“İlle de görmek için mi beklenir güzel günler / Beklemek de güzel...” diyerek ...

“İlle de görmek için mi beklenir güzel günler / Beklemek de güzel...”
diyerek beni mest eden büyük şair,

İki bira içip eve dönecektik, nereden bilebilirdik sizin gelip de masamıza oturacağınızı Arif Abi?
Sabah hava gayet güzeldi. Moda’da güneşi batırmaya giderken, birbirimizin kalın kıyafetleriyle dalga geçiyor, “bu havada eldiven de giyseydin” diye takılıyorduk. Güneş neşe içinde ısıtırken dünyamızı, çayları içip ‘ay dede’ akşamı getirince hava da gittikçe soğumuştu. Geçen salıdan bahsediyorum yahu…
Moda’dan kalkıp Kadıköy’e doğru yürümeye başladık. Kadıköy’e geldiğimizde ‘Son Gemi’ aklımızı çeldi ve resmen bizi çağırdı, uğramadan edemezdik. Hakkı Abi’ye selam edip köşedeki masaya yerleşiverdik bir hamlede.
• • •
Biralarımızı yudumlamaya başlamışken birden siz kapıda belirdiniz. Elinizde bastonunuz, şık fularınız, Cunda’dan taşıyıp getirdiğiniz koskoca tebessüm yanağınızda, selam ede ede yanaştınız masamıza. Kapıdaki midyeciden aldığınız midyelerle güzelce bir tabak hazırlayıp, bir duble rakı ile oturdunuz yanımıza Arif Abi. Sizi ‘Son Gemi’de görebilme ihtimali bile çok güzel biliyor musunuz? Kimbilir, bu ihtimal çekti belki de bizi içeriye…
İlk kelamınız Kocaeli F Tipi’nde müebbet hapse mahkûm edilen Sami Özbil üzerineydi. ‘İçerde’ yazdığı kitaplardan bahis açılmışken, ona yazdığınız satırları o muazzam hafızanızda süzüp, hatırlamanız ve bize okumanız oldukça şaşırttı doğrusu. Müebbet hapse çarptırılan Özbil’e bir kez daha müebbet hapis cezası verilmesini gülümseyerek, “müebbetin müebbeti de olur muymuş?” diyerek, mevzudan uzak kalan bizlere anlattınız. “İnsanları sevmek büyük hüner” isterdi ve siz Sami Özbil’i sevmiştiniz besbelli.
Haliyle gece bira ile devam edemezdi. Şans tanrıları Arif Damar ile bir tek atma şansı vermişti bana, bunu geri çeviremezdim değil mi ya!
Rakılarımızı yudumlarken, Mustafa Köz de masamıza geldi. Bende sadece iki kitabı olan ve hatırımda şiirlerini tutmadığım Köz karşısında eğilip bükülmekten başka pek de bir şey yapamadım. Bugüne değin on şiir kitabı bulunan, sendikada başkan yardımcılığı yapan, oldukça mütevazı, ödüllere mesafeli bakıp “şairler benim arkadaşım, nasıl olur da bir ödülü alıp onların önüne geçerim” diyebilecek güzelliğe sahip, kaçış noktası Marmaris olan, ‘Yazı’nın babası Köz’ü tanımak, “Mustafa Abi” diyebilmek gecenin en mutluluk verici dakikalarıydı şüphesiz. Siz, geceyarısına dakikalar kala apar topar ‘Gemi’yi terk ettikten sonra biz geceyi Köz ile uzattık Arif Abi…
Ne güzel bir geceydi bu. Kendisine fena halde alışmaya başladığım ve beni oldukça heyecanlandıran kadın yanımda; 84’ü devirmiş koca bir adam, yani ‘barikat’ların belki de yaşayan tek şairi karşımda; sohbeti daim sevgili Köz de hemen diğer tarafımdaydı. İçmek ne güzeldi bu gece, Son Gemi ise sıradan bir gece yaşıyordu sadece…
Gecenin sonunda cüzdanınızdan 20’li yaşlarda çektirdiğiniz pipolu bir fotoğrafınızı bize gösterip “bir zamanlar ben de böyleydim” dediniz gözlerinizle adeta. Hemen ardından çok belli oluyordu ki siz annenizi ne çok sevmişsiniz Arif Abi, öptüğünüzde bunu anladım annenizin fotoğrafını…
Sizi evinize uğurladık ama Mustafa Abi ile uzun uzun konuştuk durduk biz. Hatta hâlâ o masada oturuyor bile olabiliriz, onca yıl karşılaşmamış olmamıza nazire edercesine.
Gece bitti ve eve döndüm. Sonra, başımı yastığa koyunca cevapsız bir soru kaldığını fark ettim geceye dair. Evet Arif Abi, Ruhi Su’nun ailesine ne olmuştu sahi?..