Bilim dünyası herhangi bir konuda görüş birliğine vardığında, halkın geri kalanı bu bilgiyi kendiliğinden kabullenmiyor. Varmamız gereken netice, halkın inatçı olduğu değil, fikrini değiştirmek için iyi gerekçeler aradığı...

İnsanlar bilime nasıl güvenir?

Hugo Mercier

Bazı meseleler vardır ki, tüm bilim dünyası aynı görüş arkasında birleşir. Buna rağmen toplumun büyük kısmı konuyu şüpheyle karşılar ve ‘görüş birliği ayrımı’ dediğimiz olgu ortaya çıkar. Maalesef bugün ‘sürdürülebilirlik’ dediğimizde, büyük görüş birliği ayrımları görüyoruz.

Örneğin, iklim değişikliği ve sebeplerine dair bilimsel görüş birliği, çok uzun süre önce oluştu. Fakat daha 10 yıl önce yapılan bir ankete göre Amerikalıların yalnızca yarısı ‘iklim değişikliğinin insan kaynaklı’ olduğuna inanıyordu. Benzer şekilde, bilim insanlarının ve uzmanların çok büyük bir bölümü genetiği değiştirilmiş gıdalar tüketmenin güvenliği olduğunu, bu gıdaların dünyada açlığı yenmemize ve karbondioksit salınımını düşürmemize yardımcı olabileceğini söylüyor. Buna karşın GDO’lu gıdaların insan sağlığına ve çevreye zarar verdiği görüşü birçok ülkede son derece yaygın.

Dahası, Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, nükleer enerjinin iklim değişikliği ile mücadelede önemli rol oynayabileceğini söylüyor. Fakat nükleer enerji birçok ülkede tehlikeli ve hatta çevreye zararlı görülüyor.

SANTRALLER KAPATILDI

Söz konusu görüş birliği ayrımları önemli çünkü insanları hem bireysel seviyede, toplumsal maliyeti yüksek olan kararlara sürüklüyorlar, hem de politika süreçlerine yön veriyorlar. 2011’de Japonya’da yaşanan Fukuşima olayından sonra Almanyalı politika yapıcılar büyük kamuoyu baskısı gördü ve nükleer santralların yarısını kapattı. Fakat bu karar neticesinde binlerce insan hava kirliliği sebebiyle dolaylı olarak zarar görecek çünkü nükleer üretimin yerini kömürle çalışan santrallar alacak.

Halbuki insanlar çoğu zaman, bilimsel ‘görüş birliğini’ kabul etmeye yatkındır. Örneğin, su atomu olan H2O’nun içinde iki foton olduğunu kimse tartışmaya açmaz. Görüş birliği ayrımlarının nasıl oluştuğunu ve nasıl kapatabileceğini anlamak için, iletişim psikolojisine ve ‘kime ve neye güvendiğimizi’ belirleyen süreçlere bakmalıyız.

Bize verilen bir mesajı değerlendirirken, önce içerdiği bilgiyi mevcut fikirlerimiz ile karşılaştırırız. Çelişki varsa mesajı reddetme eğiliminde oluruz. Bilimsel bilgi özelinde konuşuyorsak, kişilerin bireysel tecrübeleri neticeye varmakta yetersiz kalacaktır. Ancak kişiler her halükarda “önsezi” sahibidir. Maalesef birçok bilimsel kaide, önsezilerimize meydan okur: Örneğin, gözlemlerim bana güneşin dünya etrafında döndüğünü, dünyanın düz olduğunu söylüyor. Benzer şekilde, küçücük insanların koca bir gezegenin iklimini değiştirebileceği fikri, birçok insana akıl almaz geliyor, besinleri ‘doğal olmayan süreçlerle’ değiştirmek kötü bir fikir gibi geliyor ve nükleer enerji, nükleer silah çağrışımından dolayı korkutucu geliyor.

BİLİMSEL GÖRÜŞ BİRLİĞİ

Haliyle bu alanda yapılan araştırmaların toplumda karşılık bulması uzun zaman alıyor. Fakat söz konusu toplumsal ‘ret’ yalnızca ilk tepkimizin çerçevesini oluşturuyor. Doğru koşullar yaratıldığında bu engelleri aşmak mümkün. Bir defa, insanlar bir mesajın güvenirliğini değerlendirirken farklı değişkenleri göz önünde bulunduruyor, mesajın kaynağına bakıyorlar ve neyse ki, bilim insanlarına hâlâ güveniyorlar. Sonuçta, bir konuda ‘bilimsel görüş birliği’ oluştuğunu öğrendiklerinde, fikirlerini buna göre şekillendirebiliyorlar.

Yine de, bilimsel görüş birliğini neden öylece kabullenmiyoruz? Toplumun sıradan bireyleri, konuyu araştıran binlerce uzmanın yanılıyor olabileceğine, kendilerinin haklı olabileceğine nasıl inanabiliyorlar?

Maalesef ‘işlerin nasıl yürüdüğünü’ bildiğimizi düşünsek de, bilmiyoruz. Örneğin, çoğumuz tuvalet sifonunun nasıl çalıştığını bildiğimizi düşünüyoruz, fakat mekanizmanın tam olarak nasıl işlediğini tarif etmeye çalışırsak, bilgimizin aslında epey kısıtlı olduğunu fark ediyoruz. Bir nükleer reaktörün nasıl çalıştığını ya da besinlerin genetiğinin nasıl değiştirildiğini ‘bildiğimizi’ pek azımız iddia etsek de, bilim insanları ile aramızdaki ‘bilgi farkını’ çoğu zaman hafife alıyoruz. İnsanlara iklim değişikliğinin nasıl meydana geldiğini açıkladığımızda, bilimsel görüşe duydukları güven artıyor.

GIDA GÜVENLİĞİ

Fakat insanların fikrini değiştirmenin en etkili yolu, saygı çerçevesinde tartışmak. Genetiği değiştirilmiş gıdalara karşı çıkan insanlara, bilim insanlarının bu gıdaların güvenliği olduğunu düşündüğünü söylerseniz, ilk olarak bilginin güvenirliğini sorgulayacaklardır. Örneğin, bu konuda kaç araştırma yapıldığını, bilim insanlarının ‘çıkar çatışması’ içinde olup olmadıklarını sorgulayacaklar. Bu sorulara yanıt vermezseniz, insanların fikirlerini değiştiremezsiniz.

2018 yılında Fransa’da yapılan bir bilim festivalinde, bilim insanları Sacha Altay ve Camille Lakhlifi insanlarla küçük gruplar halinde çalışarak, onları genetiği değiştirmiş gıdalar konusunu tartışmaya davet ettiler. Yarım saatlik tartışmalar sonucunda kişilerin fikirlerinde önemli değişiklik olduğu görüldü.

Bilim dünyası herhangi bir konuda görüş birliğine vardığında, halkın geri kalanı bu bilgiyi kendiliğinden kabullenmiyor. Varmamız gereken netice, halkın inatçı olduğu değil, fikrini değiştirmek için iyi gerekçeler aradığı. Bilim insanları, eğitimciler ve diğer kanaat önderleri bilimin görüşlerini herkese duyurmalı, konunun temel taşlarını insanlara aktarmalı ve insanların çekincelerini sabırla ve bilgiyle gidermeli. Mantık çerçevesinde tartışmaya zemin hazırlamazsak, görüş birliği ayrımlarını yenemeyiz.

Çeviren: Fatih Kıyman

Kaynak: Project Syndicate