna oturup sigara yakmak bir büyük yıkıntının da sonucu olacaktır.)

O nedenle “Aşkın Ömrü 3 Yıldır” cümlesi aslında bir gerçeklik içermektedir. Herhangi bir aşkın ömrü 3 yıl olabilir. Ama bu cümlenin içerdiği gerçeklik yalnızca bu kadardır. Bu cümle yalnızca herhangi bir aşka ilişkin olabilir. Aşkın tamamına değil. “Aşkın ömrü yoktur, sonsuza kadar sürebilir” cümlesi de bir gerçeklik içermektedir. Ancak sanırım böyle bir aşk ardında büyük yıkıntılarla yol almak zorundadır.

Aşk insanın kendine söylediği en uzun yalandır. Kurtuluşla esaretin tek bedene sığmasıdır. Ve hayat ona biçilen ömürlerle sürmüş gelmiş ve sürüp gidecektir.